Translate

5 Ocak 2019 Cumartesi

KARANLIK EV-İSTANBUL


Yaz tatili bitmiş liseye başlamıştım…dersler farklılaşmış hayatta farklı bir yön almıştı…çevremde de yeni arkadaşlarım ve yeni bir ortam oluşuyordu…özellikle sürekli beraber gezen 5 kişilik bir arkadaş grubuyduk lisede….5 tane metal müzik dinleyen, mistik- karanlık olaylara düşkün ve tuhaf batıl-inançlara sahip gençler….onlarla takılırken ve muhabbet ederken bazen o eski evde yaşadığım o tuhaf olaylar aklıma gelirdi…o evi yaklaşık 1 yıldır görmüyordum…ortaokul bitince de ne o patikayı kullanmış nede oralara gidebilme fırsatını bulabilmiştim…artık liseye başlamıştım ve okula hemen apartmanın önündeki duraktan geçen otobüsle gidiyordum…ortaokulda samimi olduğum 3-4 arkadaşımla aynı lisede okumasam da halen aynı mahalledeydik ve ara sıra görüşüyorduk….onlarda pek o eski okulun ve evin olduğu bölgeye gitmemişlerdi…

-hani okulun son günlerinde o eski eve gitmiştik hatırladınız mı…
-evet hatırladım iğrenç bir gündü…
-evet berbat bir gündü yamaca tırmanırken ayağım çamur birikintisine girmişti…vıcık vıcık çoraplarla ve ıslak süet ayakkabılarla eve gidince annemden bayağı bir fırça yedim…
 Diğer arkadaşta;
-evet uğursuz bir gündü….zaten o evin hikayesini biliyorsunuzdur…uğursuz olması normal….
-şu bebek yiyen cadı mı….
-hehehe ne yemesi yakarak kurban eden kocakarı….
-hehehe evet önce kızartıp sonra yiyen kocakarı….
-tam öyle denemez..hikayeyi bilmiyor musunuz…
-demek ki tam bilmiyoruz..anlatsana…
-‘’benimde çocukken ninemden duyduğum hikayeye göre..neneme de bu hikayeyi nenesi anlatmış ve hikayenin baş rollerindeki kadın yıllarca hep aynı kocakarıymış….nesiller değişir…insanlar doğar ve ölürmüş ama o kadın asla ölmezmiş….evi köyün çok uzağındaymış…ormanın ortasında bir yerde….insanların uğramadığı yolların gitmediği uzak anlamsız ve gereksiz bir yerde….bu nedenle kimse oraya gitmezmiş…yolu düşmezmiş…hikayeler anlatıldıkça merak edip oraya birkaç insan gitmiş ama kargalardan ve börtüböcekten başka hiç  birşeyle karşılaşmamış…yolun zorluğu ve uzaklığı nedeniyle bir daha da kimse gitmemiş…zamanla köy şehir olmuş patikalar cadde olmuş ve hikayelerde efsane…taa ki nüfus artmış şehir genişlemiş okulun yapılmasıyla çocuklar gidip gelirken taş attığı bir harabe durumuna gelmiş bugün…

-ee hikaye ne onu anlat … tarih-coğrafya dersi ver demedik …

-hmm..öyle olsun bakalım….bu yaşlı kadın moloch adlı bir karanlık cine taparmış….bu cine adaklar adayıp karanlığın gücünü elde etmeye çalışırmış….özellikle de ölümsüzlüğü….kadının adı Rachel miş…ve çok eski zamanlarda sapkın bir dine inanan büyücülükle ilgilenen bir topluma aitmiş…binbir türlü iğrençlik ahlaksızlığın yanı sıra dehşet verici bir gelenekleri varmış…bebek kurban etmek…artık sapkınlıkta ve sapıklıkta son noktaya gelen bu kabileye Allah cezasını vermiş ve depremin etkisiyle yıkılan yapılar ve yapılardaki hiç sönmeyen kocaman ve derin şöminelerde ki ateşlerin yarattığı yangınlarla çoğu helak olmuş…. Çok azı ise ise kaçıp kurtulmuş….tabii dağılmışlar! Bir çoğu aynı işi sürdürmeye kalkmış ve bulundukları yerlerde öldürülmüşler! Sadece biri bu işi çeşitli yollarla sürdürmeyi başarmış; ‘Rachel!’

Rachel bunu farklı bir yol benimseyerek başarabilmiş; o direk sapkın inancı ve vahşi ayinlerini açıkça uygulamak yerine ,gizli ve maskeli bir yol tutturmayı düşünmüş! Bir tür şifacı hatta kötü ruh kovucu muskacı kılığına girerek insanların bulunduğu toplumun içinde tehlikeden uzak kalmayı başarmış hatta saygı duyulan biri haline bile gelmiş! Bunu yaparken adını bile değiştirmiş! Ona 'Hayriye bacı' derlermiş!



-eee sonra?
-sonrasını ben de tam bilmiyorum! Bir çok değişik uydurma son yazmışlar!ama hikaye burada bitiyor aslında en çok söylenen ve anlatılan son o kadının bu şekilde halen daha yaşamını sürdürüp günümüze dek geldiğidir!

-bence çok klişe bir hikaye! Böyle çok hikaye var ! filmleri bile yaptılar baydı artık hep aynı senaryo falan!
Yaşlılar da çocukları korkutup uslu durmaları, evden uzaklaşmamaları ve yabancılara güvenmemeleri için bence bunu anlatıyorlardır her zaman ki gibi!

Muhabbet böylece son buldu ! ertesi gün okul var ve bir günde 3 yazılı vardı!notların üstünden geçip hazırlanmak için eve döndüm ve biraz çalıştıktan sonra yattım!

Birkaç yazılı haftasından sonra stres azalmış biz biraz rahatlamıştık! Ve muhabbetler yine karanlık cinli perili olaylara akmaya başladı!ve aklıma birkaç hafta önceki o eski mahalle arkadaşlarıyla yaptığım muhabbet geldi ve o hikaye! Klişe hikaye evet! Herkes bir şeyler anlatıyordu ve bunlar da klişeden öteye gitmiyordu zaten! Bir klişe de ben anlatayım dedim muhabbet olsun diye!

-H…; bana ilginç geldi doğrusu!
-C…: bence klişe amerikan filmleri gibi!
-H…; o ev hala duruyor mu?

-Evet duruyor ama çok eskidi artık ve bizim çocukluğumuzdaki kadar popüler de değil! Yeni nesil başka şeylerle uğraşıyor artık! Ayrıca belediye o bölgeyi ve okul yolunu düzenleme çalışması yaptı yeni bir yol açtılar eski yolu da kimse pek kullanmıyor artık gidip te  oraya taş atmaya bile tenezzül etmiyor kimse!

-H…: benim ilgimi çekti !hafta sonu biz bir ziyaret edelim mi o evi?zaten sınavlar geçti yapacak çok şey de yok! Hem uzun zamandır kimse uğramıyormuş ! Biz bir uğrayıp halini hatırını sorarız asırlık Hayriye teyzenin hahaha!

Herkes gülüştü ve bu fikir herkese cazip geldi! Sınav yoğunluğu ve stresine böyle heyecanlı maceralı bir gezinin iyi geleceği düşüncesiyle herkesin kafasına yatmıştı bu hafta sonu bizim mahallede buluşup o eve gitmeye karar verdik,hem de gece! Daha heyecanlı olur diye gece yarısı gitmeye karar verdik!böylece cumartesi akşamı buluşmaya karar verdik!

