Translate

1 Aralık 2019 Pazar

COLUMBINE ROCKERS - Eric & Dylan


20.04.1999 tarihinde 2 genç rocker’in kendilerine karşı aralıksız olarak yöneltilen aşağılama ve dışlamaya karşı gerçekleştirdikleri güçlü bir başkaldırı olan Columbine katliamı 13 kişinin ölümüyle onlarca kişinin de yaralanıp sakat kalmasıyla sonuçlanarak ,sansasyon etkisi yapmış ,daha sonra aynı nedenlerden ötürü bir çok örneği yine Abd'de başta olmak üzere dünyanın bir çok yerinde bir çok kez gerçekleştirilmiştir.Buna rağmen ahmak toplum Columbine olayının altındaki gerçeği yine de algılayamamıştır.

COLUMBINE KATLİAMI CANİLİK DEĞİL,ZORBALIĞA KARŞI ETKİYE TEPKİDİR!

2 genç rocker’in kendilerine kötü davranan ve dışlayan zorba ve terörist topluma karşı gerçekleştirdiği Columbine operasyonu ,Abd tarihinin en ağır ve kanlı okul saldırısı vakası olarak kayda geçti,  başta abd olmak üzere dünyada büyük bir sansasyona neden oldu ve aradan yaklaşık 20 yıl geçmesine rağmen halen günümüze dek etkisini koruyan,aynı benzer nedenlerden ötürü yine başta okullarda olmak üzere bir çok farklı ortamda defalarca tekrar edilmiş ,bu sansasyonelliği ile de bir çok filme konu olmuş bir olay.Bu olayın iç yüzünü anlamak için öncelikle Olayın kahramanları olan 2 genç Rocker ‘i tanıyalım;


Eric Harris (09.04.1981 – 20.04.1999 – R.I.P.)

Eric Harris çok zeki ,onurlu girişken ve sağlam karaktere sahip  dürüst bir gençti.Bu özelliklerini de salt olarak açıkça ortaya koyardı.Zaten onun bu eşsiz özellikleri ,ikiyüzlü,sahte ve beyinsiz toplum tarafından ‘farklı’ görülerek dışlanmasına neden oldu!

Eric Haris , Abd ordusunda görevli bir askerin oğluydu.Babasının görevi nedeniyle belli bir yerde uzun süre kalamıyor,çevre edinemiyor, samimi ve sağlam arkadaşlıklara sahip olamıyordu.Eric,sürekli mahalle ve okul değiştiriyordu. Bu durum girdiği her ortamda hep sonradan gelen ,acemi, çömez muamelesi görmesine neden oluyordu. Bu durumun olayda tetikleyici rolünden defalarca bahsedildi.
Diğer bir olgu ise ;Eric in şiddete eğilimli yapısı,bu yöndeki seçimleri,hobileri ve kişiliği olarak gösterildi ve bu daha çok tartışılarak ön plana çıkarıldı.Böylece döndürüp dolaştırılıp bu katliamın suçlusu ve sorumlusu olarak ,belki de bu olayın en başta 2 masum tarafından biri olan baskın karakteri dolayısıyla Erci Harris Gösterildi.Halbuki işin aslı bu değildi;
Asıl sorumlu ve suçlu olan;Eric Harris'i tahrik eden zorbaların başını çektiği terörist toplumdu.Yine onun yönlendiği şiddete eğilimli yapısı ve şiddet içeren hobilerinin sorumlusu da toplumdu. Kısaca,Eric’i bu yola iten toplumun kendisiydi. Çünkü ‘toplum’ Eric’e başka bir yol başka bir şans bırakmıyordu ,onu bu yola iten aşağılık yozlaşmış ve zorba bir terör yapılanması olan ‘toplum’dur.
Burada kötü olan Eric değil toplumdur. Cezalandırılması gereken de Eric değil toplumdu ama ölen Eric oldu.Asıl suçlular ve sorumlular ise bir anda ‘mağdur’ rolü üstleniverdiler.


Burada ‘toplum’ denilen aşağılık olgunun, en başından beri ve her yerde her zaman Eric Harris'i sahip olduğu üstün özelliklerinden ötürü dışlayıp ona işkence etmeye kalkıştığını açıkça görüyoruz. Çünkü Eric,dürüst zeki ve onurlu bir karaktere sahipti.Bu onu en başından zaten toplum karşısında daima  ‘’farklı’’ bir konuma taşıyordu. Böylece Eric bu eşsiz üstün karakterleri ile gittiği her yerde yozlaşmış ahmak toplum mekanizması tarafından dışlandı.

Biz ‘toplum’un aşağılık bir yapısı olarak ;çömezlik ,acemilik tanımı yaparak yeni gelene karşı uygulamaktan çekinmediği negatif baskıcı yada kuşkulu dışlayıcı aşağılayıcı tepki gerçeğini biliyoruz . Fakat ‘toplum’un, bu zorba tepkiyi her yeni gelene göstermediğini de açıkça bilmekteyiz. Bazı ‘yeni gelen’ e karşı aynı ‘toplum’ un  söz konusu şahsı ‘çömez –acemi’ olarak tanımlamayıp ,zorbaca aşağılama dışlama ve baskı mekanizmasını devreye sokmayıp ,aksine bir hayli kabullenici kapsayıcı destekleyici ve yüceltici davrandığını görmekteyiz. Bu noktada ‘toplum’ adı verilen yozlaşmış aşağılık yapının ‘yeni çocuk’ a karşı farklı bir mekanizmayı devreye soktuğunu görüyoruz.İşte Bu ‘toplum’ un ayrım mekanizmasıdır.İşte Eric Haris‘in ‘toplum’u aşan ve ‘toplum’ un alışık olmadığı üstün özellikleri ,Eric’e karşı yoz ve aşağılık ‘toplum’ un buna karşı cevap olarak sürdüğü ayırıcı mekanizması ;dışlama zorbalık,aşağılama baskı ..vb şeklinde negatif olarak etki gösterdi. İşte Eric Harris’in katliam günü giydiği tişörtün üzerinde yazan ‘doğal seleksiyon’ ibaresi bu noktada buna karşı gerçekten alaycı bir başkaldırıydı ve aynı zamanda Eric Haris’in muhteşem zekasının ne kadar nüktedan olduğunu da gösteriyordu.
Böylece Eric Haris,  zorba ve terörist ‘toplum’ un suratında patlayan şerefli bombanın ‘anot’unu oluşturdu.



Dylan Kelbold ( 11.09.1981 – 20.04.1999 – R.I.P. )

Dylan Klebold zeki ,duygusal ,sanatsal yetenekleri gelişmiş, içe kapanık ve güçlü bir kişiliğe sahipti. Dylan’ın ailesi eğitimli ve nazik kimselerdi ve bu Dylan’ın yetişme döneminde onun kişiliğine etki etmişti.Tabii onun bu özellikleri aşağılık ‘toplum’ tarafından dışlanması için yeter de artardı bile.
Dylan’ın kendine has bu muhteşem ve farklı karakteristik özellikleri onun sosyal anlamda pek girişken olmamasına ,kendi halinde takılmasına ve dolayısıyla yalnız bir genç olmasını da beraberinde getirdi.
Bu durum da tabii ki zorba aşağılık terörist ‘toplum ‘ tarafından Dylan’ın sadece dışlanmakla kalmayıp ,onun zorba ‘toplum’ tarafından bir hedef olarak seçilerek sürekli ezilmesine ve kötü muamelelere maruz kalmasına neden olmuştur.
Ayrıca Dylan dediğimiz gibi duygusal ve utangaçtı.Okulda yine farklı ve muhteşem özellikleri nedeniyle terörist toplum tarafından kendisi gibi dışlanan bir genç kızı kendisine yakın bularak aşık olmuş ,lakin utangaç ve çekingen yapısı nedeniyle asla o kıza bunu söyleyememiştir.Bu gerçek daha sonra Dylan’ın günlüklerinden anlaşılmıştır.



