Translate

27 Mayıs 2018 Pazar

NİFAKKIRAN SAVAŞÇI BAŞBUĞ YAVUZ SULTAN SELİM HAN ve safevi şah ismail



Başbuğ Yavuz Selim Han türklerin en büyük kumandanlarından biridir!Babası 2. Beyazıt ,Annesi ise öz be öz Türk obası olan lakin şah İsmail ve safeviler tarafından pusu ve katliamla ezilen Dulkadiroğullarından türk kızı Ayşe (Gülbahar) hatun dur!tek eşlidir eşi de türktü! 10 Ekim 1470’de Amasya’da doğdu. Doğumundan ölümüne dek asla sarayda yatmadı daima at üstünde savaştı!

Başbuğ Yavuz en küçük erkek kardeşti.Bu onun tahta geçme ve padişah olma şansının çok az olduğunun da bir göstergesi oluyordu Osmanlı geleneğine göre en küçük şehzadenin sultan olma Şansı neredeyse imkansızdı!Zaten en küçük şehzadeler merkezden başkentten en uzak sancağa atanırdı ve Yavuz da Trabzon a atanmıştı!


Lakin Başbuğ Yavuz hırslı zeki yetenekli ve güçlü idi ve küçük bir çocukken İstanbul da yanına gittiği ve onun himayesinde dersler alıp kendini ona çok yakın hissettiği çok sevdiği ve hayranlık duyduğu rol model aldığı dedesi Fatih i örnek alıyordu! Kuran-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimlerini de öğrendi. Arapça  ve Farsçayı mükemmel şekilde konuşabilecek seviyedeydi! Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini bir daha kolay kolay unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak ve kılıç kullanmak konusunda Türk atalarının genlerinin vuku bulmuş haliydi! Edebi sanat yönü muhteşem şairliği kusursuz,hitabet yeteneği etkileyiciydi!uzun bıyıklar bırakır lakin sakal bırakmazdı sakalsız tek Osmanlı padişahıydı bunun nedeni ise kendini biç bir zaman bir sahip yada hükümdar değil hizmetçi ve asker olarak görmesidir.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı ona tarihte ‘’Yavuz’’ ünvanı verilmiştir! Yavuz ismi duyulunca görülünce ilk akla gelen Başbuğ Yavuz sultan selim han olur! Çocuklara Yavuz ismi verilirken de başbuğ Yavuz Sultan selim han a atıfta bulunulmuş olur! Bu savaşçı cihatçı sanatçı ruh ne babası ne de büyük kardeşlerinde bu denli vuku bulmamıştı! Osmanlı , Timur a yenilip bitme noktasına gelmişken Fatih in çabasıyla toparlanmış ve haçlılara karşı büyük zaferler elde edilerek atağa bile kalkmıştı!İstanbul ve Trabzon gibi hristiyan batı dünyasının önemli noktaları ele geçirilmişti!diğer bir nokta Kudüs Müslümanların elindeydi lakin orada memlük devletinin hal ve hareketleri haçlılarla yakınlaşması Başbuğ Yavuz un hiç hoşuna gitmiyordu! Başbuğ Yavuz babası yıldırım ve ağabeyleri korkut ve Ahmet in pısırık uzlaşmacı ve sönük politikalarını da beğenmiyordu!Bu dedeleri tarafından binbir zorlukla onca kan dökülerek yeniden diriltilen ve güçlenerek batıya korku salan devletin tekrar uyutulup etkisiz hale gelmesine neden olduğunu düşünüyordu!


Bu doğrultuda daha genç yaşta Trabzon u rahatsız eden gürcülere sefer yaparak parlak askeri dehası ve maharetini kanıtladı!Kutayis seferi adı verilen bu seferlerle Kars Erzurum ve Artvin gibi stratejik önemli topraklar kusursuz bir başarı ile Osmanlı devletine katıldı!

Başbuğ Yavuz Sultan Selim Han ın bu batıya yönelik fetihçi ve haçlılara karşı cihadçı isteğini ise bir olgu baskılıyordu bunu şehzadeliğinde yaşayarak anladı! Başbuğ Yavuz un ilk amacı niyeti ve hayali batıya fetih ve cihat yapmaktı ama bir tehlike doğmuştu ve bu bırakın batıya fethi ile ilerlemeyi var olan Osmanlı devletini yok edip içten oyup eski dağınık ve bitik haline dönüştürecek bir mikroptu! Asıl cihat buna karşı yapılmalıydı!Çünkü kafirin düşmanlığı belliydi ve ona karşı savaşmak kolaydı ama münafığın düşmanlığı iki yüzlüydü ve asıl buna karşı savaşmak zordu!bu nifak ve ihanet tohumu anadoluda iran ın desteklemesi ile şah İsmail adlı bir meczup un yaymaya çalıştığı alevi şii hedef alan bir mezhepçi isyan ve nifak tohumuydu!

Şah İsmail, Anadolu’ya “halife” adı verilen Alevileri yollayarak yoksul halkı kışkırtıyor ve Osmanlı devletini zayıflatmaya çalışıyordu. Ayrıca Türkmenler arasında “nezir” adı altında vergi toplatarak gelir kaynaklarını artırmaya çalışıyordu(Timur, 1994). Sultan Beyazıt bunun üzerine derhal İran sınırındaki valilere emirler göndererek Şii propagandacıların yurt içine sokulmasını ve Osmanlı Devletinden de İran’a ziyaretleri yasakladı(Güngör, 1975).

Şahkulu’ya Anadolu’da Şeytankulu denilmesine karşılık İran’da Şahkulu’nun çok bilgili ve
Tanrısal bir güce sahip olduğuna inanılmaktadır. Buna göre Şahkulu, Kur’anı düzeltmekle kalmayarak mucizelerle de öğretisini geliştirmiştir. Bunun için kendisine sofi yani bilgin denilmektedir(Kantemir,1999).Bu sapkınlar Kur an ın Hz Osman zamanında eksik ve yanlış olarak toplatıldığını savundular!

Şah Kulu, Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden Hasan Halife’nin oğlu, Korkuteli ilçesinin Yalımlı Köyü halkındandır. Hasan Halife, iki defa Şeyh Haydarın hizmetine gitmiş, bu hizmeti sonunda memleketi olan Tekeli’ye gönderilerek halkı, Şeyh Haydara bağlamaya memur edilmiştir(Uzunçarşılı,1949).

Buna canlı olarak haçlı parmağı yemiş irani şii alevi safevilerin yakın akrabası kur anı düzeltme iddiası ile ezanı değiştirerek sahabeye küfür ederek harici sapkın akımları etrafında toplayarak ve Osmanlı Anadolu topraklarında ehlisünnet halkın ‘şeytankulu’ lakabını taktığı şahkulu isyanı ile şahit olan Başbuğ yavuz Selim Han ,büyük abisi ve tahtın varisi şehzade Ahmet in onca zarar verip sonunda köşeye sıkışan şah kulu denen mezhepçi münafık terörist  hain köpekleri ezip yok etmek yerine yeniçerilerden biat istemeye kalkması yeniçerilerin ise bunu reddederek müdahalenin gecikmesi ile şahkulu isyancıları kaçmayı başardığını duydu! Bunu üzerine Başbuğ Yavuz babasını uyararak isyan etti! Bunu gören vezirlerin baskısıyla Baba 2. Beyazıt rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’yı 1500 kişi ile asi şehzadenin Başbuğ Yavuz Selim in üzerine gönderdi. Beyazıt’ın bundan maksadı Başbuğ Yavuz Selim’i korkutmaktı. Hasan Paşa Selim’e, babasının hayatta olduğu müddetçe padişahlığı Şehzade Ahmet’e devretmeyeceğini söyleyerek bu defalık olsun baba ile oğul arasındaki bir cenge engel oldu. Bu arada Başbuğ Yavuz Selim’in Rumeli’deki sancak isteği de kabul edildi.



Böylece Trabzon harici yakın sancaktarlık alan Başbuğ yavuz askeri bir güce yetkiye ve imkanlara da sahip oldu ilk işi ise Anadoludaki safevi destekli nifağın merkezini ve odaklarını araştırmak oldu! Bunu bizzat kılık değiştirerek kendisi de geziler yaparak yerinde gözlemlemiştir!
Bu araştırma ve gözlemler sonucunda ihanet isyan ve nifağın safevi destekli olayın vahametini ve bu büyük tehdidin devleti yıkmaya,İslamı parçalamaya ve haçlıların pis emellerine imkan vereceğini gözleriyle gören Başbuğ Yavuz babasını yine defalarca elçiler gönderip uyarmasına rağmen babası 2. Beyazıt bunu dinlemeyerek batılı devletlerle deniz ticaretini geliştirmekle uğraştı!
Buna artık dayanamayan Başbuğ Yavuz emrindeki askerlerle tahta yürüdü!


Yeniçeriler ve ordu  ise gerek 2.Beyazıt ın gerek şehzadeler Ahmet ve korkut un yeterli yetenek güç ve vizyona sahip olmadıklarını görüyorlardı! Şah kulu isyanını bastırma  esnasında şehzade Ahmet in taht derdine düşmesi destek görmeyince küsüp her şeyi bırakıp Amasya sancağına kapanması, şahkulu tarafından kafilesi yağmalanıp askerleri pusuda şehit edilen şehzade korkut un çekinerek Manisa sancağına kapanması Yeniçerileri ve ordu kumandanlarını da kızdırmıştı! Tüm bunlara tepki gösteren isyan eden ise Sadece küçük hanedan üyesi Trabzon sancaktarı şehzade Başbuğ Yavuz idi.Zaten ordu içinde Başbuğ Yavuz a duyulan sempati artık göz ardı edilemez halde herkes tarafından hissedilmekteydi! Bu olacakların da habercisiydi!

Bunu yakından bilen ve ordudan destek alamayan şehzade Ahmet Alevilerden ve ordu içinden şah kulu ile safeviye sempati duyanlardan bir askeri birliği yanına çekti!Başbuğ Yavuz Selim ise sancaktar olmasıyla kendisine verilen askeri birlikle tahta ilerlemeye başladı ve yaklaştıkça kendisine biat eden askeri birlik sayısı arttı !bu yolda Başbuğ Yavuz şehzade Ahmet in bu alevi nifak sempatizanı ordusuyla 1513 te Bursa da karşı karşıya geldi ve şehzade Ahmet ve askeri birliği kısa sürede perişan edildi!şehzade Ahmet in kafası da Şehzade Korkut gibi kesildi!


