Translate

15 Haziran 2018 Cuma

KEŞİF - İSTANBUL

KEŞİF-İSTANBUL


Benim başımdan böyle çok olay geçti….çocukluğum hep mezarlık morg kadavralarda geçti resmen…bu yüzden bu benim kişiliğimide oluşturdu…karanlık beni çekiyor….geceleri hep dışarı çıkıyorum….ıssız korular,boş tenha yerler,yalnızlık ve karanlıkta kendimi iyi ve mutlu hissediyorum…bu neden böyle anlayamıyorum….bu durumum çevremden tepki çekmeye başladı…

Bu olaylardan ilki başıma ilköğretim yıllarında geldi….13-14 yaşında falandık ve 5 arkadaştık..bizim yerleşim yerimiz şehirde,caddeye ve yoğun trafiğe yakın…ancak ilginçtir 15 dakikalık Kısa bi yürüyüşten sonra hemen bir anda yapılar biter ve geniş ıssız bir orman başlar….bizim zamanımızda yavaş yavaş şehir bu koruluğa doğru genişlemeye başlamıştı.. şehirden çıkıp ormana girmeye başladığınızda doğal olarak yapılar azalıyordu…fakat yıkık dökük yanmış ve  terk edilmiş bir ev diğerlerinden bayağı bi sonraydı ve ondan sonra hemen orman başlardı….bu evle ilgili biz bazı hikayeler duyardık…..şehirleşmeyle beraber bu ormanlık alan değerlendirildi ve oraya okul yapıldı zamanla…sonra asfalt yol yanına birkaç site ve market..vb. yavaş yavaş bitmişti bile…işte bizde bu okula gidiyorduk….ama oturduğumuz yerden okula gitmek için yapılmış asfalt yol yürüyerek yarım saat çekiyordu….bizde kestirme olsun diye ormanın kısmen içinden geçen ve okulun bahçesinin altına çıkan bir yol bulmuştuk çocuklar olarak..öleki koruluğun içinden okula giden bu kestirme yol zamanla bir patika halini almıştı…bu gittiğimiz yol ünlüde olmuştu…kısa mesafe olduğu için birçok öğrenci bu yolu kullanırdı….

Gidip geldiğimiz bu patika yol otlarla çiçeklerle çalılıklarla ve seyrek ve ince gövdeli ağaçlarla kaplı bir yamacın üzerindeydi....yamacın hemen dibindeyse,ağaçların ve yeşilliklerin içerisindeki o uğursuz yanmış yıkık ev duruyordu kapkara olmuş ahşap ve korkutucu haliyle…. ev o kadar korkutucu ve iticiydi ki o patikadan geçen çocuklar hem bu nedenle hemde eğlence olsun diye sağda solda buldukları  taşları eve fırlatırlardı….bu evi dahada eskitip yıpratırdı….



yapının patikadan görünen kara gövdesindeki büyük pencerelerin camları özellikle de atılan taşlar nedeniyle parçalanmıştı…ama yazın öğlen vaktinde bile o büyük boş ve camlarının büyük bir bölümü indirilmiş pencerelerin içerisini göremezdiniz….evin içine tuhaf bir biçimde hiçbir yerden ışık girmiyordu galiba…bu durum çevresi yeşil bir ot ve yaprak yığınıyla sarılmış ve evin arkasında kalan bölümü tamamen ağaçlar tarafından istila edilmiş eve farklı bir hava katardı…. Eve patikadan bakınca dikkat çeken başka birşeyde hemen arkasından devam eden bitki ve ağaç örtüsünün evin arka tarafında bayağı bir yoğun oluşuydu..ve ev bu ağaç yoğunluğuna sırtını yaslamış gibiydi….bu ağaç yoğunluğu evin arka tarafında biraz daha devam ediyor sonra orman biraz seyrekleşerek göz alabildiğince uzanıp gidiyordu…bu tuhaflık hep dikkatimi çekerdi….