Dylan,karakter özellikleri ve yetişme tarzı ile tek başına tehlikeli olabilecek bir yapıda değildi.Lakin Eric Harris ile tanışması ve arkadaş olması ile eksik kalan tarafları tamamlandı.Aynı şekilde Dylan da Eric’in eksik olan tarafını tamamlıyor ve bu iki sıra dışı ve olağanüstü rocker genç bir bütün oluyorlardı.
Zaten bu derin ve samimi arkadaşlıkları da terörist zorba toplumun onları dışlayıp ezmek için hedef seçmeleri neticesinde birbirleriyle bu aşamada ortak bir noktaya sahip olup yakınlaşmalarına ve birbirlerini tamamlamalarına neden olmuştur.Böylece daima yalnız olan ve samimi arkadaşları olmayan bu 2 genç bu andan sonra artık birbirlerinden hiç ayrılmayarak sürekli birlikte vakit geçirirler. Her birinin kendine has karakteristiği bir araya gelince gerçekten patlamaya hazır bir bombayı  meydana getirmiş,Dylan da bu bombanın ‘katot’unu oluşturmuştu.

Dylan Klebold, yalnız duygusal çekingen ve Zarasız görünen kişilerle uğraşmaya kalkmanın şaka olmadığının, insanları dışlayıp herkesin içinde rencide etmenin nasıl sonuçlar doğurabileceğinin en büyük kanıtlarından biridir kendisi. Herkes ezik olacak ve daima sünepe muamelesi görmeye ses çıkarmayacak diye bir kaide yok, bir gün birisi çıkar ve zorba topluma dalarak önüne gelen herkesi delik deşik eder.İşte bu içine kapanık çekingen duygusal ve kolayca itilip tartaklanabilecek kadar zararsız görünen genç ,operasyon sonucu ölen 13 kişiden 12 sini vurarak öldürmüştür.

Tanıştıktan sonra sürekli birbirleri ile zaman geçiren,ortak ilgi alanları,giyim tarzları,yaşam anlayışlarına sahip olup nişan talimgahları ,bomba imalatları,hatta başarısız bir soygun bile gerçekleştiren bu 2 genç ‘Hitmen for Hire’ adlı şu kısa filmi çekmişlerdir;


COLUMBINE OPERASYONU ,BİR KIZGIN ERGEN EĞLENCESİ DEĞİL , EZİLEN MUTSUZ GENÇLERİN BAŞKALDIRISIDIR

Bu 2 rocker genç çok sevdikleri  ‘Naturel Born Killers’ filmine atıfta bulunarak operasyonlarına ‘NBK’ kod adını vermişlerdir. Ayrıca Toplumun tahrik ederek şiddete yönlendirdiği bu 2 genç koyu bir Adolf Hitler hayranıydı ve Columbine operasyonunu da Hitler in doğum günü olan 20 Nisan’da gerçekleştirdiler.Yine bu 2 genç ünlü rock metal grupları olan Rammstein,Marilyn Manson ,Nine inch Nails ve KFMDM gruplarının fanatikleriydiler.

Bu olayda adı geçen bazı grup üyeleri olayla alakalı olmadıklarına dair açıklamalar yaptılar.
Bu konuda Bir çok Medya kuruluşunda ve yapımında konuşan Marilyn Manson; Columbine olayının kariyerini olumsuz etkilediğini belirtmiş ve ‘’benim albümlerimi yasaklayacaklarına silah satışını yasaklasınlar.Ben eğlencemi satıp para kazanıyorum’ şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.Albümlerinde toplumun yozlaşmışlığı ve ikiyüzlülüğünü çok iyi bir şekilde ortaya koyan Marilyn Manson’un da bu olaya albümlerinde eleştirdiği ikiyüzlü ve yoz toplumun gözünden bakması da kendisi açısından trajikomik bir durum olmuştur.Çünkü,Marilyn Manson ‘un albümlerinde defalarca değindiği halde ropörtaj verirken unuttuğu şey; burada asıl sorun ‘serbest silah satışı ‘ değil ,burada asıl sorun; ’’Toplumun dışlayıcı aşağılayıcı baskıcı zorba ve terörist yüzü ve bunun getirdiği vahim sonuçlar’’dır.


Çünkü genç bir birey ,toplum tarafından sürekli dışlanıp aşağılanıp ezilerek içi nefretle dolmuşsa ve bunu dışa vuracak noktaya gelip pimi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba haline gelmişse artık, Silah satışını kısıtlayarak o gençlerin içindeki nefreti açığa çıkarmasına asla engel olamazsınız.Bildiğimiz gibi Eric ve Dylan satışı yasal olan tehlikesiz ve basit maddelerden bomba yapıyorlardı,yine bir saldırı yapmak için ateşli silah bulamazsa bıçak balta ve sopa ile bunu yapabilirlerdi. Burada sorun silah satışının kolay yada serbest olması değildi,bu asıl sorun değil,silah satışını kısıtlamak asıl sorunu çözmez,bu asıl sorunun başka yollarla ortaya çıkmasına ve tatmin edilmesine neden olur.Columbine Katliamı bunun en bilinen kanıtı ve akabinde bu olayla aynı şekilde aynı nedenden ötürü bir çok kez tekrarlanan örneklerini de gördük. Ama gördüğümüz diğer bir şey de Marilyn Manson’un bile bu noktada saçmalamış olduğudur.

  
Columbine operasyonu başta 50 kg.lık propan tankının bombaya dönüştürülmüş halinin okul yemekhanesinde patlatılması planıyla başladı ,bunun yanı sıra birbiri ile bağlantılı olan bir çok basit ses bombası düzenekleri okulun farklı noktalarına yerleştirilmiştir.Operasyonun ana kısmı olan  başlangıcı propan tankından oluşan bombanın  patlamaması ile başarısız oldu.Bunun üzerine genç ikili birbirine bağlı ses bombalarının bazılarını infilak ettirdi ve böylece Columbine Operasyonu hem planın asıl kısmının başarısız olmasıyla panikleyen Eric ve Dylan ile ses bombalarının etkisi ile panik halde kaçışan diğerleri arasında bir kaos ortamında gerçekleşti. Propan bombanın patlamaması ile operasyonun A planı başarısız olunca genç nişancı ikili B planını uygulamak zorunda kaldılar.Eric sahip olduğu 9 mm'lik hi-point karabina ile ve Dylan ise taşıdığı 9 mm'lik tec-dc9 ingram yarı otomatik silahlar ile saldırıya geçtiler. Sonuçta 13 kişi öldü 24 kişi yaralandı.Eric ve Dylan ise ellerindeki silahları birbirlerine doğru ateşleyerek intihar etmişlerdir.Ailelerine bıraktıkları mesajlarda ise;

Eric Harris: '’ Annem ve babam inanmayacak, allak bullak olacak, biliyorum. Bununla başa çıkamıyorum. Bu kadar... üzgünüm, hoşçakalın. ‘'

Dylan Klebold: '’Kıyamet yarım saat sonra başlayacak. Zaten hayattan haz almıyorum, buradan daha iyi bir yere gideceğimi biliyorum. ‘'


İşte bu 2 gencin davranış ve düşüncelerindeki değişim ve operasyon öncesi bıraktıkları yukarıda değindiğimiz son mesajlarında,bu olaya ‘vurdulu kırdılı  şiddet içeren pc oyunlarının etkisinde kalmış akılsız 2 ergenin yediği halt’ biçiminde bakıp,olayı küçümseyip basite indirgeyerek kendilerinin ve kendilerinin mensup olduğu o aşağılık ahmak ve yozlaşmış toplumun rezilliğini kapatıp ,kötülüklerinin üstünü örtmeye kalkmalarına karşı işte bu gerçeği bunların aşağılık kıçına monte ederek rezilliğinizi suratınıza vurmaya devam ediyoruz;

Olayların ardından okulun çevresinde ölenlerin anısına geçici haçlar yerleştirilmiştir. Bu tahta haçlardan ikisi Eric ve Dylan içindir. Terörist ve zorba toplum militanı bazı velilerin müdahalesi üzerine haçlar kaldırılır. Ancak o sene sonunda basılan yıllıklarda ikilinin fotoğrafları kaldırılmaz. Birkaç yıl sonra okulun içerisinde ‘tüfek objesi ’ bulunduran logosu değiştirilir ve bahçesine yapılan anıtta ise sadece öldürülen 13 öğrencinin ismi yer almaktadır.Zorba Terörist ve aşağılık toplum kendi sorumluluklarını yine göz ardı etmiş,toplumun rezilliğini ve ikiyüzlülüğünü açıkça gözlerine sokan ölümüne neden oldukları Eric ve Dylan isimli bu 2 genç kahramanın  adlarına bu anıtta dahi tahammül edememişlerdir.
Zaten bu terörist zorba toplum o 2 genç rocker in en baştan beri var olmalarına ve mutlu olmalarına da tahammül edememişlerdi.İşte sonuç ortada; Bam Bam Bam!