Böylece Başbuğ Yavuz Sultan Selim Han baş kente geldi tüm ordu onu sevgi gösterisi ile karşılayıp biat etti!babasının karşısına çıktı ve ondan tahtı istedi! Tüm bunlar karşısında 2.Beyazıt tarhı ve tacı Başbuğ Yavuz selim e devretmek zorunda kaldı! Yavuz babasını öldürtmedi! 2. Beyazıt komplo ile nifakçılar tarafından zehirlendi ve suç aralarında antlaşmazlık olan nifak düşmanı Başbuğ Yavuzu un üstüne atılmak istendi! Yavuz buna karşılık kendisinin padişahlığına karşı durduğunu bildiği ve bu nedenle akabinde nifakçı safevi hainlerin politikasına sempati ve yakınlık duyan tüm vezir memur ve kumandanların bir bir kellelerini aldı!bu bir devlet politikası haline geldi ve kim devlete baş kaldırı ihanet ve bozgunculuk yaparsa ırkına kanına inancına mezhebine malına mülküne soyuna sopuna bakılmaksızın kellesi kesildi!


Böylece Tahtın ve ordunun sahibi olan Başbuğ Yavuz Sultan selim Han en büyük amacı ve çok istemesine karşın batıya haçlı seferlerine devam etmeyip Anadolu ya yöneldi ve ihanetin kalleşliğin nifağın bozgunculuğun hainliğin odağı safevi devleti ve çıban başı şah İsmail in üzerine yürüdü!Bundan sonraki hedefi ise Kudüs ü ve halifeliği elinde tutan lakin safeviler gibi haçlılarla ittifak yapmış ve silah almış olan memlüklere karşı olacaktı!


BÜYÜK TÜRK HAKANI NİFAKKIRAN SAVAŞÇI YAVUZ SULTAN SELİM HAN TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ MİMARI

ÇALDIRAN ZAFERİ

Yavuz, daha Trabzon da şehzade iken emrindeki küçük bir birlikle babasından habersiz şah ismail in topraklarının bir kısmını Kızılbaşları tepeleyerek fethetmiş, babası bunu duyunca kızmış ve cevap olarak safevilerin düşmanla iş birliği yapıp nifak yaydığı gerçeği ile onu uyarmıştı ama babası onu dinlemeyerek toprakları geri iade etmesi emrine isteksizce boyun eğmişti.Ayrıca Yavuz yine şehzade iken anne tarafından dedesi Türk beyi Dulkadiroğlu alaüddevle ye şah İsmail iblisi saldırmış onca katliam yapmış yakmış yıkmış ve 1 oğlu ile 2 torununu esir alıp onları boğazlamıştı.Bunun üzerine dayılarının ve dayı oğullarının intikam seferinde yer alan şehzade Yavuz yine küçük bir askeri birlikle safevi ordusunu azerbaycana dek süpüren bir saldırıda ön saflarda yer almış şah ismailin Kızılbaş ordularını püskürtmüş ve şah İsmail in kardeşi İbrahim mirza yı da esir almış ve Trabzon a getirmiş bir askeri deha olan Yavuz a yine babası 2. Beyazıt kızmış ve babasının zorlaması ile İbrahim mirza yı serbest bırakmak zorunda kalmıştır.


Büyük Türk Başbuğu Yavuz Sultan Selim han kararını verdi kızgınlığı artmıştı ve büyük bir ordu hazırlamaya başladı! Başbuğ Yavuz şah ismaile şu mektubu gönderdi;

"bilesin ve âgah olasın ki, ilahî hükümlerden yüz çevirenlerin, dini ve şeriatı yılmaya çalışanların bu hareketlerine, bütün müslümanların ve bu arada adalet sever hükümdarların, kudretleri nisbetinde mani olmaları farzdır. bunu söylemekten maksadımız sudur: tekke kösesinden hâkimiyete yükselen sen, bu yolda yürüdün, müslümanların memleketlerine saldırdın, şefkat ve utanmayı bir tarafa atarak zulüm kapılarını açtın günahsız müslümanları incittin, fitne ve fesadı kendin için temel prensip olarak kabul ettin, "umur-i padişahî ve ahkâm-ı sehinsâhiyi muktezay-i heva-yi nefs ve ragbet-i tabiiyeye uydurup kuyud-i şeriatı hakk"ettin. ibâhe-i muharreme ve irakat-i dima-i mükerreme, ve mescidleri yıkma, türbe ve mezarları yakma, ulemâ ile peygamber neslinden gelmiş olan seyyidlere ihânet "ve ilka-i mesâhif-i kerime der kazurat ve sebb-i seyheyn-i kerimeyn" gibi işler, senin kötü hallerinden bir kaçıdır. dillerde dolaşmakta olan bunlar ve bunlara benzer hareketlerinden dolayı ulemâ kesin delillere dayanarak senin küfür ve irtidadına, senin ve sana tabii olanların öldürülmelerinin vâcib olduğuna; mal ve rızıklarınızın yağma, kadın ve çocuklarınızın esir edilmesinin mübah olduğuna ittifakla karar vermişlerdir. bu durum karşısında ben, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardim etmek ve "merasim-i nâmus-i pâdişâhı için " ipekli elbiselerimi çıkardım, zırh giydim, kılıç kuşandım, ata bindim ve safer ayının başında anadolu yakasına geçtim. maksadım, Allah'ın inayetiyle senin padişahlığını yok etmek ve böylece âcizler üzerinden zulmünü ve fesâdını kaldırmaktır. ancak, kılıçtan önce sana, sünnet-i seniyye icâbı islâmiyeti teklif ederim. eğer yaptıklarına pişman olup can ve gönülden istiğfar eder ve aldığın kaleleri geri verirsen, tarafımızdan dostluktan başka bir şey görmezsin. fakat kötü hallerine devam ettiğin takdirde "zulmet-i zulümden" simsiyah yaptığın yerleri nura kavuşturmak ve senin elinden almak üzere inşallah yakında geleceğim. takdir ne ise öyle olacaktır. selâm, hidâyete tabii olanlaradır."

Bunu duyan şah İsmail ve yardakçıları ne yapacağını şaşırdı !Osmanlı ordusu harekete geçti ve Anadoludan çıkarak 1514 ün mübarek güzel hayırlı baharında safevi devletinin topraklarına girdi!şah ismail kaçmaktan başka hiç bir icraat gösteremedi Osmanlı türk ordusu karşısında!Safevi topraklarında şah İsmail ve safevi ordusuna rastlayamayan Başbuğ Yavuz şu satırları bir kadın elbisesi ile birlikte şah ismaile gönderdi;


"ey ismail, ülkemin sınırında görünmekle bana meydan okudun. işte ben geldim, haftalarca yürüdüğüm halde ne senden ne de askerinden bir eser görmedim. ölümüsün yoksa sağmısın bilemiyorum, hile ve aldatmaktan başka bir şey bilmez misin? şayet korkuyorsan bir tabib getir ki seni tedavi etsin. seni daha fazla korkutmamak için güzide askerlerimden kırk bin kişiyi kayseri yakınlarında bıraktım. düşman hakkında ancak bu kadar lütuf gösterilebilir"

Savaşta tarihte en kısa süren savaşlardan biridir çaldıran!!  şah hiç bir üstünlük kuramadı! Osmanlı 2500 km. yolu onca pusu tuzak ve zorluğa rağmen aşıp şahın ordusunu 23 Ağustos 1514 te Çaldıran ovasında deplasmanda yakalayıp mahvetti!Şah İsmail kancık canını zor kurtarmış ve bu yenilgi ile safevi devleti fiilen son bulmuştu!şah İsmail; ünvanını ,220bin km.lik topraklarını ,devletini ,sancağını ve eşi taçlı hatunu Yavuz a kaptırmış halde içkici bir ayyaş meczup olarak kendini bulmuştu!bu halde sürünerek sağda solda düştü !onu mübarek şeyh ağa dede pir sayan yalamaların ellerinde bir süre daha sürünen şah İsmail in ölümüyle birlikte fiilen yok olmuş sadece adı kalmış safevi devleti de yok oldu resmen!Çaldıran zaferinden  hemen sonra bu muzaffer Osmanlı Türk ordusu dönüp suriye ye kadar gitmiş kaçmakta olan memlük ordusunun peşinden taa çölü geçerek memlük ordusunu da mahvetmiştir !

Şah ismail adam olsaydı  nifak çıkarmak kalleşlik yapmak yerine, tahtın var ordun var sancağın var devletin var çıkarsın yavuz un karşısına eski türk başbuğları gibi kozunu sahada paylaşırsın! haçlıyla iş birliği yapıp kalleşlik peşinde koşmak nifak çıkarmak nedir? Bu şah bozuntusunun  boktan sonuçlarını türk devletleri ve Türkiye bugün halen daha yaşıyor çekiyor!Osmanlı ordusu safevi topraklarına giriyor bizim kancık şah ortada yok!ne yapıyor bu yavşak pusu kuruyor suları zehirliyor kendi tarlalarını yakarak kaçıramadığı hayvanları telef ederek kaçıyor!Batıdan destek alan da kürtleri alevileştiren de şah ismail dir yoksa kürtte alevilik ne arardı?tüm bunların bugün sonuçlarını görüyoruz!şah ismail haytayi yavşağı olmasaydı ,oyalamasaydı ,zarar vermeseydi, gölge etmeseydi Türk viyana kapılarına dayanmakla kalmaz !taa ingilizin gırtlağına bile dayardı gırtlağına!
hahaha bunu şah ismail ve safevisinin asla başaramayacağını böyle bir zeka yetenek güç ve vizyona asla sahip olmadığını salağa sorsanız söyler!



MERCİDABIK VE RİDANİYE SAVAŞLARI

Çaldıran zaferi ile nifak odağı ve çıban başı safevileri ve şah ismaili yere gömen Başbuğ Yavuz Sultan Selim ve Osmanlı ordusu bu kez 2. sırada en büyük nifak odağı haçlılarla işbirliği yapmış ve silahlandırılmış memlüklerin üzerine Suriye ye yöneldi!