Bu ilgi çekici ev ,hergün önünden geçmemizle birlikte zamanla merakımı arttırdı…yaz gelmişti ve okul sezonunun sonu yaklaşıyordu…dersler hafiflemiş sınavlar ve ödevler bitmişti…yapacak başka şeyler bulmak gerekiyordu ve hergün gözgöze geldiğimiz ev beni kendine herdefasında dahada çok çağırıyordu…bir gün birkaç arkadaşımla okul dönüşü kullandığımız patikadan ayrılıp aşağıya düşe kalka eve doğru indik…karşımıza otlarla kaplı bir yükselti çıktı…bu zamanla sarmasıklarla kaplanıp altında kaybolmuş olan bahçe duvarlarına ait olmalıydı…bu otlarla kaplı 2 metrelik duvar yukarıdaki patikadan bakıldığında anlaşılmıyordu…daha sonra bu yükselti etrafında dönerek bahçenin yine yabani otlarla örtülmüş bahçe kapısını bulduk…yaprakları ve otları üzerinden ayıklayarak paslanmış demir bahçe kapısını kısmen ortaya çıkardık ve iterek açtık…kapı o kadar zorla ve uğraşla temizlemiş ve açmıştikki buraya yıllardır kimsenin uğramadığı resmen belli oluyordu…ama ilginç olan o anda bu değildi…bahçenin içine girdiğimiz anda havada , toprak örtüsünde ve ağaçlarda böcekler,kuşlar,sürüngenler gibi birçok hayvanın varlığına şahit olduk…hemen bahçe duvarının dışında bu kadar çok ve dikkat çekici olmayan bu haşerat ve mahlukat yoğunluğu bahçeden içeri adımınızı attığınız anda kendini heryerde açıkça hissettiriyordu…

Doğrudan evin kapısına doğru ilerlediğimizde etraftaki hayvanattan daha fazla kendini hissettiren bir şey daha vardı…yıkılmış dökülmüş kararmış ev ve evin devasa boyutta ilginç ve paslanmış kapı tutamağının yanı sıra kapının üzerinde bulunan ürkütücü bir biçimde duran bronzdan oyulmuş tuhaf bir bebek yüzü maskesi…yanımdaki arkadaşımla birlikte gözlerimi bebek maskesine dikerek kapının tuhaf oymalarla ve işaretlerle dolu tutamağını çekiştirdik…ama kapı yerinden bile oynamadı…



O sırada diğer bir arkadaşım bize seslenince tutamakları bırakıp o yöne ilerledik…ev üç katlıydı ve her katı pencerelerle doluydu…evin alt katının pencereleri yine ilginç oymalarla işlenmiş parmaklıklarla korunmuştu…bir üst kattakilerde böyle birşey yoktu…en üst katı ve çatıyı ise aşağıdan göremiyorduk…yoğun bir sis bulutu 2. kattan yukarısını görmemizi engelliyordu…bu durum tuhafıma gitti…biraz önce böyle birşey yoktu…yukarıdaki patikadan bakınca evin çatısı ,üst ve orta katı görünüyordu ve sis yoktu ama alt kat ve bahçe ağaçlardan görünmüyordu …evin altına geldiğimizde ise bu kez alt kat ve orta kat görünüyor…bu kez üst kat ve çatı görünmüyordu..ilginçti…

Neyse evin alt katının korunaklı penceresi biraz yukarıdaydı…kısa boyumuzla pencereye ulaşıp içeri bakamıyorduk…kapıyı da açamamıştık..ve evin içinde ne var bilmeliydik…içine bakmak ve görmek istiyorduk…kapıyı açamadığımıza göre tek şansımız bu pencerelerdi…

İki arkadaş eğildi…ve bir arkadaşta onların üzerine eğilip emekleme vaziyetinde durdu…bende onların üzerine çıktım..ve pencereden içeri baktım…tuhaf paslı parmaklıkların arasından simsiyah bir karanlıktan başka hiçbirşey görünmüyordu…simsiyahtı….sonra pencerenin camlarının sağlam olduğunu gördüm…üst ve orta kattakilerin pencere camlarını korumasız olduğu ve yukarıdaki patikadan gördüğümüz için kolayca hedef alıp taşlarla kırıp dökmüştük…ama alt kattaki pencerelerin camları ulaşılamaz ve korunaklı olduğundan sağlamdı ve beklide zamanla karardığı için içeriyi göremiyordum…

Aşağı indim , kir ve isten kararmış cam yüzünden içeriyi göremediğimi söyledim…ve etraftan  taş toplayıp o camı kırmayı teklif eden arkadaşımızı dinleyip camı taşlamaya başladık ama nedense ilginç bir biçimde bir türlü cama denk getiremiyorduk…ya demir parmaklıklardan dönüyor yada havada  ilginç bir kavis alarak bir türlü cama denk gelmiyordu…yine kulemizi oluşturmaya karar verdik…bu sefer altta emekleme durumunda duran 2 arkadaşın üzerinde ben dikey durumda emekleme vaziyetinde durdum ve diğer arkadaş sırtımıza çıktı…tabiî ki elinde taşlar vardı…yakın mesafeden birkaç atıştan sonra camın kırılma sesini duyduk…



