Translate

9 Temmuz 2016 Cumartesi

KARABASAN (NIGHTMARE)



İlk kez Karabasan olayını 12 yaşındayken yaşadım.Uykudayken bir darbe hissediyorsunuz sanki bir şey sizi uyandırıyor.O an Uyandığınızda sadece görme duyunuz ve düşünceleriniz açık.Ancak hiç bir şey hissetmiyorsunuz ve kesinlikle hareket edemiyorsunuz.Konuşmak çığlık atmak ta mümkün değil.Duyma duyunuz açık mı bilmiyorum ancak düşünceleriniz dışında bir başka kesin ve soğuk düşüncenin size seslendiğini hissediyorsunuz.

Bu tabii ki korkutucu oluyor ve o anda karanlıkta ışığı açmak ve bağırmak istiyorsunuz ancak bunu başaramıyorsunuz.Kendi düşüncelerinizle ve dış sesle baş başa kalıp bekliyorsunuz.Sonra bu olay geçiyor bir anda serbest kalıyorsunuz.Bu olayı daha sonra çok kez yaşadım.




Karabasan olgusu tüm kültürlerde araştırıldığında şaşırtıcı bir benzerlik gösterir…öyle ki bu kadar kültürler arası farklılıklar varken karabasan konusunda tüm farklı kültürler bir anda ağız birliği etmiş gibidir resmen.

Karabasan yaşayanlar, kendi benlikleri ve düşünceleri dışında farklı bir düşünce ile etki altına alınmaya çalışıldıklarını ,sadece görme ve düşünme yetenekleri dışında ortamda doğal bir ses duyamadıkları halde bir tür fısıltı duyduklarını,kafalarını sağa sola ve başka yere çeviremedikleri için yanlarında başka bir varlığın enerjisini hissettiklerini,bazıları ise heyecana kapılıp gözlerini hızla sağa sola oynattıklarında karanlık silüetler ve genelde orta yaş üstü bir kadının yüzünü gördüklerini belirtmişlerdir.Karabasan ın şiddetinin ölümlere neden olduğu da bilinmektedir.


Öncelikle olayın bilimsel açıklamasını araştırdığımızda sinirsel nöronlarla beyin tarafından sinyaller şeklinde kontrol edilen özellikle 5 duyumuzun kontrol edildiği elektriksel akımın yavaşlaması ve kısa bir süreliğine kesilmesi böylece beynin kontrol mekanizmasının geçici sekteye uğrayarak yine geçici bir felç yaşanması durumu olarak açıklanır…bu olayın biyolojik olarak oluş şeklini açıklar..fakat bunun nedenini açıklayamamaktadır…





Bilimsel biyolojik araştırma neticesinde karabasanın nasıl olduğu sorusuna cevap bulunur ama neden olduğu sorusuna gelince cevabı sanki tüm kültür ve dillerde ağız birliği edilircesine doğa üstü güçler ve parapsikolojik olgular cevap vermektedir.

İşte bu doğrultuda araştırma sonuçlarımı yazıyorum:

-Öncelikle karabasanın bilinen genel kanının dışında her zaman uykuda yada uyanma esnasında olmadığını öğrendim..bazı insanlar uyanıkken de karabasan görmüşlerdi ve bu olayın akışını değiştirmiştir.bu insanlar karanlıkta ve uyanık olduklarını iddia ediyorlar ve karabasan gördüklerini söylüyorlardı..yani bir uyuma söz konusu değil, bilinçleri açık..Bu başka paranormal yada ruhsal bir olay gibi görünür ancak bu kişilerin iddiası bu olay esnasında uykuda olmadıkları ancak bedenlerinin o anda kaskatı kesildiğidir.





-Cinlerin yapısı elektrik akımlarından oluşur…cinlerin biyolojik yapıları hakkında elimizdeki bilgiler gerçekten çok sınırlıdır…ama dinsel ve kültürel kaynaklardan özellikle çok hızlı hareket etmeleri ve görünmemeleri onların elektriksel bir yapıya sahip oldukları düşüncesini doğrulamaktadır.Buna göre bilimsel verilerden beynin elektriksel impulslarının sekteye uğratılması söz konusuysa bu bir cin tarafından yapılıyor olabilir.Yine cinlerin insanlarla münasebetinde insanların yalnız ve karanlık bir ortamda oldukları anları seçmeleri ve insanların akıl sağlığını bozup onları çıldırtıp cinnet geçirmelerine neden oldukları ve kötü şeyler yapmaya zorladıkları yine bu insanların kendilerine kötü şeyler yapmalarını söyleyen sesler duyduklarını söyledikleri kaydedilmiştir ki bu kayıtlar dünyanın dört bir yerinden gelen vakalarda kendini aynen tekrar etmektedir…





yani cin olgusu her kültürde ve dinde ilginç bir şekilde aynı biçimde kendini göstermektedir.İşte bu cinnet,ve sesler duyma ve karabasan olaylarının nedeninin cinlerin insanların sinirlerine elektriksel yapılarının sayesinde etki ederek beyin ile duyu organları arasındaki elektriksel impulsları bozmaları,aksatmaları yada kendi seslerini telkinlerini yerleştirmeleri sonucu bu kasılma,çıldırma,hareketsiz kalma,sesler duyma,istem dışı hareketler ve zarar verici davranışlarda bulunma gibi olaylara neden olduğunu söylemek pekala mümkün olabilir.eğer bu kısa süreli bir etkimeyse karabasana yol açabilmiş olabilir.