Çaldıran zaferi ile şah ismailin kaçması nedeniyle çok uzaklaşan ve memlüklerle hesaplaşmak için çok Uzun bir yol kat eden Osmanlı ordusu 24 Ağustos 1415 te  Kansu gavri komutasındaki memlüklere karşı Mercidabık savaşında ilk ve ezici bir zaferi çok kolay bir biçimde kazandı.Safevi mezhepçi yobazların aksine liderlerin haçlılarla ittifak ve ticari ilişkiler geliştirmesini benimsemeyen memlük halkı çoğunlukla Kansu gavri ye destek olmamıştır!kansu gavrinin de öldüğü Bu ilk darbe ile Kudüs,Halep ,Şam,Gazze, Hama ve  Humus Osmanlı toprağına katıldı.Yavuz Sultan selim Han da ilk türk İslam halifesi ünvanını aldı!


Mercidabık zaferi akabinde ise Başbuğ Yavuz Selim Han memlük lideri Çerkez asıllı Tumanbay a mektup gönderip halifeliğinin ve kendine biat edilmesinin kabul edilmesi şartıyla sulh anlaşması yapmayı ve memlük devletine kalan topraklarla devam etmeyi önerdi! Ancak Tumanbay kendisine bu mektubu getiren Osmanlı elçisini öldürerek cevap verince Yavuz 22 Ocak 1517 de Memlükler üzerine 2 .seferi başlattı!memlükler mercidabıktan Osmanlının ateşli silah gücünün farkındaydı ve haçlılarla işbirliği yaparak onlar da top ve tüfeklere sahip olmuşlar ve buna güveniyorlardı ama Osmanlı ordusunun 13 gün gibi kısa bir sürede onca techizatla Sina çölünü aşması ile başı dönen çoğu çerkes ve Araplardan oluşan memlükler ağır yenilgiler aldı sokak ve şehir savaşlarına dek varan mücadelerde Tumanbay kadın kılığında şehirden kaçarak nil nehrini gemiyle geçip sıvıştı ve bazı şartlar öne sürüp aman diledi lakin kendisine gönderilen elçilerin sözlerini beğenmeyerek yine öldürttü! Böylece şehir şehir kaçan her defasında mağlup olan Tumanbay nil in kıyısında kaçmaya çalışırken Rumeli beylerbeyi Mustafa paşa,halep naibi hayırbay ,şahsuvaroğlu Ali bey ve canberdi gazali gibi beyler ona yetiştiler ve yakalanma korkusuyla kendini nil nehrine atan Tumanbay kementle boğazından yakalanıp başbuğ Yavuz selim im karşısına çıkarıldı! 

Başbuğ selim sürekli kaçsa da azmi ve pes etmeyen kişiliğine saygı duyduğu Tumanbay ı idam etme konusunda istekli olmadı ama vezirler onun adının ve nüfuzunun etkisini gösterip kanıtlayarak Yavuz u Tumanbayın idamı konusunda ikna ettiler.Yine de yavuz bir plan uyguladı ve Tumanbay ın kodesinin kapısına yandaş rolü yapan birkaç adamı gönderdi ve onlar kodesteki Tümanbay a onu kaçıracaklarını ve Tekrar Yavuz a karşı isyan edeceklerini söyledi.Tumanbay da bunu kabul edip yavuzu isyan değil onu öldüreceğini dahi söyledi. Adamlar gelip bunu Yavuz a anlatınca Yavuz küçük bir tebessüm etti ve saygıyla Tumanbayın idam fermanını imzaladı!Tumanbay da şehirde ibret olsun ve savaşın galibi ve mağlubu herkesçe bilinsin diye gezdirilerek herkesin gözü önünde asılarak idam edildi ve 3 gün dar ağacında sallandırılarak bekletildikten sonra cenazesi kılınarak defnedildi!!Böylece memlükler ridaniye savaşları ile mercidabıktan sonra  yıkıcı bir mağlubiyet daha alarak tarihten silinmişlerdir!Böylece başbuğ Yavuz Sultan Selim Han a halifelik yanı sıra Kahire ve Mısır ın tamamı ile Mekke ve Medine kutsal toprakların anahtarı ve mukaddes emanetler de geçmiştir!


Bu savaş sonunda halife ünvanı alan Başbuğ Yavuz Sultan selim han tüm nifak odaklarını yok ettikten sonra bu amaçla çıktığı doğu seferi politikasını sonlandırmış ve yüzünü hayranlık duyduğu dedesi Fatih gibi en büyük hayali olan haçlılara karşı cihada çevirmişti lakin bu esnada ordusunu hazırlarken seferin başında yakalandığı şirpençe hastalığı sonucunda 22 Eylül 1520 de Hak’ın rahmetine kavuşmuştur!Allah gazi ruhuna rahmet eylesin!

KEFENİNİ BAŞINDA TAŞIYAN BÜYÜK TÜRK BAŞBUĞU NİFAKKIRAN SAVAŞÇI YAVUZ SULTAN SELİM HAN

Türklerin başına yavuz gibi birisi gerekli! Osmanlı her daim kefereye karşı savaştı avrupaya okunu çekti! Haçlılarla işbirliği yapan hain şah ismail her daim türkle ve müslümanla savaştı! tek derdi mezhepçilikti!bu meczup müptezel şah, sırf sunni diye türkleri yakıp asarken ,kürtleri zazaları alevileştirip kullanmaya kalkıştı!Bunlar kendi başına bela olduğu gibi ,bugün pkk dhkpc tikko gibi komunist örgütlerin elebaşılığını yapıp halen daha Türke Türkiye ye karşı ermeni rus haçlı kucağında hoplayıp ihanet içindeler adi mendebur şahları gibi!

Osmanlı ‘nın durumunu o zamanlar iyi tetkik etmek gerek!Osmanlı o dönemde İstanbul’u almış ,bir yükseliş döneminde ,geleceği çok parlak ve bu türk devleti o zamanki dünyanın merkezinde en değerli ve stratejik bölgesinde yer alıyor ve gittikçe genişlemeci bir politikayla ilerliyor!tüm önemli ticari yollar deniz yolları Osmanlının eline bir bir geçiyor!dünyada bilinen tüm kıtaları merkezi ve stratejik noktadan etkisi altına alıyor!
Osmanlı nın bu yükselişini çekemeyen zenginliğinde toprağında avantajlı konumunda gözü olanlar en başta 3 ‘e ayrılır;

1- siktiğimin haçlı kafirleri
2- mankurtlaşmış memlükler
3-mezhepçi yobaz hain safeviler


ve bu 3 olgu birleşerek Osmanlı yı yok etmeye kalkıştılar.bunun fitilini Osmanlı türk sancağı her geçen gün böğrüne biraz daha giren haçlılar ateşledi!memlük ve safevi kancıkları ise dünden razıydı!
O değilde içlerinde en kancığı şah ismailin safevisiydi!

Osmanlı nın yükselişi genişlemesi ve kendini en yüksek merkezi noktaya konumlandırması aralarında ufak tefek sürtüşmeler olan haçlı ülkeleri portekizliler, İspanyollar,venedikliler, fransızlar, kutsal roma imparatoru, papa ve memlükler ile safevileri Osmanlı Türk İslam devletine karşı yakın müzakere ve işbirliğine sokmuştu!

Haçlılar ;şah ismailin askerî alandaki zaferleriyle safevilerin mezhep değiştirtmek konusundaki başarısı osmanlılar’ın doğuya doğru yayılmasını engellediği gibi ,safevi devletini uğruna çabaladıkları, ancak ulaşamadıkları bir emel olan osmanlı gücünün sindirilmesini başaracak yardımcı devlet olarak görüyorlardı. Avrupalı haçlı hükümdarlar askeri açıdan başarılı ve bunun yanı sıra mezhepçi bir manevi etki ile ayrımcı bölücü kutuplaştırıcı siyaseti ile Türk-İslam dünyasında çıkarları doğrultusunda etkili gördükleri şah ismailin kendine has ta olsa İslam eksenindeki devletiyle siyasi , ticari ve askeri ilişki kurma olasılıklarını araştırmak için can atıyorlardı.

Bu niyetle haçlılar ilk önce memlüklere yapıştılar heyetler gönderdiler ortaklık kurmak için taharetsiz kıçlarını yırttılar sonunda memlüklerin akıllarını çeldiler ama o safevi şah ismail denen müptezel haçlı teklifini beklemeye dahi gerek duymadan bizzat kendisi o zaman haçlı ordusunun en güçlü devleti macar kralı Lajos a mektup yazıp haçlılarla osmanlıya karşı işbirliği teklifini bizzat kendisi yaptı ve onu tebrize bizzat davet etti! haçlıların diğer önemli gücü ispanya kralı 5. carlos da heyet gönderdi! böylece kirli adi işbirliği kuruldu ama hiç biri osmanlı türkünün karşısına çıkmaya götü yemedi hep içten hainlikle kalleşlikle komplolarla Osmanlı yı yıkmaya çalıştılar!

Hatta Venedikli bir casus olan constantino laschari, ergen çağındaki şah ismail ve birlikleri konusunda 1502 de venedik senatosu’na rapor veren ilk kişilerdendi ve yazdıkları hem Türklük hem de İslam açısından şah İsmail in safevilerin ve yardakçılarının gerçek yüzünü bir yabancının gözünden anlatması açısından manidardır;



‘’ safevi inancı, her zaman osmanlı sultanı’nın sarayına karşı savaşmıştır; çünkü onlara göre osmanlılar sapkındır ve pek çok müslüman’ın toprağını gasbederler.şah ismail’in, peygamber olduğu, zengin, âdil, cömert ve ilâhî esine sahip olduğu düşünülür. başlı başına ayrı bir din olarak kabul edilen kendi tarikatlarında en sevilen kişidir.’’

şah ismail’den övgüyle söz edilen başka bir manidar metin de, şam’da yaşayan İtalyan ajan giovanni morosini tarafından 1507 yılında venedik senatosu’na gönderilmişti. signoria venedik’i şah ismail ile ittifaka ikna etmeye çalışan morosini, şahı cesur, cömert ve bilgili olarak betimlemişti. kendisine aşırı bağlılar, şah ismail’e kral veya prens değil de manevi bir hazla “peygamber” veya “ulu” diyorlardı. morosini’ye göre şah ismail kimseye fikir danışmazdı; ancak danışman olarak yanında daimi üç ermeni papaz bulunurdu ve onlara danışırdı. şah ismailciler onun “yeryüzündeki tanrı” olduğunu düşünüyorlardı. morosini, şah ismail’in inancının ne olduğunu bilmediğini itiraf etmesine rağmen bu inancın “başka bir inançtan çok hıristiyanlık’a yakın” olduğu sonucunu çıkarmıştır.