ERIC HARRIS VE DYLAN KLEBOLD SUÇLU DEĞİL BİRER UYARIDIR,HALEN DERS ALINMIYORSA VE BUNLAR TEKRAR EDİYORSA ,BUNUN SORUMLUSU ;ZORBA VE TERÖRİST OLAN TOPLUMDUR.

Bu olaya hitaben en ünlü eser olarak;yapımcı Michale Moore ‘un ‘’Bowling for Columbine’’ adlı belgeseli öne çıkar .Moore bu belgesel ile Oscar almıştır.Yine Gus van Sant’ın ‘elephant’ adlı filmi ve Flyleaf grubunun ‘Cassie’ adlı şarkısı da göze batan eserler oldular.

İşte bu olay, ‘toplum’ adı verilen terör yığınının nerede ne zaman ve nasıl olursa olsun ne kadar aşağılık ve adi bir yapı olduğunun kanıtıdır ve işte bu gerçek Columbine katliamı’ nın asıl nedenidir.Burada suçlu olan Eric Harris ve Dylan Klebold değil,burada suçlu olan toplumdur.Columbine katliamı sonrası Eric ve Dylan en başta ölmemesi gereken kişilerdi,hatta belki de Columbine katliamında ölen 13 kişi de ölmeyi hak etmiyorlardı.Columbine Katliamında araştırdığımız kadarıyla ölmesi gereken asıl zorbalar bundan kurtuldular. Eric ve Dylan saldırıyı en ince ayrıntılara dek planlamış olsalar da,ilk bombalı saldırının başarıya ulaşmamasının getirdiği aceleyle B planını devreye sokmaları akabinde de hedefleri rastgele seçmeleri ,ölmesi gereken asıl zorbaları ıskalamalarına neden oldu.Bu bile toplum olgusunun ne kadar aşağılık ve sefil olduğunun kanıtıdır.Asıl zorbalık ve yozlaşmışlık ile mücadele etmeyen ve buna engel olmayan toplum bütünlüğü ve güvenliği savunucuları ,Columbine operasyonunda bu 2 kahraman genç rocker’i asıl hedeflerinden uzaklaştırıp rastgele ve plansız bir saldırıya mecbur bıraktılar. Böylece toplumun güvenliğini sağlayan kolluk kuvvetleri 2 kahraman gencin intihar etmesine ve olayla alakasız bir çok insanın ölmesine neden olurken, asıl zorbaların yine paçayı kurtarmalarına ve onların aşağılık gereksiz sefil hayatlarını sürdürmelerine  yol açarak topluma hizmet görevlerini yine en iyi (!) şekilde yerine getirmiş oldular.

Eric Harris ve Dylan Klebold ,sizi daima saygıyla hatırlayacağız!



KÜNYE
Tür;Sosyoloji,Yaşam
İçerik;Biyografi,olay
Kaynak;Olaylar
Dönem;Kasım 2019
Güncelleme; Yok

KIZIL NEHİRLER – JEAN CHRİSTOPHE GRANGE


‘’Biz efendileriz, biz köleleriz.
 Biz her yerdeyiz, hem de hiçbir yerde.
 Biz karar verenleriz.
 Kızıl Nehirlerin hakimiyiz.’’

‘’Judith Herault 1982'de, parçalanan bir arabanın içinde ölmüştü.
 Judith Herault siyah bir yağmurluk ve bisikletçi kaskı giymiş bir halde bir şarjör mermiyi başının üzerinden boşaltmıştı.
 Judith Herault hem ölüydü, hem de diri.’’


Evden uzakta yollardayken kitap stoğumun bitmesiyle kafamı dağıtmak amacıyla girdiğim küçük bir kitap dükkanından,Grange nin bendeki olumlu referansı neticesinde diğer kitaplara bakmadan ilk görüşte  alıp okuduğum muhteşem yapıt.

Ayrıca birbirine benzeyen okuduğum 2 kitabından farklı bir şablondaydı ve bu da kitaba ilgimi arttırdı.Tabii Tasvirler yine mükemmeldi,yine bir Grange zekası ve ustalığıyla karşı karşıyaydınız.Polisiye özelliği daha ağır basan bu kitapta bölüm geçişleri çok iyi yapılmış ve bu da kitaba bağımlı yapıyor sizi ,kolay kolay elinizden bırakamıyorsunuz meraktan.Öyle ki gece yükselmiş adrenalini düşürmek, zihni rahatlatmak böylece uyumak için okuduğumda bu sefer meraktan uykusuz kalmıştım.

Kitapta, Fransa'da bir futbol maçı esnasında başlayan kovalamaca ile yine Fransa'da bir mezar soygunu sonrasında gelişen olaylar, göçmen kökenli aktif bir kişiliğe sahip çaylak polis Abdouf Karim ile Fransız kökenli ağır başlı tecrübeli polis Pierre niemans muhteşem bir kurgu ve zekayla öyle bir şekilde birbirine bağlanıp bütünleştiriliyor ki hayret edeceksiniz.Sürprizlerle dolu sürekli insanı şaşırtan heyecanlandıran yalın bir anlatım ve olaylar zinciriyle usta yazar Stephen King'in 'Kuzuların Sessizliği' ile kıyaslanıyor bu kitap artık siz düşünün.

Bu kitap en son gördüğümde 24. baskısını yapmıştı,20 dile çevrilmiş ve ünlü oyuncu Jean Reno'nun baş rol oynadığı filmi yapılmış.Sonradan filmi de izledim fena değildi ama ben her zaman kitapların etkisinde daha çok kalırım ve uyarlama filmleri çoğunlukla kitabın gölgesinde kalır.Bunda da öyle oldu.Polisiye,Gerilim türünün örnek kitabıdır tavsiye ederim.

KÜNYE
Tür;Sanat,Edebiyat,Roman
İçerik;Polisiye,gerilim,macera,gizem
Kaynak;Okuduğum Romanlar
Dönem;Mart 2011
Güncelleme; Yok


Edward Scissorhands - Makas Eller


Tarih:1990 Tür: Fantastik/Dram Süre: 105 dk. Yönetmen: Tim Burton
 Senaryo: Tim Burton,Caroline Thompson

Konusu; Edward,şehirden uzak bir şatoda yalnız yaşayan yaşlı bir mucidin icad ettiği bir robottur.Lakin,Elleri hariç her şeyini tamamlayan yaşlı mucidin karlı bir noel günü zamansız ölümü ile yarım kalan Edward’a  ellerinin yerine makas biçiminde keskin bıçaklar gelişigüzel monte edilir.
Böylece kasvetli soğuk şatosunda yalnız kalan Edward’ı bulan avon satıcıları onu daha sonra ancak filmlerde görebileceğiniz türde bir banliyöye getirirler ; rengarenk evler , yemyeşil çimenler asla kar yağdırmayan sıcacık güneşli havası olan Suburbia’ya!
Kendi kapalı ve karanlık şatosu ile saf hayalleri dışında,hiç bilmediği bu yeni dünyada acaba içine kapanık duygusal Edward’ı neler bekliyor?