Hafta sonunun gelmesine 2 gün vardı ve 2 gün boyunca hep bu ziyaret konuşuldu! Uzun sıkıcı ve stresli okul günlerinden sonra bir değişiklik yaşamak adına hepimiz cumartesiyi heyecanla bekliyorduk !

Ve Cumartesi akşamı geldi çattı! Mahalledeki durakta diğerlerini beklemeye başladım herkes otobüsten indi en son S… da geldikten sonra H… ,C… ,S… ,A… ve ben olmak üzere 5 arkadaş gizemli karanlık eve doğru yola çıktık!
Yol boyunca şakalar kız muhabbetleri falan derken o bölgeye yaklaştık! Karanlıktı yol boyunca seyrek ama çalışan aydınlatmalardan faydalanmıştık ama bu bölgede eve yakın aydınlatmalar sönüktü sadece uzağındaki ve biraz çaprazında duran aydınlatma direğinin lambası çalışıyordu ve oda titreşip duruyor sadece eve doğru inen iyice otla taş çamur ve çöp karışımı bir yığın ile kaplanmış artık kullanılmamaktan kapanmış ama yine de hatları belli olan patika yolu aydınlatıyordu!Bunu hatırlıyordum o patika eve doğru gidiyordu ama ileriye bakınca hiçbir ışık göremiyordum!o noktada belli ki aydınlatma yoktu ve ev karanlıkta hiçbir şekilde seçilemiyordu.

Titreşip yanıp sönen sokak lambasının ışığında patikayı yavaşça indik! İlerledikçe ondan uzaklaştıkça lambanın ışığı iyice azaldı biz de zaten elimizde olan el fenerlerinin ışığını daha da açtık! Yürüdükçe eve yaklaşıyorduk ileri ve yukarı doğru sonuna dek parlaklığı ve menzili açık feneri tutuyorum ama evi göremiyorum!Lakin farklı bir duygu içerisindeyim içimde bir ürperme var! Sanki birileri bazı gözler karanlıkta bizi izliyor gibi hissediyorum! Bunun etkisiyle gözüm sürekli etrafımda sağa sola bakıyorum ateş böcekleri var! Işıkları yanıp sönüyor! Bize bakıp kırpılan ışıklı gözler gibi ve bunun benim psikolojimi etkilediği kanısına varıyorum ve diğerlerine bakıyorum onlar da yer yer fısıltıyla konuşarak yer yer düşmemek için bastıkları yere bakarak ve gözleri bende beni takip ederek varılacak noktaya ulaşmayı düşünüyorlar!



Ama bende farklı düşünceler var ! Sanki zihnimde geziniyorlar! Sanki sadece diğer grup arkadaşların gözleri değil başka gözler de beni takip ediyormuş gibi bir hisse kapılıyorum! Bunu her insan gibi daha önce kısa süreli birkaç kez yaşamıştım ama bu sefer farklı bir türlü bu his geçmiyor ve patika boyunca ilerledikçe daha da artıyor.Sanki beni izleyen gözlerin de arttığını hissediyorum ve bunun etkisiyle gözüm önümdeki yol haricinde sürekli etrafa sağa sola ve arkamdan gelen ekibe kayıp duruyor.Etrafta bizim fenerlerden hariç tek ışık kaynağı olarak ateş böcekleri var ve İlerledikçe o his yoğunlaşıyor ve bununla paralel olarak tedirginliğim artıyor ve etrafa bakınmalarım sıklaşıyor,ateş böceklerinin ışığı altında sanki silüetler görüyorum.Bana ne olduğunu anlamıyorum.diğerlerine bakıyorum sessizler ama benim kadar tedirgin gözükmüyorlar,onlar sakin bir gezideler ben ise sanki tuhaf ve boğucu bir girdabın içindeyim! Sağa sola bakmaya devam ediyorum ve ateş böceklerinin ışıklarının o kısa tetiklenmeleri arasında tuhaf gölgeler gözüme çarpıyor. Adımlarım yavaşladı dikkatim arttı bunun etkisiyle daha yavaş hareket ediyorum!Bu esnada birkaç ateşböceğinin yoğun olduğu böylece ışıklarının da fazla olduğu bir noktada karanlık bir silüet ve bana doğru bakan bembeyaz 2 büyük parlak yuvarlak gördüm.Bu 2 büyük yuvarlak ışık kesinlikle ateş böceklerinin ışığından daha büyüktü ve o ateş böceği değildi, o 2 dairenin ışığı parlaklığı ateş böceklerinin ki gibi aydınlatıcı ve etrafa yayıcı değil içe doğru derin ışığı emici dipsiz bir çukur gibiydiler! O anda durmuşum ve o 2 ışıklı daireye kitlendiğimi fark etmedim!

Taa ki H…ın sesiyle kendime gelene dek;
-‘’ne oldu çarpıldın mı?bir noktaya odaklanıp heykel kesilen kediler gibi kaldın öyle! Ne o yoksa yolu mu karıştırdın?Bizi burada boşuna dolandırmıyorsun değil mi?’’

Bu sesle gözüm bir an H... a  kaydı!ve arkasında dikilen kocaman 3-4 metre uzunluğunda bir gölge bir anda hızla aşağı doğru basılıp yok oldu! Şaşkınlık içinde ağzım açık kaldı sesim çıkmadı öyle kala kaldım!
Bunu gören H...;’ ne oldu lan! tanıyamadın mı beni ?’’ dedi! Bu sesle yine kendime geldim!Hemen gözümü o 2 büyük daireye doğru çevirdim lakin ortada yoktu! Bir hayvan mıydı yada bir kedi sincap yada fare olabilir miydi?belki! ama H… ın arkasındaki neydi anlamadım! Belki de heyecandan hayal görmüştüm.Zifiri karanlık ve az ışık bana gölge oyunları oynuyordu! Bu kendi kendime yaptığım açıklama akabinde H... ın da yeni yeni anlamaya başladığım laflarını da düşünüp eve giden yolu çok ta iyi bilmediğimi fark ettim! Uzun zaman olmuş ve buraları otlar kaplamıştı!etraf değişmişti ama patikanın varlığı az çok belli oluyordu ve bu patikanın eve doğru gittiğini biliyordum!şimdi de öyle olmalıydı!
  




Yaklaşık on metre sonra yoğun yapraklarla ve sert dallarla kaplı bir setle karşılaştım.Bu set arkasına geçit vermiyordu anlaşılan o ki evin iyice bitkilerin sarmaladığı bahçe duvarına denk gelmiştik.Kapının nerede olabileceğini kestirmeye çalışırken arkamda bir tür enerji yığılması gibi bir hisse kapılarak aniden ürperdim ve arkamı döndüğümde diğerlerinin orada olmadıklarını gördüm.Yalnız kalmıştım ama kendimi hiç yalnız hissetmiyordum!Burada yanımda bir varlığın enerjisini hissediyorum!Kafamda bir çok soru işareti! Gözlerim kırpmadan etrafı tarıyordu ve durmadan sorulara cevap arıyordu,diğerleri nerede ? Burada yanımda varlığını hissettiğim şey ne?

‘’hey!’’

Bir anda kendime geldim!