-Ne var içeride ne görüyorsun…
-hiçbirşey göremiyorum..içerisi kapkaranlık…kuyu gibi simsiyah….
-iyi bak, hiçbirşey yok mu?…
-göremiyorum ki kapkaranlık…
-in… ben bakacağım ineklemekten gözlerin bozuldu galiba…

Bu sefer arkadaşla yer değiştirdik..o eğildi ve ben sırtına çıktım…kırılmış pencere camının ve paslı parmaklıkların arasından içeriye gözlerimi diktim…simsiyahtı ..hiçbirşey göremiyordum…tuhaftı..dışarısı yaz günüydü ve apaydınlıktı ama içerisi zifiri karanlıktı…tuhaf bir şekilde içeri gün ışığı giremiyordu….tam inecekken sanki içeriden bir tıkırtı geldi…gözlerimi yeniden zifiri karanlığa doğru diktim ..yine hiçbişey göremiyordum…bu seferde tıkırtının devamını duyabilmek için kulağımı yasladım soğuk ve paslı pencere korumalığına doğru…o anda sanki bir fısıltı duydum…kulağımı geri çektim ve tekrar dayadım emin olmak için…

-ne oldu bişey göremedin mi?…

Tam cevap verecekken parmaklığa dayalı kulağıma bir fısıltı ve sanki piyanoda çalınan tuhaf bi müzik sesi geldi…bir anda kulağımı geri çektim…

-ne oldu..ne gördün…
-bişey görmedim sanki içerden bi ses geldi…
-Ne sesi…

Kulağımı tekrar dayadım…uzun bir süre ses gelmedi…

-artık in aşağıya sırtım ağrıdı…
Evet in …hoşuna gitti galiba …

 Aşağıdakiler mızmızlanmaya başlamıştı…hiçbirşey göremiyor ve duyamıyordum…galiba yanılmıştım…ama karanlık o simsiyah karanlık tuhaftı…sanki bir örtü gibi camdan ileriyi göstermiyordu…bende doğal olarak o örtüye elimi uzattım…camın içerisinde doğru..o zifiri karanlığa doğru elimi uzattığımda parmaklarımın nemli pütür pütür bir şeye değidiğini hissettim…o anda o dokunduğum herneyse bir anda hareket edip parmaklarımın ucuna sürterek hareket etti…bende aniden korkup elimi geriye çekince dengem bozuldu ve kule yıkıldı…

-Off dirseğim kanadı…
-Ne oldu ne gördün…
-Bi...bişey görmedim dengemi kaybettim…
-Boşuna uğraşıyoruz pencereden birşey göremeyeceğiz..içeri girmemiz lazım…
-Biz ikimiz kapıyı zorladık ama açamadık…dördümüz beraber deneyelim belki açabiliriz…

Ve dört arkadaş kapıya yaklaştık…ikişer ikişer devasa kapının tuhaf biçimli tutamaklarına asıldık…bütün gücümüzle çektik…kapı açılmıyordu…

-Bence itelim beklide içeri doğru açılıyordur…

Busefer dört arkadaş omuzlarımızla ellerimizle sırtımızla hatta tekmelerimizle kapıyı itmeye çalıştık fakat yerinden bile oynatamadık…

-Bu kapı kilitli … açamıyoruz…
-Bence de kilitli bu kapı yoksa şimdiye dek açmıştık…



Tam o sırada yazın ortasında yağmur çiselemeye başladı…bu bir yaz yağmuru olmalıydı… shadowland ta yaz yağmurları sık sık rastlanan birşeydir….yağmur damlaları hızlanıp çoğalmaya başladı…

-ben eve gidiyorum….
-bende yoksa eve gidene kadar sırılsıklam olacağım…
-hemen gidelim ..birazdan her taraf çamur olacak…patikaya çıkana kadar üstümüz başımız çamur olmadan gidelim…

Böylece bahçe kapısına doğru hızlı adımlarla ilerledik…sis bulutu evin üzerinden açılıp,genişlemiş tüm bahçenin üzerini ve hatta yukarıda tırmanarak geri döneceğimiz patikayı görünmez hale getirmişti…

Diğer üç arkadaşım demir kapıdan çıktıktan sonra bende bahçeden çıkarken bir anda birçok karga ötüşmeye başladılar…birçoğu da bir ağaçtan diğer ağaca ötüşerek uçuştular…başımı arkaya çevirip önce ağaçlara çevirdim ve gözümü istem dışı olarak son kez aşağıya indirip evin tuhaf kapısına bakarken şoka girdim….