Yine safevi askerlerin 12 imamın adının yazdığı kızıl başlıklarını hristiyanlıktaki 12 havari ile Portekiz haçlı askerlerinin kızıl miğferlerine benzeten ve çoğunlukla  şah İsmail in ordusundan bahseden tüccar kisvesi altında ismi saklandığı için anonim kalan bir ajan 1508 te şunları yazar;
’’ özellikle askerleri (Kızılbaş), şahı sever ve ona saygı gösterirler. askerlerin çoğu şeyhleri ismail’in çarpışmada onları gözeteceğini düşünerek zırh kuşanmadan savaşa girerler. diğerleriyse, savaşa zırh kuşanmadan hükümdarları için ölmek isteğiyle girerler ve “şeyh, şeyh” diye bağırırlar. (safevi askerleri üstleri çıplak olarak ve şeyh şeyh diye bağırarak savaşırlardı.Osmanlı Türk askerleri ise kurtuluş savaşı dahil daima buna karşılık olarak Allah Allah diye hücum ederlerdi). iranın dört bir köşesinde Allah adı unutulmuştur; hatırda kalan yalnızca şah ismailin adıdır. herkes, özellikle de askerleri onun ölümsüz olduğunu düşünür.’’


Bunlara tahammül etmeyen ulu Türk hakanı Yavuz sultan selim han nifak başı safevilerin üstüne yürüdü ,yavuz ordusu ile tüm safevi topraklarını baştan başa  kat ettikçe şah ismail ise kaçtıkça kaçtı ve köşeye sıkışınca anca çaldıranda belasını buldu!
arkasından Yavuz memlüklere yürüdü ,memlükler de karşısına çıkamadı !öyle ki yavuz onca ordu ve ağırlıkla tüm çölü geçti de memlükler artık köşeye sıkışınca savaşa tutuştular Osmanlıyla!Osmanlı onların da defterini dürdü hepsini tahtıyla devletiyle ünvanıyla birlikte tarihe gömdü!
Yavuz tam haçlıların üzerine yürüyecekken hastalandı ve gazi ruhu cennete uçtu!Onun işini oğlu kanuni devraldı ve avrupaya haçlılara saldırdı!macarları defalarca hoplattı!

Yavuz alevi de kesti sunni de kesti ,kürtte kesti Türkte kesti! kim nifak hainlik ve adilik peşindeyse topunun defterini dürdü! eğer bunu başaramasaydı adi safevi artıkları gibi soyadınızın sonunda -ov takısı ile asimile olup,Türkiye diye bir devlet te olmazdı yerine Anadolu da yunanistan bulgaristan ermenistan rusya iran uzantıları ve kürdistan olurdu  ve Yavuz gibiler sayesinde ismini cismini bilmek zorunda kalmadığımız ingilizin fransızın bir çok sömürge uydu devleti olurdu!

GERÇEKLER ACIDIR!

Şah ismail Türkte yavuz piç mi?kuyruk acıları bu! ????devşirme????? osmanlı haçlı veledini alıp haçlıya karşı kullanıyor, bizim şah adisi kürdü alıp alevileştirip türke karşı kullanıyor hahahah bir de devşirme diyorlar millette ne kuyruk acısı var arkadaş bu ülkenin haini nankörü bitmez! Öz be öz Türk Yavuz a karşı kendi kürt asıllı ,anaannesi rum olan her daim türk kanı akıtmış olan şah ismaili üstün getirmeye kahraman yapmaya kalkanlar türk değil hain kancık birer çifuttur! Biz Türk İslam birliğini Turanı sağlamaya çalışırken bu kancık çaşıtlar şah İsmail gibi bir bölücü bozguncu nifakçı kalleş haini kahraman öz türk hatta başbuğ gibi göstererek bu meczup şahları gibi her daim türk ün azılı düşmanı olan batılı
Haçlı kafirlerin köpekliklerini yapmaktan halen daha geri durmuyorlar!


Meczup mendebur müptezel nifak başı şah ismail gerçekleri;

-Şirvan seferinden dönülürken,Sunni Türkler ,Sünnilerin pis olması bahanesiyle Şah’ın emriyle denize atıldı.(Bkz. Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s.62; Cevâhirü’l-Tevârih, s. 115)

-Şirvanşah Halil’in mezarı açılıp kemikleri yakıldı.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 13; Ahsenü’-Tevârih, s. 66; Fütûhat-ı Şahî, s. 145 vd; Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 58-59.)

-Tebriz’de Şiiliğin resmi mezhep ilan edilmesinin tepkiyle karşılanması üzerine Şah İsmail: ‘’Kimseden korkmuyorum. Allah ve On İki İmam benimledir. Eğer bir söz söylenirse kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam.’’ dedi.(Bkz. Cihangüşa-yı Hakan, s. 147.)

-Ezana ilaveler yapıldı.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 66; Ravzatü’s-Safeviyye, s. 154; Kısasü’l-Hakanî, c. I, s. 36; Ahsenü’-Tevârih, s. 86.)

-İlk üç halifeye lanet okunması emredildi.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s.16; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 64, 73.)

-İlk üç halifeye lanet okumayanların katledilmesi emredildi.
(Bkz. Hülasatu’t-Tevârih, s. 72-74; Ahsenü’Tevârih, s. 85-86; Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 119; Lubbü’t-Tevârih, s. 394; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 16-17; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 40-41; Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 65; Alemârâ-yı Abbasî, c. I, s. 47.)

-Safevi ve şiilere zulmeden Sünnilerin intikam ateşinde yakılmaları emredildi.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 66.)


-Azerbaycan’da pek çok kişi öldürüldü.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 66; Ravzatü’s-Safeviyye, s. 154)

-Şiiliğe sadakatinden şüphe duyulan kişiler her zaman gizlice takip edildi.
(Bkz. Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 55; Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 66.)

-Asta kalesi aman dileyip kaleyi teslim ettilerse de kale halkına ve Türkmenlere katliam yapıldı.(Bkz. Tarih-i Elfî’de ve Tarih-i İlçi-yi Nizamşah’ta 30000 kişinin katledildiği kayıtlıysa da rakamın abartılı olduğu ortadadır. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 24-27; Tarih-i Elfî, s. 322; Hasan Rumlu 10000 kişinin katledildiğini yazmaktadır. Ahsenü’-Tevârih, s. 101, 108-109.)

-Türkmenlerin reisi Cihanşahlu Murad Bey kazığa geçirilerek yakıldı.
(Bkz. Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 121-123; Alem-ârâ-yı Abbasî, c. I, s. 49-51; Tarih-i Elfî, s. 322; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 83; Tekmiletü’l Ahbâr, s. 42; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 24-27.)

-Yezd şehrinde katliam yapılarak en az 7000 kişi öldürüldü.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 32.)

-Ebruh hakimi Muhammed Kere kadın-erkek akrabalarıyla birlikte yakıldı.
(Bkz. Lubbü’t-Tevârih, s. 400; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 43, 44; Alem-ârâ-yı Abbasî, c. I, s. 51; Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 122-123.)

-Şah İsmail in babası Şeyh Haydar’a karşı savaşanları belirlemek için yapılan soruşturmada pek çok Türkmen öldürüldü.(Bkz. Lubbü’t-Tevârih, s. 401; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 44; Alem-ârâ-yı Abbasî, c. I, s. 53; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 87.)

-Şah İsmail,Her daim Türkmen şehri olan Bağdat’a girince Sunni Türkmenlere katliam yaptı.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 35; Ahsenü’-Tevârih, s. 136-137.)



-İmamı Azam’ın türbesini yıktılar mezarını açıp kemiklerini yaktılar.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 37.)

-Özbek lider Türk Şeybek Han’ın başı kesildi kafa derisi yüzülüp II. Bayezid’e gönderdi ve kafatasına altın kaplanarak ayyaş Şah’a kadeh yapıldı.(Bkz. Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 128; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 54-55; Ahsenü’-Tevârih, s. 161, 163; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 113.)

-Özbek Türkü Şeybek Han’ın eli kesilerek Mazendaran hakimi Aka Rüstem Ruzefzun’a gönderildi.(Bkz. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 54; Ahsenü’-Tevârih, s. 163; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 114.)

-Herat’ta Hafız Zeyneddin ilk üç halifeye lanet etmeyeceğini söyleyince feci şekilde öldürüldü.(Bkz. Tarih-i Reşidî, s. 366-367; Fütûhat-ı Şahî, s. 349; olaya bizzat tanık olan Zeyneddin Mahmud Vasıfî, Bedayiü’l-Vekâyi, Tahran 1350/1972, c. II, s. 248-249.)



-Herat Şeyhülislam’ı Seyfeddin Ahmed On iki imam adına hutbe okumayı ve halifelere lanet etmeyi reddedince Herat pazarında yakılarak öldürüldü.
(Bkz. Tarih-i Reşidî, s. 367; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 50; Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 128; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 55;Ahsenü’-Tevârih, s. 163; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 113; Fütûhat-ı Şahî, s. 349.)

-şah ismail in anaannesi despina hatun adlı bir rumdur!Osmanlı padişahların rum slav kadınlarla evlenip şehzade doğurmalarını Türklüğe yediremeyen kancık Türkçü geçinen çaşıtlar ananannesi rum olan Şah isamili öz be öz türk kabul eder hatta aynı haltı yiyip rum despina ile evlenen akkoyunlu Uzun Hasan ı dahi överler Osmanlıyı ise bundan ötürü yererler! Türkler ataerkil aile yapısına aitken töre olarak ataerkil külte sahipken Osmanlı padişahları ve oğulları nasıl devşirme kırma karma melez sayılıyor da soyu kürt olan sırf anne tarafından türk olan o kız begümün de annesi rum iken nasıl şah İsmail öz be öz türk oluyor koduğumun Türkçü geçinen soytarıları sizi!bu soysuz itler türkçü görünen haçlı kafir ermeni rum artıklarıdır bunlar hain birer çifut ve kancık dedelerini domaltan Osmanlıya karşı kuyruk acıları ilerleyerek mabadlarına vurmuş rektumlarının acısıyla birde Türkçü geçinerek Osmanlı Türk devletine o kancık kanları ile güya saldırıp intikam alma derdindeler ama başarılı olamayacaklar!