‘’Hey! ne oldu uçtun mu yine ?on kere bağırdım duymuyormusun!’’

Bu H… nın sesiydi.

‘’ne takılıp kaldın orada? Gelsene biz girişi bulduk!’’


H…nın sesinin geldiği tarafa baktım!Anlaşılmaz gölgeler arasından elini ve başını uzatmış bağırıyordu.Sol elindeki feneri ile sadede yüzü parlıyor kafası sol kolu görünüyordu,geri kalan her şey simsiyahtı.Sanki siyahlığı ,o dipsiz karanlığı yırtıp arasından bana sesleniyormuş ve ışık tutuyormuş gibiydi.Ona doğru yönlendim!

Yanına geldiğimde de değişen pek bir şey yoktu,el fenerlerimizin ışığına rağmen ışığı sınırlayıp boğan katı kesin ve yoğun bir karanlık! Yanına varmış olmama rağmen H… bu karanlığı yırtan bir sıyrığın arasından
Uzattığı başı ve sol kolundan ibaretti halen ve ben de onun peşinden yeniden içeri geri girdiği bu sıyrıktan içeri girdim!

İlk hissettiğim sanki  ‘’ben kimim?’’ diye elleri ile gözlerimi kapatan yoğun karanlık ve iliklerime dek işleyen burun direğimi sızlatıp ciğerlerime dek içimi serinletecek derecede aşırı soğuyan bir hava oldu.Sonra gözüm ışığa biraz alışması ile ileride çok küçük yer yer hareket eden birkaç nokta halinde ışık hüzmeleri gördüm.Elimdeki feneri ileri doğru yönlendirmeme rağmen hemen önümde ilerleyen H… ı zar zor görüyordum! Bastığım yerler kaygan ve kımıl kımıldı,feneri yere doğru tutuyordum nereye bastığımı görmek için ve türlü böcekler sürüngenler ve haşeratların ani hareketlerini görüp hissediyoum.Eskiden olduğu gibi burada bu yaşam çeşitliliği ve yoğunluğu hiç değişmemişti ama bunun o sıyrıktan girmeden önce ormanda ve patikada olmadığı kadar yoğun olması ve böyle devam etmesi halen şaşırtıcıydı!

Birkaç adım daha sonra o yer yer hareket eden ışık noktalarının yanına vardık.Bunlar diğerlerinin fenerlerinden yayılan ışıktı ve halen daha ortamdaki yoğun karanlığın sınırlandırması ile küçük ve aydınlığı kesin hatlarla kısıtlanarak boğulmuş noktalar halindeydiler! Diğerlerinin yanına vardığımızda ellerindeki fenerlerle önünde dikildikleri yapıyı farklı açılarda ışıklar tutarak merakla keşfetmeye çalıştıklarını gördüm!


Ben de onlara katılıp fenerimi yapının üzerinde gezdirdim.Kararmış yer yer yıpranmış çizik çizik delik deşik ahşap blokların yan yana uzandığı dokusunu gördüm yapının lakin yukarılara doğru ışığı tuttuğumda ışık sınırlanıyor ve üst katları göremiyordum!aklıma deminki haşerat yoğunluğunun eskiden yaptığımız ziyaretten beri hiç değişmeden devam etmesi gibi o yoğun sisin de halen daha bu bölgede yapının etrafına ve bu bahçede bir tür siyah tül gibi bu eski gizemli evi sarıp ışık kaynaklarımızı ve göz menzilimizi boğduğunu ve bu eski garip evi sırlarıyla birlikte tuhaf bir biçimde gizlemeye çalışmaya devam ettiğini düşündüm!

‘’ne oldu ?’’ H… nin sesi bu derin anılarımı dağıttı!
C… ‘’Evin kapısını bulduk galiba ama açamadık!’’ diye cevap verdi.


Ben de kapıya doğru yaklaştım ve feneri üzerinde gezdirdim.
İlginç şekiller tuhaf harfler , o tuhaf motiflerden oyma kapı kulbu..
Ve biraz yukarıda da o soğuk donuk yüzünü ekşitmiş, ağzını nefes almaya çalışır gibi büzmüş,
Göz bebekleri olmayan ,o ürpertici oyma metal bebek yüzü! Aynen eskiden olduğu gibi orada duruyordu!



Kulağımda yankılanan ;
‘’ne yani kilitli mi?’’
‘’başka bir giriş yok mu?’’
‘’birkaç tane pencere var fazla yüksek değil ama parmaklıkları çok kalın ve sağlam görünüyor’’
‘’buraya boşuna mı geldik yani?’’
‘’kapıyı kıralım’’

Cümleler eşliğinde,kafam karmaşık düşüncelerle ve canlanmaya başlayan anılarla dolu halde feneri bir süre daha kapının üzerinde gezdirdikten sonra pencerelere doğru tuttum o tuhaf motiflerle örgülü kararmış burgulu kalın parmaklıklar arkasındaki ışıksız zifiri karanlığı ışığı üzerine içerisine tutmama rağmen içerisi görünmüyordu! Lakin pencerelerin bir tanesindeki bizim eskiden kalma eserimiz olan siyah camlarındaki kırık halen daha duruyordu aklıma parmaklarıma değer o tuhaf soğuk pürüzlü doku geldi ve ;
‘’pencereden içeri bir bakalım!’’dedim!



H….ve S… ellerini aşağıda birleştirdiler ve hafif eğik bir pozisyonda durdular ben de bu etten basamağa basıp pencereye doğru uzandım!pencere eskiden olduğu gibi yüksek gelmiyordu,epey bir  büyümüş olduğumu hissettiren kısa bir kıyaslama eşliğinde fenerimi pencereden içeri tuttum camlı kısımdan içerisi hiçbir şekilde görünüyor cam ışığı bir bıçak gibi kesip engelliyordu resmen !
Camların isten kararıp ışığı içeri sokmadığını düşündüm ve hemen çocukluğumun eseri olan  o kırığa yönelttim fenerimin ışığını!

Lakin cam olmayan kırık aralıktan içeriye tutmama rağmen durum değişmedi ışığı kesen bir set vardı resmen ve bu karanlık set gizemli bir perde şeklinde arkasının içerinin görünmesine izin vermiyordu!ışığı tutup bir şeyler odaklanmaya çalışırken ışığı kesen setin bir anda hareket ettiğini gördüm ,bu set kıpırdadı ve arkasından anlık loş bir ışık huzmesi gözüme çarptı akabinde set tekrar geri yatıp görüntüyü kesti ve saklamaya çalıştığı sırrı bir anlık unutkanlık sonrası gizlemeye devam etti her şey yine kapkaranlık ve kapalı oluverdi!

Şaşkınlık ve şok  içinde feneri içeriye tutup yine aynı şeyin tekrarlanmasını ve o setin içerisi hakkında o hayalgücünü aşan sırların loş ipucundan biraz daha vermesini bekledim ama olmuyordu ! Ayağımın altındaki eller titremeye ve gittikçe alçalmaya ve kısa mesafeli yükselmelerle dengede durmaya çalışmaya başlıyordu.H… ve S… nin beni kaldırmak için gittikçe zorlanmaya başladıkları ve yoruldukları belliydi ancak henüz seslerini çıkarmıyorlardı!
Son bir kez daha feneri çatlaktan içeri tuttum aynı karanlık ve kararlı set oradaydı!