Kapı dışarıya doğru aralanmıştı…

Bir süre emin olabilmek için kapıya gözlerimi dikip öyle bakakaldım…arkadaşımın sesiyle kendime geldim

-hadi gelsene sırılsıklam olucaz…sevdin galiba oradamı yatacaksın..

Hemen koşarak onlara yetiştim…patikaya çıkan yamaca yaklaştık.. yağmur şiddeti ve ıslak otların etkisiyle ıslanmıştık…ama patikaya yaklaşırken yağmur azaldı ve sona erdi..sis bulutu gerilemişti ve sadece evin çatısının etrafında yoğunlaşmıştı…patikaya ayak bastığımızda o kasvetli sisli ve yağmurlu havadan eser kalmamıştı…hatta güneşın içinizi ısıtan sıcaklığı tenimizi yakıyordu bile..öylece eve gidene dek arkadaşlar konuşup duruyordu…konuşmalarına kulak misafiri oluyordum..ama evden ve keşif gezimizden bahsetmiyorlardı bense aklımı kapıdan ve pencerenin ardındaki şeyden alamıyordum….öylece yol boyunca tek kelime konuşmadım..düşünceli bir biçimde oturduğumuz dairenin zilini çalarken giysilerimin kupkuru olduğunu hissettim…üzerimde hatta  bir ara sırılsıklam olduğunu hissetiğim çoraplarımda bile bir damla ıslaklık yoktu…

O akşam yaşadıklarımızı düşündüm…o pencerenin arkasında zifiri karanlığın içerisinde dokunduğum şeyin ne olduğunu düşündüm en çok…bir varlık mıydı yoksa dokunduğumda devrilip düşen bir eşyamıydı bilmiyordum….sonra o kadar uğraşmamıza rağmen açamadığımız kapının aralanmış olduğunu görmem…yoksa hayalmiydi…peki yazın başında bir anda etrafı kaplayan sis ve yağmur….tuhaftı…ama Shadowland ta böyle hava olayları sık yaşanırdı…


Son birkaç gün daha okula gidip gelirken eve patikadan baktım…güneşin ve yemyeşil ormanın içinde kuş cıvıltılarının ve böcek vızıltılarının eşliğinde her zamanki gibi kapkara ve yıkık dökük haliyle duruyordu….etrafında ne sis bulutu nede yağmur vardı…patika üzerinde birkaç çocuk yine eve taş attılar…birkaç tanesi denk geldi ve tok bir ses çıkardı….

İlköğretimin son sınıfı da bitmişti…mezuniyet töreniyle birlikte ilk ve orta öğrenim tamamlanmış benim için lise yıllarının başlayacağının habercisi olan diploma elimde yine belkide son kez bu patikadan geri dönüyordum…ve evle tekrar göz göze geldik…içimdeki merak dinmemişti ama artık oraya yeniden gitmek düşüncesi de eskisi kadar beni cezbetmiyordu….

Ya da ben öyle zannediyorum..


KÜNYE
Tür;Yaşam,düşünce
İçerik;olaylar,hisler
Kaynak; Yaşam Hikayesi
Dönem; Haziran1995
Güncelleme; Yok

KURTLAR İMPARATORLUĞU – JEAN CHRİSTOPHE GRANGE



Yine bir yurt dışı gezisinde bana eşlik eden Grange Romanı.Grange bu kitabında olguyu doğa üstü parapsikolojik etkilerden sıyırarak daha polisiye ve reel bir biçimde şaşırtıcı olaylar örgüsüyle ortaya döküyor.Kitapta ceset,işkence,mekan ve yüz tasvirleri yine olağanüstü.Bu kitap jan Reno nun başrolde olduğu bir filme de konu oldu .Filmi izlemedim ama kitabın gölgesinde kaldığını bayağı bir duydum zaten romandan uyarlanan filmlerin genelde kaderi değil mi bu?