-Şah İsmail ve safevisi nin kökleri moğollara dek bilinirdi !Safevi sülalesine ismini veren ata Şeyh Safiüddin İshak Erdebili nin kürt olduğu Alevi şii safevi kaynağı Safvat al-Safa adlı tarikat yazmalarında dahi yazar!Yine Karakoyunlu Cihanşah ın vakıf belgelerinde şah İsmail'in dede tarafından sülalesinin hakim olduğu safevilerin sunni kürt olduğu yazar!Tuğluklu Hükümdarı Firuz şah Tuğluk(zerrin Külah) ta bunu doğrular.Ayrıca Firuz şah ın lakabı 'zerrin külah' da 'kırmızı başlık' veya 'kırmızı şapka' anlamına geliyordu şah ismailin 'kızılbaş'ları da buradan gelir! ayrıca şah ismailin safevi atalarının seyit olduğuna dair hiç bir yazılı kaynak ve şecere yoktur!Taraftar çekmek insanları kandırmak için kendilerini böyle tanıtmışlardır!
4. kuşak torun şeyh cüneyt, türk devleti Akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ın kızıyla evlenince safeviler türkleşme eğilimi gösterdiler.Anneannesi rum olan şah ismail de anne tarafından türkmen prensi olarak anıldı!Kökleri ise kürttü!Ataerkil külte sahip Türklerde şah İsmail nasıl türk oluyor bu çelişkileri görsün koduğumun Türkçü geçinen çifutları!



- Şah ismailin kürt aşiret tarikatçı dedesi şeyh Cüneyt dini etkisi le Uzun Hasanı etkiledi onun saygı sevgi ve güvenini kazanarak kızıyla dahi evlenme fırsatını buldu!lakin bu ikiyüzlü şeyh in amacı hainlik ve ihanetti!bundan sonra din ve tarikat zümresini terk edip şahlık ve sacaş zümresine geçen safevi tarikatı Akkoyunlu devletine ve Uzun Hasan a ihanet edip isyan ve terör estirdiler!Akkoyunlu devleti lideri Uzun Hsan rum eşi despina nın etkisi ile Osmanlıya karşı haçlıyla iş birliği yapmış ve saldırmış lakin mahvolmuştu Otlukbeli savaşı sonrası rezil ve pişman olan Uzun Hasan ve devleti çöküşe geçti bundan faydalanmaya kalkan uzuzn hasan ın kızı begümle evli tarikat şeyhi damadının safevi mürtileri silahlanıp baş kaldırdılar!akkoyunlular ile safevi tarikatçı müritleri arasında kanlı mücadeleler başladı! Safevi tarikatı sapkın ideolojisi ile mürit ve güç kazandı lakin akkoyunlular bunları büyük ölçüde temizledi şah İsmail in babası hain haydar öldürüldü ve daha beşikte olan şah ismaili aradılar lakin safevi sapkın mürtiler onu kaçırıp sakladılar ve bir süre sonra Akkaoyunlu devletinin zayıflamasıyla gücü eline alan Şah ismail  kendisinin türkleşmesine ve ana tarafından türkmen prensi olarak anılmasına neden olan Akkoyunlu türk devletine saldırarak onu yok etti! Ayrıca safevi şah ismail özellikle özbek türkü şeybek veya şeybanilere uzun süre üstünlük kuramadı ve antlaşmazlık mücadele ve savaşlar uzun yıllar boyunca sürdü şah ismail özbeklere karşı ağır katliamlara girişti!aslında en büyük katliamı şah ismail hem türklüğünü hem de medeniyetlerini ve devletini çalıp bir de üstüne konduğu öz türk şirvanşahlara karşı yaptı!




-Şah İsmail Kürtlerin Aleviliğini sunniliğe karşı korumuş ve sunnileşmeye karşı kürtleri alevileştirmiştir!Bu Türkerlin de Alevileşmesine zemin hazırladı!Mantıklı olan budur! Türklerin İslamla karşılaşması ve Müslüman oluşunun şii ve Alevilikle alakası yoktur suni ve  ehlisünnet çizgisinde Türkler Müslümanlığa geçtiler!şiilik ve Aleviliğin kökleri ise bambaşkaydı! alevilik ne türklüğün nede islamın özünde yoktur!aleviliğin eski türk inanç ve kültürü şamanizmle de alakası yok! alevilik yukarı mezopotamya ve orta asya da ışık insanları denilen ateş yakıp alevine dua eden mecusiliğe benzer gelenekleri olan putperest ve barışçıl bir küçük topluluğa aittir!aleviliğin ataları afgan peştu hint kökenli çingenemsi toplayıcılık ve ekici- besicilikle geçinen ,savaşçı -askeri özellikleri olmayan bu nedenle barışçıl takılan bir topluluğa aittir.

Türk moğol ve çinli obaların akıncı saldırgan talancı askeri özellikleri gelişmiş savaşçı gelenekleri doğrultusundaki orta asyada ki savaşçı çağa karşı bu topluluklar bundan uzak kalmaya çalıştı ve türklerin yoğun olduğu orta asyada bile aleviler azınlıktı!bu peştu afgan hint tibet kökenli alevilerin ataları kendileri gibi azınlık olan ve savaşçı özellikleri olmayan sivil kürt aşiretleri ile kaynaştı ve alevilik kürtlerde yayıldı!dediğimiz gibi safevi aşireti kürttü aleviliği de buradan gelir!neyse bunlar detaylı konular! kürtler aslında sayısal olarak geniş bir kavim lakin askeri anlayış zayıf ve öbekler halinde dağılmışlar aralarında birlik yok bu nedenle Kürtler suni ehlisünnet islamın Türkler de ve sonra Moğollarda yayılmasıyla sunilik etkisi ile sunileştiler.bunların nedeniyle kürtlerde önemli bir sunni şaafi geleneği anlam ve önem kazanmış!

 şah ismail ne türklük ne de kürtlükte değil mezhepçi bir fanatizmle şii alevi inancı destekliyordu!zaten kürt asıllı safevi aşireti de aslında önceden sunni idi daha sonra şia yı ve Aleviliği köklerine yakın bularak Şiileştiler! böylece sunni şaafi türkmenler yanı sıra kürtlere de ağır baskı zulüm ve katliamlar yaptı!bunun sonucunda sunni ve şaafi kürtler safevi şahın zulmünden bıkarak Osmanlı safında yer alırken şii alevi kürtler de şah ismailin safında yer aldı! şah ismailin baskı ve sindirme politikası ile yayılmacı tavrı özellikle kürt bölgelerde ciddi bir alevileşme potansiyeli doğurdu!kürtlerin atalarının da buna yatkın olması bu gerçeği doğurur! safevi şah ismail kürtlerin alevileşmesinde en büyük etki ve katkıyı sağlamıştır bunun tartışması bile olamaz! eğer şah ismail ve safeviyi göz ardı ederseniz kürtlerdeki şiileşme ve alevileşmenin de bu kadar hızlı ve büyük olamayacağını ve kürtlerin ezici çoğunlukla sunni ve şaafi olmuş olacağını görürsünüz!bugün alevi şii yordam rus komunizmine ortak olmuş aynı paralelde ilerlemektedir ve pkk dhkpc ve tikko gibi komunal  terör örgütleri ile rusla ermeniyle iranla ve hatta abd ile birlik olup halen daha Türke ve Türkiyeye karşı nifak bozgunculuk bölücülük terör ve katliam peşindeler ataları şah ismail gibi!

-Şah İsmail, türk kanı taşıyan annesi Alemşah Halime Begüm'ü sunni türkler başta olmak üzere halka yaptığı zulüm işkence , katliamlara ve adaletsizliğe  karşı çıktığı için kendi elleriyle öldürmüş rum kanı taşıyan şerefsiz bir anne katilidir!şah trüklüğünü genetik olarak borçlu olduğu varlığı dahi kendi elleriyle boğmuş nankör bir köpektir!


-şah ismail her daim haçlı batıya karşı yüzünü dönmüş ve varlığı ilerleyişi her daim haçlı avrupanın aleyhine olan Osmanlı yı sırtından hançerlemeye kalkışmıştır!mezhepçi bir tutumla nifak  ihanet ve kalleşlik yordamı şah ismailin savaş taktiğidir!

-şah ismail Osmanlı ya karşı bizzat kendisi o zamanki haçlı ordusunun en büyük gücü macar kralı  Lajos a mektup yazıp Osmanlıya karşı işbirliği teklifini bizzat kendisi yapmış ve macar kralını tebrize davet etmiştir!bu ittifak çağrısı karşılık bulmuş macar kralı iştirak etmiştir! bunun devamında haçlıların en önemli deniz gücü ispanya kralı 5.Carlos heyet göndermiş daha ileri zamanlarda da portekiz kralı da bir keyet göndermiş böylece haçlı-safevi ittifakı pekişmiştir!lakin çaldıran ile bu pis adi kafir ittifak başlamadan imha edilmiştir! lakin asıl hedefi haçlı kafir avrupa olan Yavuz gibi güçlü zeki akıllı yetenekli bir türk başbuğu safevi gibi bir dansözle oyalanmış meşgul edilmiş ve türk ün avrupaya ölümcül darbesi geciktirilmiş oldu bundan sadece haçlılar karlı çıktı!Yavuz dan sonra kanuni zamanında haçlılar büyük zorluklar çekse de şah ismail in orospuluklaYavuz u oyalayıp saf dışı bırakmasıyla kanuni nin darbesini bir nebze karşılama fırsat ve takatini buldular!ondan sonra osmanlı duraklamaya geçti ve haçlılar da yükselişe geçtiler!Hain şahın haçlılarla işbirliği çabalarına dair;

1- Orta Çağ'da, birden fazla olmak üzere, başını Türklerin çektiği güçlü Müslüman düşmanlarının tehdidi altında kalan Hıristiyan güçler, çok çabuk ve kesin bir intikam elde etme konusundaki ümitlerini çok uzakta bulunan ve pek az bilinen Doğu topraklarındaki bir yöneticiye bağlamışlardır. Düşsel Prester John etrafındaki efsaneler bir tarafa bırakılırsa, bu tür ümitler, önce Moğollar, daha sonra da Timur nezdinde beslenmiş, fakat çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleşme imkanı bulamamıştır. Aşağı yukarı dini terimlerle ifade edilseler de çok açık jeopolitik kaygılardan kaynaklandıkları için bu ümitler tam olarak yok olup gitmemişlerdir.
 (bkz. Jean Richard, "D'Âl^igidâi a 'azan: la continuite d'une politique franque chez les Mongols d'Iran", in L'Iran face â la domination mongole, (der.) Denise Aigle, Tahran, Institut français de recherche en Iran, 1997, ss. 57-69. Timur'a gönderilen Avrupalı özel temsilciler arasında en ünlü olan konusunda bkz. Beatrice Forbes Manz and Margaret L. Dunaway, "Clavijo", içinde Encyclopaedia Iranica, cilt V, ss. 692-693. Rönesans ve daha sonraki dönemlerde Avrupa kültüründe Timur konusunda şu eserdeki birkaç makaleye bkz. La civiltâ timuride come fenomeno internazionale, (der.) Michele Bernardini, Oriente moderno, nuova serie, 15, 1996, cilt II, ss. 203-339.)