Kafam karmakarışık halde indim! Etrafımda;
‘’ne gördün ?’’
‘’bir şey var mı içeride?’’
‘’ben de bakacağım içeri’’

Cümleleri arasından sıyrıldım.Aklıma bir anda çocukken ziyaret ettiğimiz bu karanlık evin yine kapısından dönmemizi ama son bir bakışımda sanki kapının aralanmış olduğu hissini tekrar yaşadım anılarımla birlikte kapıya doğru tekrar yaklaştım ve o tuhaf kulbu kavrayıp ileri doğru ittim!

Bir tıkırtı duydum kuvvet veren kolum bir rahatlama ve akabinde tutuğu kulpla birlikte ileri doğru kontrolsüz bir çekilme hissi yaşamaya başlarken ,konuşmalar bir anda kesildi ve yerini aşırı derecede kulak tırmalayıcı bir gıcırtı aldı!
‘’Kapı açılmıştı!!!evet açılmıştı yine!!

Kontrolüm dışında da açılmaya devam ediyordu ,durduğum yerde sağ ayağımı bir adım ileri atıp isteğim dışında açılmaya devam eden kapıdan kurtulmak için kulbu bıraktım! Kapı gıcırtılar çıkarıp gerideki duvara çarpana dek açıldı!

Kapının eşiğinde elim havada kalakalmıştım ,hep birlikte eşikten içeri doğru şaşkınlıkla gözlerimizi kırpmadan dikilip kaldık!

İlk başta gözlerimizi dağlayarak yorarak ve rahatsız ederek ama aşırı derecede gerçekçi olarak şahit olup dikkatimizi çeken şey ‘aydınlık’ oldu! Çok göz alıcı bir aydınlık değil kesinlikle loş bir aydınlık ama ormanda patikada bahçede kapının arkasında dışarıda asla olmayan zıt ve yadsınamaz ama nereden geldiği kaynağının neresi olduğu anlaşılmayan bir aydınlık söz konusuydu,evet loş bir aydınlık ,düşük seviyeli bir ışık ama bunca zamandır zifiri kör karanlığa alışmış gözlerimizi kamaştıran bir aydınlık yayıldı içeriden üzerimize doğru!

Gözlerimiz alışıpta yoğuşmalar ve kamaşmaların oluşturduğu tozlu perde gözlerimizden yavaş yavaş kalkmaya başladığında ise yerini alan duyu olarak öne çıkan çok eski zamanlardan gelen tanımlanamayan baharatlı yoğun anılardan yayıldığı anlaşılan kadim tarihi koku eşliğinde şaşkınlık içerisinde kaldık! Evin sahanlığı ve giriş salonu eski bir üslupla sade bir dizayn ve eşyalar olabildiğince düzgün duruyordu! Tamamı ahşap mobilyalar eski lakin ince bir toz tabakası dışında hiç yıpranmamış gibiydi! Kapkara eski bir köz yığınının içerisinde halen daha durduğu temizlenmemiş bir şömine,duvarlarda monte edilmiş,üzerinde sararmış erimiş halde taşlaşmış mumların halen daha durduğu mumluklar ve is içinde kalmış asılı sönük kandiller, yine duvarlarda buradan kapı eşiğinden tam ayrıntıları sezilmeyen ama dünya üzerinde hiçbir yere benzemeyen manzaraların yer aldığı tuhaf tablolar,çok eski ahşap ve üzerinde tuhaf oyma ve işlemelerin olduğu yine üzerinde tuhaf şekil yazı işaret ve sembollerin olduğu ilginç  çerçeveler, içinde ne olduğu dışarıdan bakınca anlaşılmayan isli camlarla kaplı ,kapıları kapalı tuhaf bir anlayışla yapılmış çekmece ve gözlerle dolu salonun bir duvarını neredeyse tek başına kaplayan devasa eski ahşap bir dolap ,üzerinde tuhaf şekilde duran insan ve hayvan bibloları taşıyan masalar sandalyeler ve bir kanepe ile bunları yer yer örten sararmış üzerinde lekeler görülen küçük işlemeli örtüler ,salonun dört bir köşesinde kahverengi lekelerle kaplanmış yer yer kırmızı turuncu pişmiş toprak rengi belli olan vazolar içindeki kurumuş toprağın içinden körelmiş ve karamış bir biçimde uzanan ne olduğu artık anlaşılamayan ölmüş yanık çatlak kuru bitki kalıntıları ve yine ahşaptan oyma üzerinde tuhaf şekiller ve burgular bulunan hemen dikkat çeken zamanı durmuş büyük bir saat mobilya..vb. Evin yıllarca ziyaret edilmeyen unutulmuş eskimiş püskümüş dış kabuğunun içerisinde burada sanki burada birileri yaşamaya devam ediyormuş gibi bir izlenim veriyordu!
ve ışık!
burada en ufak bir ışık kaynağı yoktu!lakin alt katı aydınlatan ve kasvetli depresif boğuk ve soğuk manzarasını gözler önüne seren gizemli bir aydınlık söz konusuydu ,bu ışığın kaynağı sol tarafta yukarı doğru çıkan eski püskü lakin sağlam görünen ahşap bir merdivenin ulaştığı ama aşağıdan konumu ilerisi görülmeyen üst kattan geldiğini gördüm!buradan yayılarak eski merdiven ana merkez olacak biçimde en yakınından başlayarak aşağısını alt katı salonu ve mobilyaları gölgeler arasından 2 boyutlu olarak aydınlatıyordu!



İçeriye girdim ,arkamdan diğerlerinin geldiğini ahşap zeminde ayaklarımızın çıkardığı gıcırtı yoğunluğundan anladım ,her adım farklı gıcırtılara neden oluyordu ahşap ve eski zeminde ! Kulağım bu gıcırtı senfonisindeydi ama gözlerim merdivenin yukarısındaki katta ve ilerisindeki ışık huzmesinde takılıp kalmıştı ve gözlerimi merdivenin eski ahşap basamaklarından ayıramıyordum!

Adımların neden olduğu gıcırtılar gittikçe azaldı diğerlerinin konuşmaları anlamsızlaşmaya ve sesler boğuklaşmaya başladı! Ben ise merdivene doğru ilerledim ve basamakları tek tek çıkmaya başladım! Her adımıma değişik bir gıcırtı notası eşlik ediyordu ve şu anda tek duyduğum şey bu notaların oluşturduğu ahşap müzikti! Bu ahşap müzik basamaktaki son adımımla bitti ve diğer adımım sedirden sert bir kilimle temas ederek suskunlaştı!
2. kattaydım.burası ışığın kaynağına yakın olduğu için komple aydınlanmıştı! Ve ışık burayı aydınlatıp aşağıya doğru kısmen yayılıyordu ve zemin kattaki eşyaları okşuyordu!aslında bu bir temel kat değildi daha çok asma bir kat gibiydi! Sahanlığı dardı! Merdivenin son basamağından adımınızı attığınızda karşınıza bir kapı geliyordu,üzerinde basit bir sap bulunan  sararmış sade eski ince tahta blok bu kapı kapalıydı ve kilitliydi üzerinde herhangi bir anahtar deliği yada kilit yoktu ama birkaç zorlamaya rağmen açılmıyordu ya sıkışmıştı yada içeriden kilitlenmişti!! Bu ürpertici düşünce kalımı kurcalarken ışık beni tekrar çağırmaya başladı.Sağ tarafta duvar ile kısıtlıydı ,kat sol taraf doğru uzanıyordu ve o yöne doğru bakınca 2 kapı daha gördüm.ışığın kaynağının ortada duran yarı açık kapının aralığı olduğunu gördüm. Işık bu ürkütücü ve gizemli kapı aralığından yayılarak bu asma katı tamamen yansıtırken, burayı aşarak aşağısını alt katı salonu ve mobilyaları gölgeler arasından 2 boyutlu olarak aydınlatıyordu! Bu ortadaki arkasından ışık yayan yarı aralık kapı dışında ileride kapalı 3 . bir kapı olduğu daha seçiliyordu.O kapıdan itibaren ise asma katın diğer bitiş duvarı başlıyordu .Lakin bu duvara basit ince tahta bir merdiven dayanmıştı.Bu merdiven dikkat çekici biçimde sade  parlak vernikli ve düzgündü.Diğer her şeye göre daha yeni görünüyordu ve yukarı çatıya açılan bir kapağa doğru uzanıyordu!