Bir mekana, şehre, insanlara, hayat tarzına yabancı olmayı ve farklı olmanın her şeyin birbirine benzediği bir ortamda çıkardığı zorlukları masalsı bir güzellikle anlatan bir Tim Burton filmi. Tim Burton her ne kadar surreal hikaye anlatma tarzını bu filmde de devam ettirse de, Üzerinde durduğu konu gerçek hayatta herkesin özdeşleşebileceği bir konu. Yine bir yalnızlık öyküsü ,yine Tim Burton, sanırım başka kimse yalnızlığı bu kadar iyi anlatamayacak..
Çoğumuz Edward gibi, çevremize yabancı olmanın ne kadar hüzünlü olduğunu, asla cevremizle uyuşamamanın getirdiği stresi biliriz. Toplumdaki birçok yabancı gibi Edward da karanlık ve soğuk şatosundan, aşağıya, rengarenk minik evlerin bulunduğu, herkesin aynı saatlerde aynı şeyleri yaptığı, değişikliğin ,farklılığın kabul edilmediği Suburbia'ya bakarken, onlar tarafından kabul edilmeyi, sevilmeyi hayal ediyor filmde. Ama ne yazık ki bu mekanikleşmiş ve robotlaşmış toplum Edward’ı kabullenmiyor ve Edward şatosuna, ait olduğu yere geri dönüyor. Tim Burton bu sonla belki Edward'ı kendisiyle ve birçoğumuzun hayatıyla özdeşleştiriyor. Bu baş yapıt,daima kendine has olan ama toplum tarafından farklı olarak algılanıp sınırlandırılmaya çalışılan insanların her zaman robotlaşmış ve yozlaşmış toplum tarafından önce dışlanıp sonra da zorbalıkla geri tepilip, Edward gibi karanlık soğuk şatolarındaki yalnızlıklarına geri itileceklerini de gösteriyor.

Birkaç iyi insan dışında, tümüyle yozlaşmış insanların bulunduğu bir kasabada geçmektedir hikayemiz. Elleri makastan yapılmış olan; iyi kalpli, sevgi dolu, masum, hiçbir ahlaki bozulmaya uğramamış, saf ve belki filmdeki psikolog tarafından da söylendiği gibi '' uzun bir süre yalnız başına yaşadığı için hayalci bir yapıya sahip'' olduğundan elleriyle nesnelere inanılmaz güzellikte şekiller vermektedir. Fakat bu onun için hem herkesi kendine hayran bıraktıran bir özellik, hem de makas elleriyle birçok kazaya yol açtığı için üzülmesine ve dışlanmasına yol açan bir lanettir. Kasaba halkı tarafından dışlanışı aslında insanlara istemeden de olsa zarar vermesinin dışında, kendileri gibi yozlaştıramadıkları ve alışıla geldik toplum çizgisinin dışında olduğu içindir.


Filmde Winona Ryder’in canlandırdığı güzel kız Kim 'in Edward'a kendisine sarılmasını söylediğinde Edward'ın verdiği '' yapamam'' cevabı insanın içini burkar, çünkü Edward sevdiği insana zarar vermekten korkar. Kim' in sevgilisi olan gencin Kim'e olan yapmacık sevgisi, elinde olan güzelliğin farkında olmayışı ve hep daha fazlasını istemesi, bencilliği karşısında Edward'ın Kim'e karşı duyduğu masumane sevgiyle kıyaslanamaz.

Bir başka dikkat çeken olay ise; Edward'ın ahlak ve görgü kurallarını kendisini yapan mucidin ona okuduğu kitaplardan duyup öğrenmesine rağmen, yani diğer insanlar gibi toplum ve bilindik aile kurumunun içinde yetişmemiş ve uzun bir süre yalnız yaşamış olmasına rağmen, birçok insandan daha erdemli ve daha az yozlaşmış oluşudur. kafamızda ''acaba insanı bu denli dejenere eden toplum mu?'' sorusunun oluşmasına yol açmıştır.Edward Scissorhands,  etten ve ruhtan oluşan sıcak bedenlere sahip bir arada toplum içinde yaşayan insanların oluşturduğu devasa toplumun duygusuz ,dışlayıcı ,anlayışsız ve mekanikliğine karşın,kendisi soğuk ve metal bir bedene sahip yalnız bir robot olmasına karşın onlardan daha erdemli ,kucaklayıcı ,anlayışlı ve duygusal bir saflığa sahip olmanın sembolüdür.


Bas bas "ben bir Tim Burton filmiyim!" diye bağıran mükemmel sanat eseri. Biraz güzel ve Çirkin, biraz frankenstein, biraz pinokyo...farklı olmanın, yalnızlığın ve saflığın karanlık masalı...Masalsı senaryosu ve muhteşem yönetmenliği üzerine,harika görüntü efektleri,duygusal sahneleri iyice vurucu yapan müzikleri ve usta oyunculuk da bu filmi sinema tarihinde kült filmler kategorisine taşır..
Arka planlar,makyajlar, kasaba, şato, ortam dekorları, karakterlerin davranışları, mimikleri tam anlamıyla karanlık ama renkli ve fantastik bir atmosfer yaratır. Bu fantastik öğeler olabildiğince gothik bir hava verir ve bu film gothikler için bir şaheserdir daima.Ayrıca kar yağışı pek güzeldir, yağar da yağar.Keşke her zaman kar yağsa!


Oyuncular; Johnny Depp, Winona Ryder,Dianne Wiest ,A.Michael Hall, Kathy Baker

KÜNYE
Tür;Sanat,Sinema,Kült Film
İçerik;Film tanıtımı,İzlenimler
Kaynak;İzlediğim Filmler,Fan Clup,Tanıtım
Dönem;Şubat 2000
Güncelleme; Yok

8 Eylül 2019 Pazar

Nevruz, Türk bayramı değildir



Newruz Türk bayramı değildir,Newruz bir sassani/Pers/Fars/iran bayramıdır;

1-Newruz un Türk bayramı olduğunu iddia edenler,bunun hun-göktürk’lerde Ergenekon /Çıkış destanı ile bağlantı aramak amacıyla muhtelif bazı Çin kaynaklarına dayandırmaktadır.Bu Çin kaynaklarını araştırdığımızda Hun ve Göktürklerin bahar zamanında bunu bir şenlik olarak kutladıkları, piknik yaptıkları yazar ki bunu bugün dünyanın 4 bir yanında en eski antik zamanlardan beri yapmayan halk ülke kavim yok zaten.Çin kaynaklarında nevruzun ayırt edici özellikleri olan ateş yakma, ateşe yönelik ayin ve faaliyetler ile Mecusi Zerdüşt inancın temel özelliklerine dair belirtiler asla Türklere dair olarak gösterilmemektedir.Bu noktada işin aslı;




İran'da Zerdüşt öncesi dönemlerden itibaren hasat kutlamalarını ifade eden Mihrican'la (Mehregan, Mihragan) bahar kutlamalarını ifade eden Nevruz'un var olduğu bilinmektedir (Bakınız Widengren, 1968; Yarshater, 1987). İranlılarca kendi dillerinde Nevruz (Now Roz) yani "Yeni Gün" diye adlandırılan ve aynı zamanda yılbaşı festivali olarak da kutlanan bahar bayramının kutlanılışına dair deliller Akemenidler dönemine ait kabartmalarda mevcuttur. Bu döneme (M.Ö. 559-330) ait saray duvarlarında bulunan temsili resimler, birçok bilim adamının da vurguladığı gibi (Boyce, 1979; Eliade, 1978) Nevruz bayramında krala yapılan yıllık hediye takdimini temsil etmektedir. 

Geleneksel İran düşüncesi, İran'da güneş takviminin ilk ayı olan Ferverdin ayının ilk gününde bahardaki gündüz-gece eşitliği döneminde kutlanmaya başlanan Nevruz festivalini efsanevi İran kralı Cemşid'le yada Mecusiliğin kurucusu Zerdüşt'le ilişkili olarak görür. Başta M.S. 11. yy. da yazan Şehname yazarı Firdevsî olmak üzere birçok kişiden gelen rivayetler Nevruz'un kurumsallaşmasını Cemşid'e dayandırır. Buna göre Nevruz bayramı Cemşid'in, ifritlerce çekilen ilahi bir saltanat arabasıyla göklere yükselmesi anısına kutlanmaktadır. Saltanat arabasını çeken bu ifritleri Cemşid'in yakaladığına ve insanların hizmetine verdiğine inanılır (Yarshater, 1978).