2- Osmanlı korkusu ve onları bir şekilde durdurabilme ümidi de birçok Avrupa haçlı devletini İranla temasa girmeye sevk etmede kesin bir rol oynamıştır. Bu yüzden Safevi-Venedik diplomatik ilişkilerinin işbirliği boyutu asla göz ardı edilemez! (bkz. Carlos Alonso, O. S. A., "A los origenes de las relaciones entre la Santa Sede y Persia (1571-72)", içinde Dalla Chiesa antica alla Chiesa moderna, (der.) M. Fois S. J., V. Monachino S. J. ve F. Litva S. J., Rome, Universitâ Gregoriana Editrice, 1983, ss. 215-216, 218.)

3- Yayılmacı Osmanlı gücünün en çarpıcı mağduru şüphesiz Venedik Cumhuriyeti'ydi ki onun Dükası, IV. Haçlı Seferi sırasında (1204) İstanbul'un fethedilmesiyle Bizans İmparatorluğu topraklarının "dörtte üçünün Lordu" haline gelmişti. 15. yüzyıl boyunca Osmanlı yönetimine karşı gerçekleştirilen bir dizi başarısız savaşlar (1423-1430, 1463-1479, 1499-1503), Venedik'in Ege ve aşağı Adriyatik denizlerindeki sömürge İmparatorluğu'nun büyük kısmının kaybedilmesine neden olmuştu. 1463-1479 Savaşı sırasında Venedik ile başka bir Orta Doğulu yönetici olan Akkoyunlu Uzun Hasan arasında Osmanlılara karşı bir ittifak kurma amacı taşıyan diplomatik temaslar gerçekleştirildi. Karşılıklı elçilerin gidip gelmesi savaş başladıktan hemen sonra uygulamaya kondu, fakat bu çabalar ancak Giosafat Barbaro'nun Uzun Hasan nezdinde büyük elçi olarak atandığı 1473 yılında somut sonuçlar ortaya çıkmasını sağladı.(şah ismailin ana tarafından dedesi Uzun Hasan ın eşi rum prensesi despina hatun un (şah ismailin anaannesi) etkisi ile Akkoyunlu devleti Osmanlıya karşı haçlılarla iş birliğine girişti)

Barbaro, bazı ordu donanım malzemesi, birçok daha küçük çaplı ateşli silah, barut ve başka askeri malzemeyle birlikte 200 Venedik askeri taşıyan küçük bir filoyla Venedik'ten ayrıldı. Usta bir topçuyla birlikte daha fazla silahın ise daha sonra gönderileceği varsayılmaktaydı. (O zamanlar hâlâ bağımsız bir krallık olan) Kıbrıs'ta konuşlanmış olan filo, Karaman ve Akkoyunlu kara ordularıyla birlikte hareket ederek Anadolu'nun güney sahillerindeki bazı Osmanlı sahil kalelerini ele geçirdi. Ancak başlangıçtaki bazı başarılardan sonra Uzun Hasan, Başkent'te II. Mehmed (Fatih)tarafından yenilgiye uğratıldı (11 Ağustos 1473/Otlukbeli zaferi), böylece Akdeniz'e ulaşmada ve Venedik kuvvetleri ve onların topuyla buluşmada başarısız oldu.( bkz. Berchet, La Repubblica di Venezia e la Persia, Turin, Paravia, 1865, ss. 9-10.)


4- sonuçta Barbaro, kendi sekreteri ile Venedik Cumhuriyeti'ne gönderilmiş olan Akkoyunlu büyükelçisinin (Hacı Muhammed'in) Kürtler tarafından öldürüldüğü tehlikeli bir yolculuktan sonra Uzun Hasan'ın sarayına ulaşmayı başardı. Saraya vardığında Türkmen yöneticisine Venedik'in savaşı devam ettirmeye kararlı olduğu yolunda güvence vermek üzere gönderilmiş olan Paolo Ognibene'nin orada olduğunu gördü. Onun arkasından da Ambrogio Contarini geldi. Ancak üç diplomatın çabaları Uzun Hasan'ı Osmanlılara karşı savaşı yeniden başlatma konusunda ikna edemeyecekti. İstanbul'daki Venedik büyükelçisi tarafından İran'a gönderilen Giovanni Dario'nun özel göreviyle birlikte (1485), Serenissima ile Akkoyunlular arasındaki diplomatik temas sayfası kapanmış oldu. (bkz.Ibidem, ss. 22, 150-153 (Dario'nun hâlâ mevcut iki mektubu); Woods, The Aqquyunlu, s. 146 ve n. 33 s. 279.)hatta iyice yaşlanan Uzun Hasan ölüm döşeğinde iken pişmanlıkla varislarine’osmanlı ile asla savaşmamaları’ konusunda vasiyet bıraktı!ama fazla sürmeden kızından olan şah İsmail adlı torunu bu vasiyeti dinlemeyecekti!müslüman türk kanı akıtmaktan ve haçlılarla ittifak kurmaktan çekinmeyecek bu iblis şah İsmail, Uzun Hasan ın kızını ,sahip olduğu güç ve zenginliğin tek nedeni olan annesi Begüm ü dahi kendi Elleriyle boğarak öldüren nankör bir köpekti!

5- işte 1501 yılında Doğudan kurtarıcı niteliğinde olmasa da yeni bir potansiyel yardımcı ortaya çıktı: I. Şah İsmail. 1499-1503 Savaşı'nın tam ortasında onunla ilgili olarak Venedik'e ulaşan ilk haberler, onu olağanüstü bir genç kral (şah)olarak tanımlamaktaydı. (bkz. Shah Ismail I nei "Diarii" di Marin Sanudo, (der.) Biancamaria Scarcia Amoretti, cilt I, Rome, Istituto per l'Oriente, 1979. Batıda Şah İsmail "efsanesi" konusunda bkz. Palmira Brummett, "The Myth of Shah Ismail Safavi: Political Rhetoric and 'Divine' Kingship", içinde Medieval Christian perceptions of Islam, (der.) John Victor Tolan, New York ve Londra, Garland Publishing, 1996, ss. 331-359.)


6- Safeviler Venedik'le hızlı bir şekilde ilgilenmeye başlamışlardı ve iki tarafın temsilcilerinin birbiriyle temas etmesi için fırsat da doğmuyor değildi. Örneğin, Venediklilerin İranlılara Halep'te kırmızı elbise (1504), Şam'da da ipek ve yün (1507) sattıklarını bilmekteyiz.10 1505 yılında Şam'daki konsolos Bortolo Contarini, elinde Şah İsmail'den Dükaya yazılmış bir mektupla Venedik'e doğru yola çıkmış olan Karamanlı hazinedarın (İtalyanca metinde "casandar") kendisini ziyaret ettiğini kendi Senatosuna bildirdi; Contarini daha sonra mesajın bir kopyasını ve çevirisini de gönderdi. (Contarini'nin ilk mektubu tarihsizdir, ikincisi ise 24 Ağustos 1505 tarihini taşımaktadır. Sırasıyla 29 Kasım ve 15 Aralık 1505'te Venedik'e ulaştılar: bkz. ibidem, s. 84.)

7-Şah ismailin mektubu Ocak 1506'da Venedik'e ulaştı (hazinedarla birlikte mi, yoksa hazinedar olmadan mı ulaştığı belirtilmemiştir): Mektupta Şah, Venedik'e duyduğu sevgiyi dile getirmekte ve "Venediklilerin Sultanına" kendi zaferlerinden bahsetmekteydi.
(Berchet, Venezia e la Persia, s. 24. Mektubun metni için bkz. ibidem, s. 158; "Diarii", ss. 91-92.)

8- Safevilerin İstanbul'daki büyükelçisi isteklerinde daha somut olandı: Venedikli Nicolö Giustinian'a İran'dan Venedik'e hangi yoldan özel temsilci gönderilebileceğini ve Venedik'in İran'a top sağlayıp sağlayamayacağını sormuştu (1507). Eylül 1508'de, Napoli di Romania'nın (Güney Yunanistan'daki Nauplia'nın) Venedikli valisi, derviş şeklinde kendini kamufle etmiş olan Şahın özel temsilcisiyle görüştü; temsilcinin verdiği bilgiler arasında Şah İsmail'in Venedik'in ve Hıristiyanların dostu olduğu ve yakında Osmanlılara saldıracağı bilgisi de vardı.( bkz.ibidem, s. 100.-155.)

9- Mart 1509'da, Safevi ve Karamanlıların özel temsilcileri bir Venedik gemisiyle Venedik'e geldiler. 9 Mart'ta, Safevi büyükelçisi, usta kuruculardan top vermelerini isteyen ve Safevi ordusunun Osmanlılara karşı gerçekleştirdiği kara saldırısına Venedik donanmasının destek vermesini talep eden Şah'tan gelen bir mesajı Collegio'ya verdi. Collegio, Serenissima'nın Şah için duyduğu iyi duygular konusunda özel temsilciye güvence verdi, fakat Uzun Hasan'ın yenilgiden sonra Osmanlılara tekrar saldırmadığı ya da saldıramadığı gibi, Venedik'in, en güçlü Avrupalı yöneticilere karşı savaş içinde olmasından dolayı o an için Şah'ın isteklerini karşılayamayacağını bildirdi. (bkz.Berchet,La Republica Di  Venezia e la Persia, ss. 25-26; "Diarii", ss. 161 -164. İki özel temsilcinin geleceği Şam'daki Venedik konsolosunun (4 Mart 1508 tarihli) mektubuyla daha önceden duyurulmuştu, bkz. ibidem, ss. 134-135. Collegio, görevleri arasında yabancı büyükelçilere bilgi vermek de olan bir hükümet organıydı.)


10- Gerçekten Safevi özel temsilcisi bundan daha uygun olmayan kötü bir zamanda gelemezdi, Venedik zaten Cambrai Ligi şeklinde bir araya gelmiş olan temel Avrupa güçlerine karşı bir savaş vermekteydi. 14 Mayıs 1509'da Fransızlar Agnadello'da Venedik ordusunu yendiler, bir ara Venedik'in varlığını devam ettirmesi bile şüpheli duruma gelmişti, genelde ise Lig 1511 yılında dağılıncaya kadar Venedik'in askeri durumu oldukça tehlikeli bir hal arz etmeye devam etti (fakat savaş ancak 1517 yılında sona erdi).