Kapalı kapılar ve kapaklar ardındaki birçok gizem ve meraklı düşünceler beynimde dolanıyordu ama beni çeken göz bebeklerimi ısrarla okşamaya devam eden ışığın kaynağıydı!Bu da şu an soluma doğru biraz ötede duran yarı aralık şu ortadaki kapının arkasındaydı! Yaydığı ışık dışında Bu kapı neden aralıktı hem?
Evin diğer tüm kapıları kapalı iken!

Kapıya doğru yaklaştım! Orjinalinde beyaza boyalı olan lakin zamanla sararmış ve üzerinde derin lekeler yayılmıştı.Bayağı kalın tahta bir plaktan yapılmış bu kapı ,demir sac kirişlerle sağlamlaştırılmış metal çivilerle desteklenmişti.Bu haliyle evin diğer kapılarından farklı bir tarzı yansıttığı kesindi.Kapıda tutamak tokmak ,kulp,sap..vb hiçbir şey yoktu.Sadece yine metal perçinlerle monte edilmiş yuvarlak metal bir parçanın ortasında bir anahtar deliği ile eski tip bir kilit merkanizmasına sahipti!

Kapının teknik detaylarını inceleme derdinde hiç değildim lakin diğer tüm kapılardan farklı olan bu kapının bu dizaynı muhatabının kesinlikle ilgisini çekiyordu ama ardındaki ışıkla gelen gizem kadar değil,kapıyı araladım!

İçeri girdiğimde kasvetli boğuk küçük bir oda ve küçük mobilyalarla donatılmış bu eski karanlık gizemli evin belkide en aydınlık odası ile karşı karşıyaydım! Gözüm odaya adım atmamla iyice şiddeti artmış olan ışığın etkisi ile yoğuşuyor kamaşıyordu! Bir süre sonra ışığın kaynağını aradı gözlerim! Bu ışığın kaynağı
Eşiğinde durduğum bu tuhaf kapının her iki yanında duran benim de sağımda ve solumda göz hizamda yanıp durmaya devam eden 2 eski kandilden yayılıyordu! Aklıma gelen ilk soru; Bu ışıklar ne zamandan beri ne için yanıyordu?dışarıdan bakınca neden görülmüyordu ve bu ışıkları kim yakmıştı?

Pek görüş sıkıntısı çekmeden kandilin hareketli ışığının odada yarattığı ışık dalgalanmaları ve gölgelenmelerin eşliğinde,eşikten ayrılmayarak, odanın içinde göz gezdirmeye başladım!
Küçük eski püskü beşikten bozma eski bir üsluba göre yapılmış üzerindeki kırmızı beyaz dantelli işlemeli yastık döşek ve örtüleri derin kararmış sararmış küflü lekelerle dolu halde, üzerine yer yer yırtık ve delikleri görünen dev bir örümcek ağına benzeyen yine tozlu ince grileşmiş bir tül gerilmiş sanki asırlar önce üzerinden son kez kalkılmış ama düzeltilmeden öylece bırakılmış bir  çocuk yatağı dikkat çekiyordu ışığın açısında bulunduğundan çok iyi aydınlanma imkanı bulan bu eşya bu haliyle olabildiğince ürkütücüydü!

Bunun dışında bitişik duvarda eski ve orta büyüklükte bir ahşap kahverengi sandık dikkat çekiyordu! Bu sandık boyutlarına kıyasla odadaki diğer her eşyaya oranla biraz daha büyük görünüyordu! Üzerinde sararmış tığ işlemeli bir örgü düzgün bir biçimde duruyordu !kapağını açmak için bir sap yada kilit ilk etapta görünmüyordu,belki de tığ işlemeli örtünün altında kalmıştı! Sandığın yaslandığı duvarın birkaç adım ilerisinde çapraz üzerinde ise sararmış farklı bir yöne bakan açıyla asılmış üzerinde lekeler bulunan tuhaf bir çerçeveye sahip üzerinde çizikler olan eski bir ayna duvarda siyah bir telle yamuk duran kararmış ve duvarda yol açtığı deliğin etrafı çatlak ve kararmış çivi vasıtasıyla asılı duruyor ve yine duvarın ilerisine doğru üzerinde güneşe benzer Z şeklinde ışınlar yayan bir göz tasviri tuhaf şekiller ve yazılarla birlikte çerçevesiz ve sararmış eski köşeleri yırtık bir kağıda bilinmeyen bir zamanlarda ortamlarda ve niyetlerle yazıldığı haliyle duvara çivilenmişti!



Bunun az ilerisinde, odanın diğer köşelerine göre nispeten daha az ışık alan duvarında boylu boyunca bir pencere vardı.Simsiyah bir pencere ,kapkaranlık! Bulunduğu küçük odanın boyutuna nispeten oldukça uzunlamasına duran bu yüksek Pencereye dikkatlice baktım lakin dışarıdan gelen ne bir yıldız ne de ay ışığı yoktu.Simsiyah bir pencere orada dışarıya açılan bir geçiş kapısı gibi uzunlamasına duruyordu!

Kafamda sorular artarak çoğalmaya başlamıştı! Yıldızsız ve ay ışıksız bir gecemiydi? Sanki saatlerdir buralardaydım ve Şafak daha sökmemişmiydi? Belki pencere camları eskimiş isten karamış dışarının ışıklarını yansıtmıyordu diğerlerinde olduğu gibi ve bu durum içeride yanan kandillerden yayılan aydınlığın dışarıdan bakılan bu pencereden görülmesine de olanak vermiyordu belki de!

Bu sorular aklımı kurcalarken odanın son duvarına gözüm kaydı; Pencerenin yanındaki bu duvar yer yer çatlamış boyası dökülmüş, İsten karamış ve evin şimdiye dek hiçbir köşesinde görmediğim bakımsız,köşelerinde örümcek ağları bulunan bomboş bir duvar ve bu duvarda altta dikkat çeken tek bir şey vardı; küçük şömineye benzer burgulu tuhaf semboller bulunan metal işlemeli kararmış köşeliklerine tutturulmuş zincirli şamdanların içindeki mumlar nispeten sanki yeniymiş gibi beyazlığını korumuş bir oyuk vardı.İçinde karanlıkta tam seçilmeyen allı karalı grili bir kütle yığını ve ters açıyla da olsa odada kapının 2 kenarında asılan kandillerden aldığı ışıkla parlayan yine üzerinde tuhaf kabartmaların bulunduğu gümüş bir tas kısmen bu yığına batmış ve lekelenmiş olarak görülüyordu! 