Bir başka delil ise; Nevruz'u Zerdüşt'le irtibatına dair araştırmalardır.Buna göre Zerdüşt, eskiden beri var olan ve ateşin kutsiyeti anısına kutlanan bahar bayramını Nevruz şeklinde düzenleyerek yeniden tesis etmiştir (Boyce, 1979).

  
2- Yine nevruzu Türk’ün bayramı olarak göstermek isteyen bazıları ;Zerdüşt’ün Azerbaycan iran menşeili olmasından ötürü onun Türk asıllı olduğu ve Zerdüştlük üzerinden nevruz kutlamasının da bu bağlamla Türk menşeili olduğunu ve hatta Nevruz kelimesinin öz be öz fars kökenli bir kelime olmasına rağmen, Türklerin İranlılara bunu sokup yaymak için güya bilerek nevruz gibi farsça bir kelimeyi seçtikleri gibi akla mantığa delile ve hiçbir kaynağa dayanmayan komik iddialar ortaya atarlar.O zamanki farsi iran coğrafyasından uzak olan ve bunlarla ilişki içinde olmamış Türk topluluklarında da fars kökenli nevruz kelimesinin yaygın olması ,bu ritüelin Türklerden değil,farsi Perslerin etkili oldukları zamanlarda Türk kabile ve aşiretlere bunu yaydıkları anlamına gelir.

İşte,Burada bazı araştırıcılarca dile getirilen, Şehristani ve Mes'udi gibi çeşitli İslam alimlerinin, Zerdüşt'ün kuzey İran'da Azerbaycan bölgesinde doğmuş olduğuna ilişkin görüşlerine dayanarak, Zerdüşt'ün bir Türk olabileceği ve dolayısıyla Zerdüşt tarafından başlatılan Nevruz bayramının da bir Türk bayramı olduğu yaklaşımının pek tutarlı olmadığını belirtmek gerekir. Zira, şu anda Azerbaycan'ın yer aldığı topraklarda doğmuş olduğu kabul edilse bile, yaklaşık olarak M.Ö. 6. yy. da yaşayan Zerdüşt'ün kendisinden 1400- 1500 yıl sonra Orta Asya'dan göçler sonrası o yöreye gelip yerleşen Türk boylarıyla (Gerçek öz öncü Türkler) bir ilgisinin olmadığını , olamayacağını bilmek gerekir.




3- Nevruz, İslam öncesi İran'da hem dinsel hem de milli karakter taşıyan tam anlamıyla bir bayram özelliğini tamamen karşılamış olarak kutlanmıştır. Türklerde ise bu nebze böyle bir milli ırksal ve dinsel vurgu görülmez ,hatta nevruz a dair dinsel ve ırksal söylemlere yer dahi verilmez.Bu nedenle nevruz orta asya da Türkler haricinde bir çok ırk inanç ve kültürde de aynı oranda yer buldu.Bunu ,Kürtler ise son zamanlarda siyasi politik bir mecraya çekerek milli bir kürtçülük havasıyla yorumlayıp, Zerdüştlüğü de yine milli bir kürt dini şeklinde yorumlayıp atıfta bulunup bütünleştirerek propaganda yapmaktadırlar.Bu propaganda faaliyetleri newruz un bir pers fars geleneği olduğu gerçeği karşısında yenilgiye uğradığı gibi, yine Kürtlerin bunu kendilerine mal edebilme çalışmaları bile nevruz un Türklerin yer aldığı orta asya halklarının milli ve manevi kültürlerinde çokça yer edememiş olmasının da bir sonucu olarak karşımıza çıkar.İşte bu nedenle Kürtler bunu böyle kendilerine alıp mal etmeye çalışabilmiştir.




Gerçi Kürtler nevruzu sosyo-politik bir Kürtçü zihniyete mal etmeye kalkışmamış olsalardı da nevruz bu noktada her zaman tartışmalı bir konu olmuştu.İranlıların, Nevruz günü olan 21 Martı efsanevî krallar Kiyumers ve Cemşid'in tahta oturuş günü olarak görmeleri ve ayrıca bu günün, kahraman-kral Feridun'un, Cemşid'in iki kızını esir alan dev Azdahak'ı yenip öldürdüğü gün olduğuna inanmaları (Heyet, 1995; Eliade, 1978; Widengren, 1968), Nevruz'un İran geleneğindeki milli karakterine işaret etmektedir. Milli bir bayram olarak Nevruz, İran'da yalnızca Mecusi dinsel geleneği bağlılarınca değil, tarih boyu çeşitli inanç sistemlerine inanan İranlılarca kutlana gelmiştir. Nitekim İran'ın İslamlaşması sonrası da bu bayram, İslami bir yorum ve değerlendirmeye tabi tutularak kutlanmayı sürdürmüştür. Yine İslam sonrasında ,İslam öncesi geleneklere oldukça bağlı kalarak harici bir akım halinde İran da doğan fars ve sassani kökenli Bahai akımı da Nevruz un odak noktası ve İslam dünyasına etki ettiği ana unsurlar arasında yer aldı.
Dediğimiz gibi ,Türklerde ise nevruz hep İslam öncesi bir gelenek olarak kalmış,sonraki değişim ve çağlara etki edemeyerek eklenti halinde kalmıştır.Daha sonra İslami söylemlerle Adem in yaratılışı,Hz.Ali nin doğuşu,evliliği,peygamber tarafından asıl halife ilan edilmesinin hep bu günle anılması da yine şii Türklere bu İslam öncesi Mecusi geleneği olarak nevruz un  kutlanmaya devam ettiği farsi iran da bunun İslami yorumunun etkisiyle geçmiştir.Tabii ki bu İslami yorumların gerçekle uzaktan yakından alakası yok,İslamlaşan İranlılar eski Mecusi geleneklerini sürdürebilmek için İslami atıflar yaparak bunu yumuşatmışlardı.Orta asya Azerbaycan şii ve alevi Türklere de bu böyle etki etti kısmen.Ama yine de nevruz orta asya da dini ve milli özelliklerinden farsi iran a oranla daha yoksun bir biçimde kutlanmıştır.


4- Diğer bir önemli nokta ise ;nevruz olgusunda asla yadsınamayacak olan ‘Ateş’ olgusudur.Bu bile nevruz un özünün Türkere ait olmadığının, nevruzun Bir Türk geleneği olmadığının başlı başına bir kanıtıdır.Türklerin tarihte ateşe taptığı ateşe dair bir tür kutlama eylem yada bayram yaptığı hiç görülmemiştir.Bu nevruz un Türk bayramı olduğunu iddia edenlerin dayandırdığı Çin kaynaklarında da hiçbir şekilde geçmemektedir.Nevruz un en dikkat çekici ve ayırt edici özelliği ise fars ve Perslerin ataları olan Sassanilerin ateşe tapan ateşi yücelten ve bunu doğa ve bahar ayıyla bütünleştiren Mecusi dinidir;
İran'da Nevruzun tarımsal ve kozmogonik karakterli bir festival olarak kutlanması da dikkat çekicidir. Bu çerçevede Mecusilerce genelde tabiatın, özelde ise ateşin yaratılışıyla ilişkili bir bayram olarak görülen Nevruz, ateşin efendisi Aşa Vahişta'ya atfedilmektedir (Boyce, 1979). İranlıların Nevruz'a ilişkin yaklaşımlarında "ölüp yeniden dirilme" motifini görmek mümkündür.