Safevi büyükelçisi, yine hiçbir pratik sonuç elde edemeden nazik ve umut verici vaatlerle sözlerle baştan savıldıktan sonra bir Venedik gemisiyle şehirden ayrıldı ve Venedik konsolosu Pietro Zeno ile görüştüğü Şam'a vardı. Bu temaslar Venedik Cumhuriyeti ile Memluk Devleti arasında ciddi bir diplomatik olayın ortaya çıkmasına neden oldu. 15 Temmuz 1510 tarihini taşıyan Şam kaynaklı bir mektup, iki Venedikli tüccarın Halep valisi tarafından tutuklandığını haber vermekteydi. Bu iki kişi, daha önce iki Safevi temsilcisi ve Şahın mektuplarını taşıyan bir Kıbrıslıyla birlikte Tebriz'den geri dönerken Birecik'te tutuklanan üç "genç Frankın" ustalarıydı. (Bkz."Diarii", ss. 170-171. )Safevi temsilciler kısa sürede serbest bırakıldı.( Ibidem, ss. 173-174. Surier'in arkadaşının da Kıbrıslı olduğu belirtilmiştir: bkz. ibidem, s. 208. )Kıbrıslı ile bir arkadaşı ise Kahire'ye gönderildi. Famagustalı olan Nicolö Surier (Kıbrıslı), Safevi büyükelçisi Kıbrıs ve Venedik üzerinden Tebriz'e giderken ona eşlik etmiş ve dönüşte Şah'ın Venedik ve onun Orta Doğu'daki bazı temsilcilerine gönderdiği mektupları yerine ulaştırma görevini üslenmişti: mektuplarda Şah ismail, Venedik'in kendisini donanmasıyla desteklemesi durumunda karadan Osmanlılara saldıracağı yolunda güvence vermekteydi. (Bkz.Surier'in adı birkaç değişik şekilde yazılmıştır: bkz. ibidem, ss. 171 -172, 173-174, 181. O, "Kıbrıslı drogman" olarak tanımlanmıştır, yani muhtemelen Kıbrıs'ın Venedik yönetiminin hizmetinde olan bir tercümandı: bkz. ibidem, s. 175. O da "drogman" olarak adlandırılıyordu ve Şah'ın özel temsilcisiydi. Dönmesi Kıbrıs'taki Venedik otoriteleri tarafından her an beklenmekteydi ve 1510 yılının ilk aylarında yazılan dört mektupta adı geçmektedir: bkz. ibidem, ss. 167-169. Seyahati konusunda bkz. ibidem, 170-171, 181-182, 208. Şah'ın mektupları konusunda bkz. ibidem,, ss. 172, 173-174. )

Surier, Şam'daki konsolos Zeno'yu Safevi büyükelçileri için sunuş mektupları hazırlamakla ve onlara "iyiliklerde bulunmakla" suçladı. Sonunda Sultan'ın gazabını teskin etmek için Mısır'a bir büyükelçi gönderildi, Sultan da Venedik'i her tür suçlamadan temize çıkartıp Şahın özel temsilcileriyle temas kurma konusunda yalnızca konsolos Zeno'yu sorumlu tuttu. Daha sonra Zeno da Sultan tarafından affedildi (1512).
(bkz.Tüm olay hakkında aynı zamanda bkz. Setton, The Papacy and the Levant, cilt III, ss. 25­33; Lucchetta, "L''affare Zen'", ss. 109-219 (özellikle ss. 126-174); Berchet, Venezia e la Persia, ss. 26-27; "Diarii", ss. 190, 208, 210.)

-Osmanlı nın avrupa haçlısından destek ve silah aldığını iddia etmek adilik şerefsizliktir!Osmanlı nın varlığı başlı başına haçlı avrupanın aleyhinedir bunu herkes bilir!Osmanlı haçlı avrupanın dini ve milli kalbi olan İstanbul u feth etmiş Trabzon u kurtarmıştır!ve Trabzon da şehzade Yavuz ile nifağı kırmıştır!böyle bir ülkenin osmanlının avrupa dan destek aldığını söylemek adilik ve şerefsizlik yanı sıra ağır gerizekalılıktır!asıl safevi ler yukarıda defalarca açıkça yazdığımız gibi haçlılara bizzat baş vurarak Osmanlıya karşı birlik olmayı davet ettiler!Osmanlıyla savaşan memlüklere bile haçlılar işbirliği teklifi yapmışlar ve akıllarını çelmişler memlükler mankurtlaşmışlardı ama safeviler orospu bir ruhla bizzat kendiler kafire küffara ve türk ün ezeli düşmanı haçlıya gidip kucağına kendi isteği ile oturmuştur!



-Osmanlı da top ve tüfek vardı evet çünkü ezeli düşmanı kafir haçlılarda da top ve tüfek vardı!Safevilerdeki mezhepçi yobazlığın ve mağara ayılığının suçlusu osmanlı olamaz!Onca Türk başbuğu ve liderleri türk başbuğları boşuna mı Türk bilimde fende teknolojide ileride olmalı diyor ve bunun için uğraşıyorlardı dünyayla rekabet edebilmek için??neymiş safevide kılıç kalkan varmış ta Osmanlı da top tüfek varmış! Safeviler kalsaydı günümüz 21. y.y. da halen daha kılıç kalkan oynarlardı!

-Şah ismailin savaş taktiği daima kalleşlik nifak bozgunculuk ve katliam üzerine oldu! safevilerin kazandığı zaferler her daim savaş öncesi rakibi karıştırmak nifak yaymak bölücülük yapmak ve önce rakibi bu şekilde zayıflattıktan sonra da sahada pusular ve tuzaklar kurarak terörist gerilla taktiği ile kazanmaya çalışmak zaferden sonra ise rakibi iyice silmek için çoluk çocuk yaşlı sivil yakıp yıkıp katletmekten geçer!aynı kafir haçlı zihniyeti gibi!Şah ismail bu taktiği Osmanlıya karşı da uygulamak istedi isyanlar çıkardı ihanet nifak pusu tuzak komplo ve haçlı kafiri düşmanla işbirliğine girişmekten asla çekinmedi lakin Yavuz gibi bir deha karşısında bu kalleş taktik tutmadı ama verdiği zararlar bugüne dek geldi!



 her daim Osmanlı toprağında nifak bozgunculuk ve isyanı planlayıp destek veren şah ismail Yavuz un tepesini attırdı Yavuz safevi topraklarına ordusu ile girdiği halde kancık şah ortalarda görünmüyordu! yavuz safevi devletini baştan başa kat ettikçe etti şah ismail ise gerisin geriye kaçtıkça kaçtı! bu kaçış esnasında küffar ve münafık bir taktikle Osmanlının geçeceği yollarda pusular attı tuzaklar kurdu Ama Yavuz ve Osmanlı Türk ordusu asla geri adım atmadı .Safevi kancığı şah ismaili sonuna dek takip etti ve deplasmanda artık kaçacak yer kalmayan köşeye sıkışan safevileri ve şah ismaili domaltıp yok etti!sonra bu ordu dönüp taa suriyeye gidip uçsuz bucaksız çölü geçerek sürekli kaçmakta olan memlük ordusunu yakalayıp onu da ortadan kaldırmıştır memlükte tüfekte vardı topta ve asıl memlükler bu silahları Osmanlıya karşı iş birliği yapmış haçlılardan almıştı ama onların da kaderi safeviler gibi oldu!burada top tüfek muhabbeti yapıp Osmanlının zaferini küçültmeye kalkışıp konuyu başka taraflara çekip kendi kancıklıklarını hainliklerini ve münafık bozgunculuklarını örtbas etmeye kalkanları artık tarih yemiyor ve unutmuyor!

-şah İsmail mezhepçi yobaz kalleş zalim bir çıban başıydı!tartışmasız tüm devlet ve savaş politikası da bu karakteri doğrultusundaydı!bu adamı türk diye ön plana almak türke hakarettir!Biz Türkler her daim Türk İslam turan birliğini hedeflerken bölücü nifak başı mezhepçi kalleş bir hainin gerçek bir türk ve lider olarak gösterilmesi kökü dışarıda olan halen daha haçlı kucağında hoplamakta olanların Türkçü Turancı diye ajanlık ve nifak peşinde koştuğunun kanıtıdır!

-Başbuğ Yavuz Sultan selime ve Osmanlıya mezhepçi diyenler onu kalleş kancık şah İsmail gibi zannediyorlar galiba! Osmanlı ve yavuz mezhepçi değildi.Osmanlı ordusunun neferleri Bektaşi iken ,alevi olduğunu iddia eden şah İsmail in safevi kızılbaşlarını tepeliyordu yavuz!
Ve memlükler sunni ve türk kökenli bir devlet iken haçlılarla işbirliği yaptığı için Türk komutan Yavuz un hışmından nasibini alıyorlardı!
Kimse büyük devlet adamı, profesyonel diplomat ve askeri deha Yavuz u ,yobaz çadır şeyhi
Ayyaş parti alem düşkünü embesil geri kalmış kalleş nankör adi şah İsmail köpeği ile kıyaslayamaz!


Büyük Türk hakanı Başbuğ Yavuz Sultan Selim Han uzun boylu, iri kemikli ve geniş omuzlu atletik heybetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlaktı. Yüce bir himmet, sağlam azim, vakar, geniş tasavvur, keskin zeka, ileri görüşlülük, çabuk kavrama, tahminde isabet, fıtri kahramanlık, her türlü silahı mükemmel bir şekilde kullanma, harp mahareti ve büyük değişiklikler yapma kabiliyeti, süratli manevra yapma, mukavemet etmede kuvvet, güçlüklerden yılmama gibi her bir kahramana iftihar vesilesi olacak pek çok üstün meziyetlere sahipti.

Ayrıca tavizsizdi ve hırslıydı! İhanete kaypaklığa korkaklığa adiliğe münafıklığa tahammülü yoktu! Devlet ve islam birliği için kan akıtmaktan asla çekinmezdi! Buna karşın iyiye doğruya masuma karşı boynu telden incedir ve yumuşak bir kişiliğe sahiptir! Bilime de alimlere de derin saygı besler ve destek verirdi! Alimleri bilim adamlarını asla yanından ayırmaz devletin ordunun medeniyetin ilerlemesi için olmazsa olmaz koşul olarak kabul ederdi.Bir seferde yanından ayırmadığı alimin atının ayağındaki çamur Başbuğ Yavuz un üstüne sıçramış ve elbisesini kirletmişti!bunu gören alim başbuğ un hiddetini bilerek korktu lakin başbuğ yavuz;’ alimin ayağından üstümüze sıçrayan çamur bile bizim için şereftir demiştir’ bu onun hırsının ve hiddetinin ego barındırmadığı konusundaki binlerce örnekten en basitidir!