Olağan olarak önce sandığa yöneldim tabii! Sandığa doğru ilerlerken önünden geçtiğim düzensiz yatağa göz attım ;lekeli dağınık yatak ve üzerinde gerilmiş eski püskü tül ürperticiydi! Yatağın örtüleri arasında
Ahşaptan yada deriden oyma köşeli bir eşyanın ucu görünüyordu ama tam olarak ne olduğunu görüp anlamak için örtüyü kaldırmak gerekiyordu ama şu anda sandığın içinde olabilecekler daha çok ilgimi çekiyordu ve bu dağınık eski yatak gerçekten de çok iticiydi!

Ahşap Sandığa yaklaşıp diz çöktüm ve üzerindeki tığ işlemesi örtüyü kaldırdım; Sandık basit düz tahta bloklardan yapılmıştı ama bombe kapağı yine o benzer tuhaf gizemli semboller ve burgulu oymalar ile kaplıydı ama açmak için bir kol yada kulbu yoktu! Yine demir yuvarlak bir parça ve ortasındaki anahtar deliğinden ibaret bir kapaktı aynı odanın kapısı gibi! Kapağın alt çıkıntısından kavrayıp açmaya çalıştım!ama kapak açılmadı sandık kilitlenmişti! Açmak için uğraşmak hatta belki de kapağını kırmak gerekecekti!

Diğerleriyle birlikte yapılacak olan alet edevat gerektirecek bu zahmetli ve zaman alacak işi sonraya bırakıp ayağa dikilip ilgimi çeken diğer şeye doğru odanın öteki tarafındaki pencereye doğru bakmaya karar verdim!

Odanın öteki tarafına doğru adım atarken ayağımın altındaki yumuşak dokuyu hissettim!baktığımda üzerinde yine tuhaf harflerden oluşan Z şeklinde ışınlar saçan bir keçi gözü gördüm,etrafında duvardaki eski yırtık kağıda benzer yazılar ve semboller bulunan bir tür hayvan postuna elle dikilip üretilmiş bir tür halıydı bu! Bu derinin üzerinde kahverengileşmiş lekeler,mavimsi tuhaf damarlanmalar ve soluk turuncumsu gedikli tuhaf bir tür sıcak damga mühür dikkat çekiyordu! Herkesin görmek isteyebileceği belki de çok eski olan bu ölü dokusu pütürlü ve kuru Halıya bir süre daha göz gezdirdikten sonra  tekrar pencereye doğru yürümeye başladım !

Pencereye birkaç adım daha yaklaşırken üzerinde eski aynanın asılı olduğu duvarı paralel geçerken aynanın karşısında durup aynaya baktım! Çiziklerle dolu aynada yüzümün yansıması kırk kırık dalgalı görünüyordu! Sola cepheden vuran ışığın da etkisiyle aynada yüzümün görüntüsü çok tuhaf ve ürpertici bir hal almıştı!
Aynadaki bu görüntüm gerçekten berbattı ve eski aynanın karşısında daha fazla kalmaya hiçte niyetim yoktu!

Pencereye doğru bedenimi dönerken başım hala sola dönük yavaş adımlarla ilerlerken bu sefer yine o tuhaf göz resmiyle göz göze geldim ,duraklamayarak ve deriden kilimle benzerliklerini onaylayarak pencereye iyice yaklaştım!
Pencere uzunlamasına yüksek ve dardı ,pervazları demirden ve kararmış bir haldeydi.sabit bir pencere !havalandırma nedeniyle açılma imkanı olmayacak biçimde sabit camlı bir pencereydi!Yüzümü cama doğru yaklaştırıp dışarıya doğru bakmaya çalıştım ama simsiyah pencere camı dışarıya dair en ufak bir ip ucu dahi vermiyordu!



Bu evi çocukluğundan beri biliyordum,üst kattaydım! Görüldüğü kadarıyla başka katları yoktu sadece yukarıda bir çatı katı aralığı olmalıydı. Bu binanın pencere camlarını onca zamandır onca çocuk birbiriyle yarışırcasına onca taşla paramparça etmişti.Alt katın dip camları menzil dışında kalabildiğinden kısmen sağlam kalabilmişti ama çok iyi hatırladığım kadarıyla evin üst bölümlerinde yukarıdaki pencerelerinde pek sağlam cam kalmamış olmalıydı! Bu pencere bunca zamandan çocuktan ve taştan nasıl kurtulmuştu?Yoksa bu pencere evin farklı bir cephesinde mi kalmıştı ?Bu durumun gözden kaçması biraz zordu çünkü evin tüm cepheleri patikadan aşağıda kaldığından ve çevrelendiğinden göz önündeydi .Bunu anlamanın bir tek çaresi vardı ve bu gizemi çözmenin tek bir yolu! Bu pencerenin camı dışarıdan taşla kırılmadıysa bunu içeriden yapacaktım! Böylece bunca gizem arasından en azından birisi şimdi açıklığa kavuşmuş olacağı gibi çocukluğumda diğer çocuklarla bu evin kırılmamış kalan herhangi bir tek camını kırarak bu yarışın en son ve tek kazananı olmuş olacaktım! Cama sağ avucumun ayasıyla birkaç darbe indirdim ama kırılmadı,sonra tekme attım yine kırılmadı,lakin elim ağrımıştı ayak parmağım sızlıyordu! Bu cam bu kadar sert olabilir miydi? Yoksa aslında gözen kaçmayıp onca taş darbesi almasına rağmen sağlam kalmasını bu tuhaf sertliğine mi borçluydu?

Elimi cam kırıkları nedeniyle kesmek yada ayağımı incitmek niyetinde hiç değildim,zaten 3. tekme neticesinde ayak baş parmağım fena ağrıyordu ve ağrısı da geçmiyordu belki de parmak çatlamıştı! Bunun için camı kıracak bir cisim gerekiyordu,diz çöküp ayak parmağımı ovuştururken aklıma hemen yan taraftaki yıpranmış bakımsız örümcek ağları sarkan sıra dışı garip duvarın altındaki küçük şamdanlı şöminenin içinde gördüğümü düşündüğüm gümüş tas geldi;başımı ani bir hareketle o taraf doğru çevirip gözlerimi aşağı doğru sabitledim!

Duvarın dibindeki etrafı isten karamış Siyah demir köşeliklerle çevrilmiş küçük şömineyi gördüm! Kapıdan yayılan ışığın ışınlarına paralel kaldığı için dış yüzeyi  şamdanlar ve mumlar ayrıntılı görülüyor ama şöminenin oyuğu tam seçilemeyecek biçimde içeride ve karanlıkta kalıyordu ! Ancak gümüş kabartmalı tas içine kısmen gömüldüğü yığına rağmen açıkça görülüyordu işte aradığım şey buydu!