 Söz konusu farsi mitolojik olguya göre, ayla özdeşleştirilen ve Mitra'nın yardımcısı olarak görülen ilahi varlık Rapitvan, uzun kış günlerinde bitkilerin köklerini ve su kaynaklarını kötü güçlerce yaratıldığına inanılan dondan korumak amacıyla sonbaharda yer altı dünyasına inmekte, kış bitiminde yeni yılın ilk günü olan Nevruz'da tekrar yeryüzü alemine çıkmaktadır. Dolayısıyla Nevruz, sonbaharda yeryüzünden ayrılan bitkilerin ve suların koruyucu tanrısal varlığı Rapitvan'ın baharda tekrar yeryüzüne dönüşünü kutlamaktadır (Yarshater, 1987). İran mitolojisindeki Rapitvan'ın yer altı alemine inişi ve baharda tekrar yeryüzüne yükselişi tasavvuruyla eski Mezopotamya geleneğindeki bitki tanrısı Tamımız (Temmuz) ya da Dumuzi'nin sonbaharda yer altı alemine inişi ve baharda tekrar yeryüzüne çıkışı düşüncesi arasındaki yakın paralellik bilimsel anlamda ortadadır.

Eski İran'da Fravaşiler için düzenlenen Hamaspathmaedaye kutlamaları Mecusilerce Nevruz'la birleştirilmiş ve Nevruz eski yılın tüm çirkinlik, uğursuzluk ve kıtlığının bittiğini ve sevinç, bolluk ve bereket vadeden yeni yılın başladığını gösteren bir bayram olarak kutlanmıştır (Yarshater, 1987). Yine Mecusilerce gerek Nevruz günü gerekse Nevruz kutlamalarını içine alan ve aynı zamanda "Nevruz" diye de adlandırılan yılın ilk ayı Fravaşilere tahsis edilmiştir (Boyce, 1979).


 İran tarihinde Nevruz kutlamaları her dönemde görülmektedir. Erken dönemlerde yalnızca bir günlük bir festival olduğu tahmin edilen Nevruz'un ilerleyen süreç içerisinde birkaç günlük hatta bazen birkaç haftalık bir kutlama şekline sokulduğu görülmektedir. Nevruz kutlamalarının saray duvarlarındaki kabartmalarda resmedildiği Akamenidler dönemi sonrası Sasanilerce de bu kutlamalar sürdürülmüştür. Sasaniler döneminde (M.S. 226-652) Nevruz'un kutlanış tarihi ve süresiyle ilgili bazı değişiklikler göze çarpmaktadır. Örneğin Orta Sasaniler döneminde, yeni yıl kutlaması Babilliler deki uygulamaya paralel şekilde biri ilkbahardaki diğeri ise sonbahardaki gündüz gece eşitliği döneminde olmak üzere yılın iki döneminde kutlanmaya başlanmıştır. 

Yine Nevruz'la ilgili olarak dört kutlama yapılmıştır. Bunlardan "rahipler Nevruz'u" adı verilen kutlamalar Adar ayının biriyle altısına, "halk Nevruz'u" denilen kutlamalar ise Ferverdin ayının biriyle altısına denk düşmektedir (Boyce, 1979). Sasaniler döneminde Ferverdin' in birinde (21 Mart) kutlanmaya başlanan Nevruz altı gün sürerdi. Altı günlük bu kutlamaların yeni yılın ilk gününe denk düşen birinci gününe Küçük Nevruz (Navruz-i Kucak) ya da Halk Nevruzu, altıncı gününe ise Büyük Nevruz (Navruz-i Buzurg) ya da Asil Nevruzu (Navruz-i Has) adı verilirdi (Taqizadeh, 1938; Gray, 1912). Ferverdin ayının altısındaki Büyük Nevruz, Mecusîlerce Zerdüşt'ün doğum günü olarak da kutlanırdı (Boyce, 1979)


 5- Güya Türk bayramı denilen nevruzdaki bazı ritüeller bizzat bunun pers fars Mecusi dini ve milli bayramı olduğunu kanıtlar;
a)ateş yakmak ateşe yönelik yüceltme ve ritüeller; Sassani pers Mecusilerinde ateşin efendisi Aşa Vahişta'ya atfedilmiştir aynı zamanda ,kışın bitki köklerini koruyup baharda bolluğun gelmesine neden olarak görülen tanrısal varlık Rapitvan a adanmıştır.
b)Tarlaya tohum ekme ritüeli;  Mecusilerde Rapitvanı yüceltmek için 7 tarlaya önceden hazırlanan 7 tohum ekilirdi. Arpa buğday gibi tahıl tohumlarının çimlendirilmesi. (Bîfûnî -1879. Yarshater- 1987)


c)Nehre yada akarsuya çeşitli özel nesneler atmak; Özellikle Türklerde Azerbaycan’da nehre mendil atmak şekilde vuku bulan nevruz ritüeli de eski Mecusiliğe dair sabii kolunun halen çokça uyguladığı bir ritüeldir. Zira ışık ve hayat unsuru olarak değerlendirilen akarsu, Sabii inancında kişilerin davranışlarındaki kötülükleri ve günahı temizlemekte, yeryüzüyle ilahi alem arasında bir köprü vazifesi görmektedir . Mecusilikten kalma İran geleneğindeki bu uygulamada da akarsulara atfedilen böylesi bir değerin rolü olabilir. (Gündüz, 1995).

d)Yine bir yıl boyunca kaplarda bekletilen suyun nevruzda evden dışarı boşaltılmasıyla kötülük ve uğursuzluklardan arınma ritüeli de eski Mecusi iran pers adedidir.Yine ,öküz kurban edilmesi ritüeli de İran geleneğinde boğa, hem Mithra'nın özel hayvanı olması, hem de yaratılışta önemli bir yere sahip olması açısından önemli bir yer tutmakta ve eski dönemlerde Mecusilerce kurban hayvanı olarak kullanılmaktaydı (Boyce, 1979).


Boyce (1979:72) ve Eliade (1978:319- 320) gibi çeşitli araştırmacıları, haklı olarak İran geleneğindeki Nevruz bayramının kaynağının Babil olduğu ya da İran Nevruz kutlamalarındaki birçok ritüelin Mezopotamya geleneğinden etkilendiğini de ortaya koyar.Bunun iran fars pers öncesinde sassanilerden de öncesinde babile dayandığı düşüncesi arkeolojik bir çok olguda da ortaya çıkar.Buradan da bu inanış yada kutlama her neyse  Türklere hiçbir zaman değmemiş alakadar olmamış olduğu görülür.

Destekleyen kaynaklar;

- E.S. DROWER (1937), The Mandaeans of Iraq and İran. Their Cults, Customs Magic Legends and Folklore, Oxford.

- J.A. BLACK (1981), 'The New Year Ceremonies in Ancient Babylon", Religion, 11.

- M. BOYCE (1979), Zoroastrians. Their Religious Beliefs and Practices, London.


 - M. ELIADE (1978), A History of Religious Ideas, d, The University of Chicago Press.

- L.H. GRAY (1912), "Festivals and Feasts (Iranian)", Encyclopaedia of Religions and Eflıics, ed. J. Hastings, T. & T. Clark, Edinburgh, cilt;5, sayfalar ;872-875.

- S.A. PALLIS(1926), The Babylonian Akîtu Festival, Copenhagen.

- J. HENNINGER (1987), "New Year Festi vals", Encyclopedia of Religions, ed. M. Eliade, MacMillan Publ. Com., New York, cilt;10, sayfalar; 415-420.

- E. YARSHATER (1987),"Nawruz",Encyclopedia of Religions, ed. M. Eliade, MacMillan Publ. Com., New York, cilt;10, sayfalar; 341-342.

- G. WIDENGREN (1968), Les Religions de Iran, çeviri; L. Jospin, Paris.

- D.W. THOMAS (1958), Documents from Old Testament Times, New York.



Türkiye'de Nevruz Olgusu

Türkiye de nevruz genel manada kutlanmaz,kutlanmaması da çok normal. Kadim Türk tarihinde 2 tip akım vardır;Birincisi, anayurtta durmayıp özellikle batıya doğu akınlar yapan saldırgan atak savaşçı fetihçi türkler ve diğeri ;anayurtta kalıp doğa tarım hayvancılık ovacılık yaylacılık kültürü ile yaşayan sabit oturgan türkler.