İslamiyete bağlılığı ve dini yayma ve din yolundaki bid’atleri yok etme yolundaki gayret ve himmeti son derece yüksekti. En büyük ideali Müslümanları ve İslam devletlerini bir bayrak altında toplamak ve islamı yaymaktı. Bu amaç doğrultusunda safevi ve memlük nifaklarını temizledikten sonra çok istediği hayalini kurduğu batı ya döndü ve haçlı seferine çıktı lakin seferin başında şirpençe hastalığına yakalanarak gazi ruhu cennete uçtu!

Onun ölümüyle haçlılara karşı Türk seferleri bir süre durdu ve daha sonra Onun muhteşem bir hale getirdiği ordu ve hazine ile oğlu kanuni Süleyman ile başlayabildi! Aslında kanuniye verilen muhteşem Süleyman lakabının muhteşemliğinin nedeni babası Yavuz dur!Yavuz devletini 8 yıl gibi kısa bir sürede kat be kat büyüttü bu sadece coğrafi stratejik ve ticari bir genişleme değil bir kültür anlayış ve vizyon etkisini de beraberinde getirdi! Hazine de hiç olmadığı kadar zenginleşti! Hazine ordunun devletin teknolojik ve medeni olarak gelişmesi için kullanıldı!Osmanlı da hazineyi en çok kim geliştirmişse kapısında onun mührü asılı kalırdı ve bu mühür Osmanlı yıkılıp Türkiye cumhuriyeti kurulana dek hazinenin kapısında Yavuz a ait olarak asılı kalmıştır!Hem stratejik genişleme hem de halifeliğin ve Kudüs te dahil olmak üzere Mekke ve Medine kutsal toprakların Osmanlı Türk başbuğunun nüfuzuna geçmesi Osmanlıyı manevi anlamda da çok etkili bir konuma sevk etti! Osmanlının Yavuz zamanında coğrafi resmi sınırları gelişmiş lakin manevi sınırları tüm dünya kıtalarına sirayet etmiştir!ve Osmanlının coğrafi sınırları ve adı günümüze dek gelemese bile bu manevi etkisi günümüze dek gelmiş ve geleceğe dek sürecektir!


BAŞBUĞ YAVUZ SELİM İN KİŞİLİĞİNİ VE KARAKTERİNİ GÖSTEREN OLAYLAR VE SÖZLER

-Günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yermiş.. herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyinirmiş.. bunun sebebini soranlara da şöyle demiş:
"vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri padişahlarına saygıdan ileri gelir. biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? bizim padişahımız Allah vücudun dışına değil içindeki cevhere bakar."

-Ridaniye savaşı sırasında sina çölü nü geçerken yavuz bir ara atından iner.bunu gören piyadeler de at dan inerek yola devam ederler.ordu bir müddet sonra çok yorulur ve sorarlar nedenini.yavuz der ki:
"önümde peygamber efendimiz (s.a.v) yürüyerek rehberlik ederken ben at a binmekten haya ederim"


-Bir gün ,çoğu zaman seferde at sütünde olduğu için az sayıda bulunabildiği sarayda ,çok az gördüğü oğlu Süleyman ı süslü ve gösterişli giysiler içinde bulmuş ve demiş ki;
‘’Ey oğlum bakıyorum da anana giyecek bir şey bırakmamışsın!’’

- ''Osmanlı devleti’nin kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin boynu daima eğik gezecektir.Lakin, Allah korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün gelir bize yukarıdan bakmaya başlarlar. ''

- Yavuz Trabzon da şehzade iken kılık değiştirip nifak odaklarını gözlemlerdi.Büyük bir cesaretle derviş kılığında şah İsmail in safevisinin baş kenti Tebrize kadar gitti.Yavuz çok iyi santranç oynardı ve şah İsmail de bu konuda kendisini çok beğenirdi!Yavuz sağda solda kahvede santranç oynayıp herkesi tek tek yendi ve bu Şah İsmail in kulağına dek gitti. Bunu duyan ve kendine çok güvenen şah İsmail o dervişi yanına getirmelerini istedi. Yavuz derviş kılığında herkesin gözü önünde şah ismaili mağlup etti. Bunun üzerine egosu incinen şah ;’’tevazu olarak ta bir şah ın mat edilmeyeceğini bilmez misin densiz’’ diyerek elinin tersi ile derviş kılığındaki Yavuz a bir tokat atar.lakin bu başarısını da 1 kese altınla ödüllendirir.Bu keseyi alan derviş kılığındaki Yavuz un ağzından şu sözler dökülür;

‘’sanma şahım herkesi sen sadikane yar olur.
herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur.
sadıkane belki ol al alemde serdar olur,
yar olur ağyar olur serdar olur didar olur.’’



Aldığı altın kesesini de bir taşın altına saklayıp Trabzon a döner!Ve kısa bir süre sonra Çaldıran da Yavuz şah ismaili mahveder işte tokat öyle atılmaz böyle atılır der! Ve sakladığı altın kesesini de feth ettiği ve artık kendi toprağı olan tebrizdeki o taşın altında bulup yakın arkadaşı Hasan Can a hediye eder!

- ‘’padişah-ı alem olmak
bir kuru kavga imiş
bir veliye bende olmak
cümleden ala imiş.’’

-Ridaniye zaferi sonrası halifelik kendisine geçince Mekke ve medine emiri tarafından kendisine sunulan "sahib ul-haremeyn" unvanını saygısızlık sayarak onu "hadim ul-haremeyn" olarak çevirterek almış, kendisini mekke ve medinenin sahibi değil hizmetçisi olarak görmüş büyük hükümdar,büyük şahsiyet koca Yavuz Selim Han.

                                             

- Safevi hükümdarı şah İsmail tarafından hediye edilen kıymetli mücevherlerle dolu sandıktan kötü kokular yayan insan pisliği çıkması üzerine, şah ismaile yine kıymetli mücevherlerle dolu bir sandık hazırlatıp, içine en güzel kokulara sahip en nadide lokumlardan döşetip,  içine de; - herkes yediğinden ikram eder!"
diye pusula yazıp gönderen zeka ve diplomasi üstadı Başbuğ Yavuz Selim.

-Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni
yatma tilki gölgesinde ko yesin aslan seni

-Asabiyeti ile bilinen osmanlı padişahıdır. mısır seferi sırasında, otağına girdiğinde, direğe iliştirilmiş bir not bulur. notun üzerinde ''derdi olan neylesin?'' yazmaktadır. yavuz bir süre bu notun buraya nasıl konmuş olabileceğini düşünür. çadırın dışında korumaları gün boyu nöbet tutmaktadırlar. yazıyı tekrar inceleyen yavuz sultan selim, yazının zarif harflerle yazılmış olmasından ve mürekkebin kağıda fazla geçmemiş olmasından yazıyı yazanın bir kadın olduğunu anlar. sefer zamanı olduğu için, hizmetli olarak orada bulunan yalnızca bir kaç kadın vardır. yavuz düşünür taşınır ve yine aynı direğe ''derdi neyse söylesin'' yazarak cevabını bırakır. ertesi gün bir not daha bulur. ''korkuyorsa neylesin?'' yavuz buna da cevap verir; ''hiç korkmasın söylesin''. bunun üzerine otağın temizliği ile ilgilenen mısırlı kız, otağdan ayrılmayıp yavuz sultan selim'i beklemeye başlar. nihayet yavuz çadırına döndüğünde kızı görür ve ''buyrunuz, söyleyiniz'' der. o sırada kızcağız ağzını açıp, efendim...ben demeye kalmadan yere yığılır ve ölür. bunun üzerine yavuz sultan selim bu cesaretli kadın için güzel bir kabir yaptırmaya karar verir. ve bu notlar bir şiir halini alır.

derdi olan neylesin?
derdi neyse söylesin.
korkuyorsa neylesin?
hiç korkmasın söylesin.


-"milletimde ihtilâf ü tefrika endişesi
kûşe-i kabrimde hatta bî karar eyler beni;
ittihadken savlet-i a'dayı defa çaremiz,
ittihad etmezse millet, dağdâr eyler beni’’


-Mısır seferinden dönüşte yol üzerinde at ile giderken etrafında bulunan ulema sınıfından bir zât (sair olur kendisi) yanlışlıkla atını çamur dolu bir çukura sürer ve sıçrayan çamur padişahın kaftanına bulaşır, bunun üzerine yavuz durur ve herkes adamın kellesi gidecek diye beklerken Başbuğ Yavuz selim Han şöyle der; "bu kaftanı ölümümde tabutumun üstüne koyun "


-Yavuz dan şah ismaile;
"karanlıkta rahat arayana er demek caiz değildir. devlet denen sevgiliyi ancak kılıç dudaklarından sararmadan öpebilenler kucaklar"

-Ölüm döşeğindeyken doktorlar kendisine: -"hünkarım, artık hakk'a kavuşma vaktiniz yaklaştı" dediklerinde cevabı şu olmuştur: -"bre siz beni hakk'tan cüda mı sanırsınız!"


az zamanda çok işler başarmıştı. onun gölgesi bütün cihanı kaplamıştı.
sultan selîm devrinin güneşi idi. ikindi gölgesi uzar ama zamanı kısadır.
bazı hükümdarlar, tahta çıkmak ve tâç giymekte övünürlerdi,
halbuki onun tahtı ve tâcı, böyle bir hükümdâra ait oldukları için övündüler.
onun gönlü kılıcın çaldığı, borunun çağırdığı bir düğünde eğlenirdi.
...
öldü sultan selîm, eyvah göçüp gitti.
artık ona hem kılıç, hem kalem ağlasın.-ibni kemal


Kazanan eninde sonunda Türk-İslam ülküsü olacak!bu kaçınılmaz!!ya bu olacak ya da hiç bir şey!



KÜNYE
Tür;Araştırma,Biyografi,Makale
İçerik;Tarihi,Politik,Stratejik
Kaynak;Araştırma
Dönem;Mart 2018
Güncelleme; Yok