Şöminenin bulunduğu yan duvara yönümü döndüm ve ayağa dikilmeden birkaç emekleme adımla duvara yaklaşıp şömineye doğru eğildim! Yusyuvarlak gümüş kabartmalı tas allı karalı grili kütleli bir köz yığını içine yarı gömülmüş halde duruyordu! O sırada şöminenin demir köşelerine monte edilmiş şamdanlar gözüme çarptı !Tas yuvarlaktı lakin şamdanların köşeli bir profili vardı pencerenin camını kırmak için daha etkili olabilirdi lakin şamdan sağlam metal perçinlerle metal köşebentlere monte edilmişti ve sağlam zincirlerle bağlıydı! Şamdanı sökmek için bir kaç kez çekiştirdim ama çok sağlamdı ayrıca şamdanı söksem bile metal köşebentlere kaynaklı tek parça zincirlerin kısalığı şamdanın pencereye kadar uzanmasına engel olacaktı! Bundan vazgeçip şansımı gümüş Tasla denemeye karar verdim!

Böylece şöminenin içine yöneldim! Tası almak için içine gömüldüğü yığını karıştırmaya başladım elime tuhaf sert düzensiz cisimler  tozlar ve kumlar geldi! Bunun ne olduğunu merak ettim ve tasla beraber bu yığını dışarı doğru çektiğimde,yer yer karamış siyahlaşmış ancak beyazımsı sarımsı dokusu kısmen belli olan  üzerinde yeni çıkmaya başlamış birkaç diş bulunan küçük bir çene kemiği ,kendisine bağlı birkaç kaburga kemiği eklentisinin halen daha durduğu bir omur parçası,uzunlamasına  ve yassı ince kömürleşmiş yanmış kararmış parçalanmış kemik parçalarından ibaret korkunç bir  çorba geldi önüme! Şok geçiriyordum bir an kala kaldım ve dizlerimin üstüne çöktüm,kafamda düşünceler cirit atıyordu! Bu bir şömine değildi bu aslında bir tür  sunaktı!

Bir süre sonra kendimi toparladım ve tası bu ürpertici vahşet dolu yığının içerisinden hızla çıkarıp aldım! Bu tas ta aslında kutsal bir kaseydi ve içerisinde kurbanların kanını taşımıştı,hemde masum bebek ve küçük çocukların kanını! Sinirlerim bozulmuştu,ellerim titriyordu terlemiştim! Neyin içerisinde bulunduğumu neye şahit olduğumu bilmiyordum!Bir an önce buradan çıkmak istiyordum!Lakin gücüm kalmamıştı sanki bir şey enerjimi emiyordu,ruhum canım  tüm bedenimin zerrelerinden bir bir çekilip alınıyordu! Ortamdaki hava bir anda iyice ağırlaşmıştı!Gittikçe gözüm kararıyor nefesim daralıyordu! Kendimi toplamam hava almam gerekiyordu! Yerden kalkacak gücü bulamıyordum,dizlerimde derman kalmamıştı! Kendimi toparlamam gerekiyordu,nefesim daralmıştı,nefes almam gerekiyordu.Şu camı kırıp dışarısı ile ilk bağlantımı sağladıktan ve o soğuk havayı içime çekip ciğerlerimi serinlettikten sonra kendimi toplayıp buradan çıkacağım!

Son bir gayretle yarı sürünme yarı emekleme hareketi ile tekrar cama doğru yaklaştım! Tuhaf kabartmalı gümüş tasla cama vurmaya başladım!Buna bile zor güç buluyordum kaslarımda! 2 kere cama vurdum kırılmadı son kez tüm gücümü toplayıp gümüş tasla pencere camına ağır bir darbe indirdim ve camda çatlaklar ve yumurta büyüklüğünde bir delik açıldı.Bu 3. son darbeyle iyice güçsüzleşmiş parmaklarımın arasından tas fırlayıp arka tarafa kapıya doğru savruldu!

Tüm gücüm bitmişti artık , elimden fırlayıp arka tarafta çınlayarak tahta zeminde seken gümüş tasın sesi duyabildiğim son ses oldu! Bu ses kesildiği anda arkamda bir enerji yoğunluğu bir kıpırtıyla birlikte sol kulağımın dibine doğru esen hafif bir yel eşliğinde bir fısıltı hissettim! Hemen başımı geriye doğru çevirdim ani bir hareketle önce yerde duran gümüş tasa gözüm çarptı! Lakin parlaklığı ile gözümü alan tasın dışında önünde durduğu 2 tarafında kandiller yanan kapının eşiğinde duvar pervazının arkasından başını uzatmış bana bakan bir silüetin hızla kapıdan geriye çekilip kaybolduğunu gördüm!
Şok içindeydim,hiç halim kalmamıştı! Sarhoş gibiydi beynim ve tüm bedenim uyuşmuştu! Sanki yüksek doz anfetamin etkisindeydim! Beynim bana oyunlar mı oynuyordu! Bu hale neden gelmiştim! Hiçbir madde yada alkol almamıştım enerjimi emen bir anda beni sömürüp bitirmeye çalışan şey neydi?

Bir süre gözümü odanın açık kapısının eşiğine dikip baka kaldım,herhangi bir görüntü yoktu,gölge yoktu,varlık yoktu,ses yoktu ,hiçbir ses yoktu ,tüm sesler kesilmişti,gelen giden kimse yoktu! Diğerleri ,diğer çocuklar neredeydi? Buraya yalnız çıkmıştım ötekiler aşağıdaydı hiç biri merak edip yukarı kata buraya benim gibi ışığı takip edip gelmemiş miydi? Kafamda yankılanan binlerce soruyu artık aklım almıyordu!

Ortamın havası iyice ağırlaştı,soluklarım yavaşlıyor kalp atışlarımın hızlandığını hissediyorum.Kulağımda alçak frekans tiz bir çınlama dışında etrafa doğaya yaşama dair tek bir ses işitmiyorum!Yerde yığılmış halde son enerji kırıntıları ile başımı ileri doğru uzattım! Yüzümü cama doğru yaklaştırdım, gözümü gümüş kase ile camı delip açtığım etrafından derin çatlaklar yayılan deliğe dayadım!



Evet!
Dışarıyı görüyorum!
Gecenin son demlerindeki o maviliğin sönük ve donuk ışığından yardım alarak,
Bahçenin bir kısmını ve çıplak dalları kurumuş kasvetli ölgün birkaç ağaç görüyorum!
Camdan açtığım deliğin konumu gökyüzünü ve daha geniş bir alanı görmemi engelliyor!
Dışarıda hafif bir aydınlık var ama pencerenin camları simsiyah!
Dışarıyla tek bağlantım pencerenin alt camının köşesine açtığım bu oyuk!
Bu oyuğa iyice gözümü dayıyorum!
Otlarla yabani bitkilerle sarılmış ,floradan oluşmuş bir set haline gelmiş bahçe sınırlarını oluşturan duvarları ve belli belirsiz kalan ama buradan yukarıdan bakınca yoğun ağaç gövdeleri arasında kolayca fark edilebilen bahçe çıkışını görüyorum!
Bir şey enerjimi emiyor hissediyorum!
Arkamda yine hareketlenmeler seziyorum!
Hızla atan kalbimi hissediyorum ama kalp atışlarını duyamıyorum!
Kulaklarımda çınlayan tiz ses karıncalanırken arka tarafından yine fısıltılar ve çok derinden çok arkalardan ve çok içerilerden gelen kısık bir piyano sesi işitiyorum sönmekte olan ruhumda!
Bu Fısıltıların vokal yaptığı piyano melodisi eşliğinde S… ın bahçe kapısına doğru gittiğini görüyorum.
S… ın hemen arkasından C… ve A… şakalaşarak bahçe kapısına doğru ilerliyorlar!
Bunlar bahçe kapısından çıkıp sararmış karışmış yüksek bitki setlerinin ve ağaç gövdelerinin arkasında kayboldular!
Sonra H… ı gördüm O da yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyordu ve arada bir arkasına bakıp bir şeyler söylüyordu!
H…bahçe kapısına yaklaştı ve dışarı çıkmadan hemen önce bir kişinin daha arkasından bahçenin kapısına, dışarıya doğru yürüdüğünü gördüm!Çok tanıdık biri bu!
H… de bahçeden çıkıp gözden kayboldu ve bu tanıdık kişi bahçe çıkışına yaklaşıp aniden durdu!
Bir süre bekleyip sırtını döndü!
Geriye eve doğru dönüp yukarıya doğru yüzünü çevirdi!
Ve gülümsemeye başladı!
Bu arkasında çöktüğüm karanlık pencereye ,bana doğru bakıp gülen yüz ;
''benim yüzüm!''
Avazım çıktığı kadar bağırmaya çalışıp ama sesimi çıkarıp ulaştıramadığım Ben!
Ve gözlerini delikten bakan gözüme dikip bir süre daha gülümsedikten sonra tekrar önüne dönüp bahçe çıkışından çıkarak gözden kaybolan ben!
Beni benden alıp beni benimle baş başa bırakan Ben!