Bunun son islam peygamberi öncesi olayından bakarsak; Türkler aya ve gökyüzüne inanırlardı.Şaman ve tengrici inancın kökeni de budur.
Bu insanların ateşle ve doğayla alakaları yoktu .Bunlar savaşçı göçebe talancı bir kültüre sahiplerdi. Nevruz gibi saçmalıkların öncü Türklerde yeri yoktu.Bu öncü Türkler, islam ın yayılması noktasında savaş ve ticaret olguları neticesindeki işbirlikleri sonucunda sunni islama dahil oldular ve islamın en önemli sancaktarı savaşçıları olmaya devam ettiler.Bu noktada da İslam dışı ve Türklük dışı nevruz gibi sapkın olgular Bu akıncı talancı göçebe Türk topluluklarında hiç bir zaman yer bulmadığından geleneklerinde de yer etmemiştir.Türkiye de de bu nedenlerle kutlanmadı.Türkiye’nin selefleri Osmanlı ve Selçuklularda da kuzeyli kıpçaklar ve oğuzlarda da bu temel manada kutlanmıyordu,lakin bu etki neticesinde Bu kutlamalar gayri resmi halk ananeleri biçiminde günümüze dek kutlanagelmiştir.


 Peki nevruzu kutlayan Türkler kim ve bunu neden kutluyorlar? Geleneklerine nevruz nasıl girdi ve yayıldı?Bu sorulara ilk bakış açısı itibariyle demin bahsettiğimiz noktadan ele alırsak eğer;
İşte bu Türkler anayurtta yerleşik kalan, sabit tarımcı hayvancı ,doğa ile yakın Türk  topluluklarıydı diyebiliriz.Bunlar zamanla farsların ve perslerin öncülleri olan Sassani kültüründen etkilendiler.Son İslam peygamberi öncesinde en sağlam ve yaygın inançlardan birisi Sassanilerin sahip olduğu ateşe tapan mecusi inancıydı.

Bu mecusi kültürü orta asya ve türk yurtlarında etki alanı bularak yayıldı.Baharın gelişi ve doğanın uyanışını kutlamak ve ateş yakıp eğlenceler düzenlemek ateşe yönelik faaliyetler yapmak..vb mecusi inancıdır. Bu inanç orta asyaya yayıldı böylece burada sabit kalan türkler üzerinde etkili olup geleneklerine girdi ve kutlandı.Burada mecusilikten sonra farsiler üzerinde etkili olan şii akımın bunun üzerinden de  orta asya halklarına ve orada sabit kalan türklere etki etmesiyle de görmekteyiz.Bu etki, aslında pek bilinmeyen bir yolla Türklerin şii etki ile iran üzerinden İslamlaşmaya başlamasının da etkisini kesinlikle göz ardı edemeyiz.




  Burada kalan sabit Türklerde, batıya akınlar yapan göçebe Türklerin aksine ilk kez şii İslamla tanıştılar ve şii oldular. Şiilerde nevruz inancı yer bulmaya devam etti ,çünkü şia fars kökenli bir akımdır,farsilerin ataları sassanilerden gelen mecusi adetleri de önceden değindiğimiz gibi İslamlaşma neticesinde buna uydurularak nevruz geleneği gibi şiilikte devam etmiştir.İşte bu nedenle nevruz olayı genellikle şii kökenli Türk ve İslam topluluklarında yer buldu.Ama orta asya coğrafyasında sadece Türkler yoktu ,gürcü, kürt ve peştunlarda da bu mecusi ateşe tapma doğayı yüceltme inancı etkisiyle onlar de bunu kutlarlar. Türkiyedeki aleviler de bu inancı devam ettirdiklerinden kutluyorlar.

Ama dediğimiz gibi akıncı fetihçi savaşçı Türklerin soyundan gelen böylece Sunni İslamı ilk kez tanışıp kabul eden Türk boyları ve devletlerinde nevruz olayı İslam ın temel inanç akaitlerine aykırı olduğundan ve eski sapkın putperest olguları barındırdığından ve de ayrı bir unsur olarak ta akıncı talancı fetihçi savaşçı ve bir yerde sabit durmayan Türk toplulukları sabit olmadıklarından hiç bir yabancı dış kültüründe sabit sürekli etkisinde kalmadılar,Sunni inançla tanıştılar ve bunu korumayı başardılar bu nedenlerle nevruz bizde hiç yer bulmadı.




 Türkiye de özellikle Kürtçü ayrılıkçı akımların siyasi çabaları Nevruzu Kürt ve alevi bayramı olarak perçinlemiştir. Bunun böyle olması nevruz un özünde bir Türk bayramı olmadığını da gösterir bunu daha önce belirtmiştik.Asırlar boyunca Orta asya da hüküm sürmüş,bununla yetinmeyerek akınlar yapıp Türk ün hakimiyetini çok uzak diyarlara dek yaymış olan Türklerde nevruz olgusunun bu kadar sönük ve boş kalması bunun Türk ün özünde olmadığını gösteriyor sosyolojik olarak zaten.


Böylece bu Kürtler tarafından kolayca milli bir propaganda aracına dönüştürüldü.Bu yapılırken,Yine Firdevs inin şehnamesinde geçen ,Fars kralı
Cemşid’i devirip tahta çıkan Dahhak ın zalimce uygulamalarına karşı ,Dahhak ın politikası ve bazı uygulamaları sonucu evlatlarını kaybeden Demirci Kave isimli halktan birisi demirden mızraklar yapıyor ve çocukları da kendisi gibi kurban edilen halkın çoğunluğunu etrafında toplayıp Dahhak a karşı isyan tertipleyerek liderlik edip onu öldürüyorlar,Yerine ise Cemşid in oğlu Feridun’u kral ilan ediyorlar.Bu sefer de Feridun un tahta çıkışını Mihrican bayramı olarak kutlamaya başlıyorlar.Bu bayramın güneş takviminde denk geldiği zaman ise sonbahar başlangıcıdır.

Kısaca,Demirci Kave’nin Nevruz’la alakası yoktur. Nevruz’la müjdelenen Cemşid’tir. Kave’nin olsa olsa Mihrican’la alakası vardır. Üstelik, yaşayıp yaşamadığı meçhul olan mitolojik karakter Kave’nin etnik kökeniyle ilgili ne bir bilgi kırıntısı, ne de emare bulunuyor. Aradan yaklaşık bin sene geçiyor,Nevruz ilk defa 1950’lerde Kuzey Irak’ta milli bayram olarak kutlanmaya başlanıyor. Demirci Kave, aniden Kürt oluveriyor, ismi değiştiriliyor, demirci Kawa haline getiriliyor. Nevruz ise güya Kürtçeleştiriliyor, Newroz’a dönüştürülüyor. Efsanedeki tarih eğiliyor bükülüyor, sonbaharın başlangıcı Mihrican yerine, baharın müjdecisi olan 21 Mart tercih ediliyor.Efsane, komple modifiye ediliyor. Türkiye,ırak,iran ve Suriye de saha çalışmaları da yapan Kürt tarih uzmanı Hollandalı antropolog Profesör Martin van Bruinessen de bu olgunun sosyo-siyasi yönünü doğrular.Bruinessen in bu araştırmasına karşıt bir araştırma veya bunu yalanlayan iddia ortaya atan bunu reddeden bir uzman da çıkmamıştır.


Nevruz da, Türkiye’de ilk defa, 1950’lerde, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye okumaya gelen öğrencilerden öğreniliyor.Bunu Kürt tarihi araştırıcısı Naci Kutlay,tıp fakültesindeyken Ankara’da bir öğrenci evinde birkaç kişilik öğrenci topluluğu ile 1953 yılının 21 Martında kutlayıp Türk siyasi ve sosyal Literatürüne soktuklarını söylüyor. Bu iş bu kadar kolay oluyor yani,Kürt araştırıcı Kutlay’ın bu iddiasını yalan boş yada önemsiz bulabilirsiniz bu noktada ama asıl öne çıkan olgu, bizim üzerinde durduğumuz şey;yani nevruz un Türklerin özüne ve ruhuna işlememiş dış bir kültür yada gelenek olduğudur.Zaten bu böyle olmasaydı bir grup yada bir topluluk çıkıp bunu böyle kolayca sahiplenemezdi.Yok buna sahip çıkmadık başkası sahiplendi demekte bu noktada çok boş ve komik.Sen hem bunu onca Türk topluluğunda yada devletinde şunca zamandır var olduğunu söyleyeceksin hem de buna sahip olunamadığını söyleyeceksin.Hadi biz Türkler nevruza sahip çıkmadık diyelim,biz bunu yapmadıysak eğer buna bilimin sahip çıkması ve bunun böyle olduğunu bizzat bilimin söylemesi gerekirdi değil mi?