Bu kitabın ilgi çekici tarafı sırf bu değil tabii.Bu kitap Türkiye ve Türkler ile ilgili bir konuyu temeline almış.
Bunu yaparken bazı tarihi ve siyasi olgulara da değinen yazarın bu noktada kısmen tepki çektiğini edebiyat çevrelerini takip edenler duymuştur.
Bana göre değindiği siyasi olgularda kısmen tutarsızlık ve çelişkiler barındırsa da genel anlamda gerçeklik payı da az değil.Grange bu kitabında Türkleri ana hatlarıyla konu ederken bence tarafsız kalmayı başarmış ve profesyonelce ana karakterlerine ve romanının işleyişine odaklanmış.

Bu noktada siyasi tespitleri de pek yalan sayılmaz.Yazar bu açıdan bu romanında pek umrunda olmadan eleştirel bir bakış açısı da getiriyor bu tip konuların muhataplarına bence!Ülkücülerin mafya ile ilişkileri ile pis işlere bulaşmaları yanı sıra devlet kademeleri ve polisle bağlantıları ,solcu devrimci geçinenlerin fransa da özellikle kadın işçileri nasıl faşistçe sömürüp zenginleştikleri Türkiye den fransaya kaçan ve devrimci geçinen bazılarının ve yine bir kısmının Türkiye de refah içinde yaşamalarının ve devrimcilik oyunu oynamalarının altındaki dış desteği de üstü kapalı açıklıyor bay Grange fransa dolaylarından.Yazar,bunu yaparken,kendi devleti fransa nın iki yüzlülüğünü ve yozlaşmışlığını da alenen işlemekten çekinmemiş.

İşte Grange nin başka bazı romanlarında da yer yer değindiği biz Türkleri temele alıp başlıbaşına yakından ilgilendiren konusuyla bu kitabı bu noktada kesinlikle ilginç ve baş döndürücüydü.
Bunun akabinde buna ek olarak ise ana karakter Sema Gökalp (Anna Heymes) in olağanüstü hayat hikayesi ve heyecan dolu sıra dışı macerası ise bu kitabı hepten muhteşem bir konuma alıyor.Yan karakterler harika işlenmiş ve Fransa dan başlayıp Türkiye de noktalanan macera dolu tuhaf yaşam hikayesi olabildiğince sürükleyici.
Kitabın sonu biraz üstün körü bağlansa da buruk bir tat bırakıyor.Bunun nedeni de kitabın sonunun aceleye getirilmesi değil,Sema Gökalp ın kitabın sonlanmasıyla sonlanan çarpıcı yazgısı oluyor. Kitabı kesinlikle okuyun ve ana karakter Türk kızı Sema nın olağanüstü ve bir o kadar kederli yazgısına şahit olun!kitabın sonlanmasıyla ondan ayrılmış olmanın burukluğunu yaşayın!

KÜNYE
Tür;Sanat,Edebiyat,Roman
İçerik;Polisiye,gerilim,macera,gizem
Kaynak;Okuduğum Romanlar
Dönem;Mart 2018
Güncelleme; Yok

The Ring (Halka) serisi 1-2-3




Tarih:2002 Tür: Gerilim/Gizem/korku süre: 145 dk. Yönetmen; Gore Verbinski
Senaryo:Koji Suzuki

Konusu;Hayata bağlı heyecanlı 4 genç feci şekilde ölü bulunur.Bu 4 gençten birinin teyzesi olan gazeteci Rachel Keller bu olayı araştırırken gizemli ve tehlikeli bir video kaset hakkında bir tür şehir efsanesi ile karşılaşır!Yeğeninin ölüm sebebini bulabilmek için Araştırmasını iyice derinleştiren Rachel bu sefer kendisini küçük bebeğini ve en yakın sevdiklerini büyük ve korkunç bir tehlikenin hedefinde bulacaktır!



Orjinali bir japon filmi olan Halka konusu itiariyle kesinlkle ilgi çekici korku sinemasında kült olmuş bir yapım!
Yansıttığı ağır ürkütücü atmosfer detaylar kendine has müzikleri ve oyunculuk kesinlikle etkisi altına alıyor ve ürkütücü gizemli öyküsüne olayların içine sizi resmen çekiyor!
Filmin etkisine giriyorsunuz ve Rachel karakteri ile olayları izlemiyor o gerilimi gizemi resmen yaşıyorsunuz!
filmin yakaladığı sinerjinin bir eşi benzeri daha yoktur.Korku gerilim olgusunu resmen sanatsal olarak profesyonelce her şeyiyle en üst seviyeye çıkarmış ve bir tür kriter haline gelmiş halka filmi bu nedenle her türlü eleştiri övgü ve yorumları aşarak sinema tarihine kült bir baş yapıt olarak geçmiştir! öyle ki bir eşi ve benzerini size aratıyor fakat bulamıyor bu filmi tekrar izlemeyi tercih bile ediyorsunuz o kadar yani!