KÜNYE

Tür;Yaşam,düşünce
İçerik;olaylar,hisler
Kaynak; Yaşam Hikayesi
Dönem; Aralık 1996
Güncelleme; Yok


DA VİNCİ ŞİFRESİ – DAN BROWN




Edebiyat dünyasının Kült olmuş bu yazarı ve eserini tabii ki bende estirdiği yoğun furyaya kapılarak aldım, okudum.Muhteşem bir eser.Anlatmakla bitmez.Yazar araştırmalarını ve gezilerini resmen sanata dönüştürmüş.

Tasvirler,kurgu,anlatım yanı sıra epik kültürel tarihi olgularla komplo teorileriyle ilgili derin bilgi ve ilginç yaklaşımlarla sadece edebiyat olarak değil tarih ve bilimsel anlamda da dolu dolu bi eser.Bu romanı bilimsel -tarihi -teorik bir bilgi kaynağı olarak bile gösterebilirsiniz o kadar yani.

Konusuna kısaca değineceğim ki o kadar geniş ve kapsamlı bir kurgusu var ki hepsine kısa kısa değinip yorumlamak için bile küçük bir kitapçık yazmanız gerekir buraya.

Kitabın kahramanı üniversite profesörü  Araştırmacı Robert Lengton.Simgebilim konusundaki akademik ünvanı ve bunun getirisiyle ezoterik, tarihi, dinsel, kültürel..vb. bir çok konuda geniş donanıma sahip olan Robert, Paris te iş gezisindeyken gezi noktalarından birinde louvre müzesinin müdürünün öldüğünü görür.Duygusal yakınlık duyduğu sophie ile cesedi inceleyen Robert cesette bir çok sembolik iz ve kanıta rastlar.Sahip olduğu donanımla işin içine giren Robert kendini ve yakın arkadaşı sophie yi masonluk,hristiyanlığın kökleri,gizli tarikatler,komplolar,sırlar,sembollerle dolu tehlikeli gizemli ve bir o kadar da heyecanlı bir maceranın içerisinde bulur.

Kitabı okudukça hissettiğiniz yoğun duygunun başında Yazar Dan Brown un ne kadar zeki eğitimli ve yetenekli biri olduğu geliyor.Kitabın esiri oldukça Dan Brown unda  hayranlıkla esiri oluyorsunuz.Sonraki kitaplarını da okuyabilmek için elde etmek amacıyla heyecanlanıyorsunuz.İşte bende bunu yapacağım.Her sansasyonel kült kitapta olduğu gibi bunun da filmini yapmışlar.Tabii ki izlemeyeceğim.Çünkü bu kitabın kapsamını kurgusunu ve hayal dünyasını ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın hiçbir film karşılayamaz.

KÜNYE
Tür;Sanat,Edebiyat,Roman
İçerik;Polisiye,gerilim,macera
Kaynak;Okuduğum Romanlar
Dönem;Nisan 2007
Güncelleme; Yok

LIVE ANIMALS – CANLI HAYVANLAR


Tarih:2008 Tür: Gerilim/Korku Süre: 84dk. Yönetmen: Jeremy Benson Senaryo: Mark Williams

Konusu; Bir grup genç lise öğrencisi bayıltıcı tüfek kullanan bir köle taciri tarafından avlanır! Uyandıklarında ise, pis izbe loş ve kapalı bir ortamda kendilerini zincirlenmiş bulurlar! Gerçek bir hayvan barınağını andıran bu yerde gençler, sadist tutkularını tatmin etmek için para ödeyecek kişilere satılmak üzere tutulduklarını anlarlar ve bu noktadan sonra onlar için canlı hayvanlarınkini aratmayacak gerçek bir özgürlük ve hayatta kalma mücadelesi başlar!



Yönetmenine Memphis film festivalinde seyirci ödülünü kazandıran bu film,  en başta sıra dışı konusuyla dikkat çekiyor! Kapalı ortam ve kıstırılmışlık psikolojisini çok iyi veren ağır atmosferi ile çaresizlik olgusunu seyirciye çok iyi yansıtmayı başarıyor!
Bununla birlikte gore tarza bayağı bir yaklaşan psikolojik işkence ve şiddet sahneleri ile bu tarzın bilinen yapıtları arasında kolayca gösterilen bir film haline geliyor!

Bu film bir çok noktadan eleştiri alsa da bu eleştirilerin altında filmin rahatsız edici gerçekliği yatar. Gore tarzın sınırlarında dolaşan bu film de benzersiz senaryosu ile
İzleyiciye ‘insan hayatının ne kadar değersiz olabileceği’ ni yine sert bir noktadan en dramatik haliyle gösteriyor.Maddiyat uğruna manevi yaşamların umursamadan biçilmesi salt gerçeği ,bu filme gelen negatif yorumları kolayca alaşağı ederek  bu tarzın müdavimlerinin listesine ismini yazdırmayı başarıyor.


Genç ve pek tanınmayan kısıtlı oyuncu kadrosu yanı sıra yine kısıtlı mekan ve bütçesiyle kendinden önceki örneklere farklı bir yorum getiren Live Animals filmi kendinden sonra bir çok filme de örnek olmuştur.
Hayatı çiçekler,böcekler,kelebeklerden ibaret tozpembe bir gözlük arkasından gören romantik bir aşk kuşuysanız siz ve sizin gibi saçmasapan insanların daha en baştan bu filmle işi yok .Yanına bile yaklaşmayın hiç.



Oyuncular; Learyn Wilde,Stacy Still,Christian Walker,Janette Comans,Bill Painter,Rusty White,Jon Sparks,Patrick Cox, Scott Fletcher,Monica Summerfield, Sarah Ewell

KÜNYE
Tür;Sanat,Sinema,Kült Film
İçerik;Film tanıtımı,İzlenimler
Kaynak;İzlediğim Filmler,Fan Clup,Tanıtım
Dönem;Ocak 2009
Güncelleme; Yok