Ama bilimsel araştırmalarda nevruzun bir kere en başta Türk bayramı olmadığını ,aksine Türke etki edip Türk ün farslaştırıldığı bir dış bozucu sapkın gelenek olduğunu görüyoruz.Burada olay nevruz a sahip çıkmak değil,Nevruz un Türk ün öz bayramı olup olmadığını sorgulamak gerekiyor,Bunu sorgulayan var mı?nerdeyse hiç yok! Nevruz un aslında Türkleri Türk olmaktan çıkaran Türk ün farslaşıp Persleşmesine neden olan bir asimilasyon olabileceğine kimse ihtimal bile vermiyor.Halbuki gerçek bu.Müslüman olmakla Araplaştık diyenler fars milli gerici yobaz bayramı nevruza yapışmışlar bırakmıyor.Kimsenin de bu umrunda değil.Nevruz sadece İslama değil,Türklerin İslam öncesi hiçbir din, inanç gelenek ve kültürüne de uymuyor.


Diğer bir bakış açısı ise Zamanla Türkleştirme politikası sonucunda,Farsi yada kürt kökenli toplulukların Türkleşmesi babında kutladıkları nevruz un da bir Türk bayramı olarak görülmesidir. Burada en önemli görülen bilinen örnek şah İsmail dir.Şah İsmail kürt kökenli ve sunni iken ,Türkleşmiş ve Şiileşmiştir.Azerbaycan ın kurucusu olarak görülen şah İsmail in safevi devletinde nevruz resmi bir bayramdı.


 Nevruz gibi baharın gelişi doğanın uyanışı falan tohumların filizlenmesi,hayvanların yavrulaması,kuşların ötüşmesi,yumurtadan civciv çıkması,kozadan kelebek çıkması…vb.
Kadim insanlık tarihinde özellikle dinsel teolojide çoğu pagan putçu kabilelerde farklı şekillerde heyecan uyandırarak farklı şekillerde kutlanmıştır.Bu noktadan bakarsak eğer çok kurcalarsanız eğer Amerikan yerlilerinden Avustralyalı aborjhinlere ,Avrupalı paganlardan orta Asyalı Türklere, orta doğulu Perslerden Afrikalı yamyamlara ,uzak doğulu Korelilere kadar böyle baharın gelişi kışın bitişi çiçekler böcekler kuşlar,aşk ,üreme, sevişme…vb .heyecanına kapılıp bunu kutlama ve bayram haline getiren bir çok farklı kavim nevruzunu bulursunuz.

‘’Yok yaw bu bahar bayramı ilk baştan beri Türklerde vardı bu baharın gelişi çiçek böcek olayını ilk biz sevgi ve aşk kuşları olan Türkler buldu,bu nedenle nevruz Türk bayramıdır’’ derseniz bunun mantıken tarihen ve bilimsel anlamda hiçbir bağlılığı olmaz zaten!
  


Son olarak şu nevruza neden karşı olduğumuzu yazalım;Çünkü biz bilimsel Araştırmacı ve Türk milliyetperveriyiz,bizim öncü atalarımız asla ateşe tapınmıyordu ,farsi persi etkisine hiç girmediler ve belirtilen tarih dönem ve biçimde nevruz gibi bir saçma bayram yapacak bir yaşam ve inanç kültürleri de hiç olmadı ,hele ki baharın gelişini kutlamak kuzeyli öncü Türkler için çok saçma! Zaten orta asyanın yerleşik yaylacı Türklerinde ve o zaman ki Sassani pers farsilerin hakim olduğu bölgeye yakın yada komşu olmuş Türk topluluklarında yada kökeni oralı olup, zamanla Türkleşmiş lakin eski köklerini ve geleneklerini sürdürmüş olan topluluklarda nevruz daha etkili ve coşkulu kutlanıyor ,çünkü bu farsların kültürü ve nevruz Türk değil.Nevruz persi iranlıların Türkü farslaştırma olgusudur.Türklerin bu fars kültürünü bu farslaştırma asimilasyonunu bu ateşperest putçuluğu Türklere empoze edip yamamasını ,Türk uluslarının neredeyse tamamının hele de  21 martta bir de coşkuyla asırladır kutlaması utanç vericidir.

Orta asyanın gerçek sahibi,Dünyaya gerçek anlamda hükmedebilmiş ve bunu yine başarabilecek tek halk Türkler olması gerekirken bugün bu Türkler eski ateşperest putperest fars pers dini bayramını kutlayıp ateşin üstünden maymunlar gibi atlayıp Bizim şerefli atalarımızı başbuğlarımıza karşı utanmadan saygısızlık yapıp Türk ün adını ve şanını rezil ediyorlar.Sonra Türkler neden bir olmuyor?,Türkler neden dünyayı yönetemiyor?,Türkler neden kendi ana yurdunda misafir durumuna düşüyor? İşte bundan, bu özenticilik bu kolpalık yüzünden işte! Gerçekten bu çok trajikomik,yahu bariz özeneceksen ,ısrarla fanatikçe yapışıp devam edeceksen eğer ,o halde Türk olmayanların Türke faydalı olabilecek şeylerine özenin bari,asırlar öncesinden kalma,ilkel,sapık,putperest,geri kalmış,faydasız,boş,eski pers fars adetlerine özenmeyin.Resmen komedi bu nevruz yobazlığı.


KÜNYE
Tür;Deneme,Makale,Teori
İçerik;Kültür,Tarih,bilim
Kaynak;Araştırmalarım
Dönem;Eylül 2019
Güncelleme; Yok

ÖLÜM KUŞU - Death's Bird


Kanın olması gerekenden çok soğuk.
Dünyadan kopuk kederimizle dolup,
Aşkımızla yanan bu bedenimizin içinde.

Ve nefesin çok derinden ve boğuk.
Herkesten uzak varlığımız ile doğup,
Zinayla batan bu toplumun dibinde.

Gözyaşı yağmurları altında yıkanan,
Sevgi ve huzurlu bir uyku ile gelerek…
Çürüyen cesetlerin altında uyanan,
Unutulmuş mezarımızda yeşererek…


Bu sabırsız bekleyiş uzun sürmeyecek.
Bizi ayıran bedenimizle tutuklandığımız,
Bize hiçbir zaman uğramayan ;
O simli kadim hüşu.

Ve gözlerinden yayılan ışık hiç sönmeyecek.
Gölgelerin arasından gelişiyle kanatlandığımız,
Aşkımızı pençesinde taşıyan ;
O Simsiyah Ölüm kuşu.

Kan damlaları altında ıslanan,
Sonsuz ve serin bir duygu ile sürerek…
Çorak mezarların altında uzanan,

Kaybolmuş kabrimizde yükselerek…



KÜNYE
Tür;Sanat,Siir,deneme
İcerik;Siir,Nergis
Kaynak;Narkissos (siirlerim)
Dönem;Ağustos 2019

Slumber - Distress (Sıkıntı)


So tear your wounds open -  Öyleyse yaralarını aç
And take your despair out on me - Ve umutsuzluğunu üzerimden al
Quell my apathy – ilgisizliğimi bastır
I suffer for you once again- Bir kez daha senin için acı çekiyorum
I break alone remorse – Tek başıma pişmanlık duyuyorum
Piercing my existence – Varlığımı delip geçiyorum
An elaborate delusion– ayrıntılı bir sanrı
So send your hatred – öyleyse nefretini gönder
And take my body with contempt – Ve hor görerek bedenimi götür





KÜNYE
Tür;Sanat,Müzik,Rock/Metal
İçerik;Klip,Şarkı sözü,Türkçe Çeviri,Tanıtım
Kaynak;Dinlediğim Şarkılar,METALLIUM 2019-6
Dönem;Şubat 2013
Güncelleme; Yok