Oyuncular;Naomi Watts,Martin Henderson,David Dorfman,Brian Cox,Daveigh Chase

THE RING 2 



Tarih:2005 Tür: Gerilim/Gizem/korku süre: 128 dk. Yönetmen; Hideo Nakata
Senaryo:Koji Suzuki

Konusu;Hayat dolu liseli aşıklar hakkında ürkütücü bir efsanenin anlatıldığı bir film kaseti bulurlar.Jake meraklı ve alaycı bir tavırla kaseti kız arkadaşı ile izlemek ister ama kız arkadaşı Emily kasetin kötü hikayesinin etkisinde kalarak gözlerini kapatır ve kaseti izlemez !film bittikten sonra ise Jake nin korkunç şekilde çarpılmış ölü bedeni ile karşılaşır!ilk olaylardan sonra taşınan ve oğluyla birlikte yeni bir yaşama başlamak isteyen Rachel bu olayı öğrenir! ilk filminde amacına ulaşamayan Samara bu liselilerin kendisini özgür kılması ile yarım kalan işini tamamlamaya çalışacaktır bunu yavaş yavaş hisseden Rachel ve küçük oğlu Aidan ı yenien korku dolu bir kaçış ve mücadele beklemektedir!

Bu 2. Filmde de Naomi Watts ın oyunculuğu damgasını vurmuş.Olay örgüsü ilk filmin biraz gölgesinde kalmış olsa da yaşattığı atmosfer ile kesinlikle sürükleyici özelliğinden bir şey kaybetmemiş!.İlk filme dair gizem ve korkunç hayalet kız Samara hakkında merak uyandıran sahneleri de barındırmasıyla kesinlikle seriye önemli bir katkı yapmıştır bu 2. devam filmi!



Oyuncular;Naomi Watts,Simon Baker,David Dorfman,Sissy Spacek,Daveigh Chase


THE RING 3 (RINGS) 


Tarih:2017 Tür: Gerilim/Gizem/korku süre: 128 dk. Yönetmen; F.J. Gutierrez
Senaryo: J.Estes, A.Goldman,D.Loucka


Konusu;Yine hayat dolu sıradan bir lise öğrencisi olan Julia erkek arkadaşı Holt ile arası kötü bir hale gelmektedir!Kendi çapkın arkadaşları ile günlerini geçiren Holt ve arkadaş grubunun eline o bildiğimiz hakkında korkunç hikayeler anlatılan video kaseti geçer ve bunu izlerler!Böylece Samara nın lanetine uğrayan arkadaş grubu için artık 7 günlük ölüm süreci başlamış ve Holt un arkadaşları birer birer bu korkunç ölümleri tatmaya başlamıştır.Artık sıra yavaş yavaş Holt a doğru gelir ve Julia bu duruma şahit olarak sevdiği erkek arkadaşı Holt a yardım etmek için harekete geçer artık 6. gün de dolmuştur Holt için zaman iyice daralmıştır ve Julie onu Samara nın ölümcül ellerinden kurtarabilecekmidir?


Kült serinin bu son filminde artık Rachel ve oğlunu göremiyoruz.Fakat söz konusu tuhaf kaset ile gelen Samara nın laneti yine iş başında!Bu serinin son filminde senaryo yine liseli gençler üzerinde klişe olarak devam etse de 
filmin ana noktasının Samara nın dramatik sırrı ve söz konusu lanetin nedeni ve nasıl ortaya çıktığı ile ilgili gizemi çözmesi nedeniyle kesinlikle etkili ve izlenmesi gereken bir yapım olmuş! Efsanevi kült bir film serisi için konulabilecek en iyi son noktadır diyebiliriz bir sanatsal başyapıt olan kült halka serisinin bu son filmi için!



Oyuncular;Matilda Lutz, Alex Roe,Vincent D'Onofrio,Jhonny Galecki,Bonnie Morgan




 KÜNYE
Tür;Sanat,Sinema,Kült Film
İçerik;Film tanıtımı,İzlenimler
Kaynak;İzlediğim Filmler,Fan Clup,Tanıtım
Dönem;Mart 2003
Güncelleme; Yok