-diğer bir sonuç ise ölüm meleği Azrail dir…Azrail tasvir edilirken elinde bir orak yüzü kapalı ve uzun bir giysi giymiş bir cellat olarak tanımlanır ve dünya üzerinde hızla gezerek ölülerin yatağının yada nasıl bir ortamda ölüyorsa başucunda durup ruhunu aldığı düşünülür hatta ölen insanla Azrail arasındaki muhabbetler uydurulup fıkralara bile konu olmuştur…ama işin aslı araştırıldığında Azrail olgusunun farklı olduğu görülür.buna göre Azrail dünyayı bir avucunun içinde tutmaktadır..diğer eliyle ise ruhları tek tek kopartarak alır bedenlerden..ruhları ölüden alma işini parmaklarıyla anlık olarak yapar ve çok hızlıdır…Azrailin kendisi değil parmakları dünyada insanların arasında sürekli dolanır ve kendisine emredilenlerin ruhlarını alır ve bunu yaparken anlık duraksama ve vazgeçme bile söz konusu değildir…Azrail in parmaklarının dünya üzerinde geziyor olması ve ruhu bedenden alış şekli araştırıldığında karabasana neden olabilecek başka bir olgudan söz edilebilmektedir…





Azrail insanın bedeninden ruhunu çekerek alır…bu olurken ölüm anı başta hissizleşme ve kaskatı ve hareketsiz kalma durumuyla felç şeklinde başlar..bu anda Azrail in parmakları bedene temas etmiştir…sonraki aşamada ölüm acı verici bi biçimde devam eder..ölen insan istediği kadar morfin almış olsun yada uyku haplarıyla intihar eden biri olsa bile canı bedeninden çekilirken bedeninin tüm zerrelerinden canının koparılışının tek tek acısını hisseder.ve can bedenin son noktasından da kopunca ölüm gerçekleşmiş olur…işte karabasan Azrail in parmakları dünya üzerinde dolaşırken o anda bir insana temas etmesi nedeniyle olabilir..işte bu temas esnasında insanda ilk ölüm hali olan kaskatı ve hareketsiz kalma ve geçici felç durumunu yaşayabilir…ama ölüm sırası onda olmadığı için ölümün acı verici geri dönüşü olmayan evresi yaşanmadan temas kesilir ve karabasan yaşanmış olur.




-Diğer bir nokta ise uyku denen olgudur…uyku hali bilimsel deneylerle araştırılmış ancak bulgular biyolojik bilgilerle sınırlı kalmıştır…bu yüzden uyku dediğimiz bize sıradan gelen,günlük, alışık olduğumuz kavram aslında bir çok bilinmezlikle doludur ve uyku ve rüya,kabus,karabasan gibi kavramlar hala insan aklında tam bir açıklaması yapılamamış ve merak konusu olmaya devam etmektedir.buna göre uyku kavramı araştırıldığında yine eski kitaplarda ve dini kaynaklarda bir nevi yarı ölüm hali olduğu vurgulanmaktadır…buna göre beden her uykuya daldığında ruh bedenden ayrılmaktadır ancak ağız yoluyla bağlanan bir bağ ile bağlı kalır ve tamamen kopup gidemez…daha sonra uyanma haliyle birlikte hızlı bir biçimde ağızdan geri girerek önce kafadan başlayarak aşağılara doğru bedenin tüm zerrelerine tekrar geri bağlanır…işte karabasan bu bağlanma esnasındaki bir yavaşlamanın sonucu olabileceği düşüncesi de bu uyku kavramının açıklamasının neticesinde söylenebilir…





işte bu geri dönüş esnasında ruh baş ve boyundan bedene bağlanmaya başlamıştır..beyin ve bilinç o yüzden açılır..ancak ruh bedenin alt kısımlarına kol bacak gövde..vb. daha bağlanmadığından kısa bir an için kaskatı kalır ve baş kısmına can bağlandığı için beyin bir an için uyanır,bedene hükmedemez ve yine beyin bu kontrol edememe halini hisseder ve insan karabasan gördüğünü o anda böylece hissetmiş olur…fakat bu uyku konusu halen daha ilgimi çekmektedir..diğer karabasan,rüya,cin,ruh,Azrail..vb. olguları gibi..



-büyününde bunlara yol açabildiğini duymuştum ama tamamen bu yönde bilgiler yok şuanda elimde...büyü konusu da halen araştırma konusu ve her kültürde neredeyse şaşırtıcı biR biçimde kendisini gösteriyor...yine cinlerinde bu olguyla ilişkisi düşünüldüğünde konuya dahil etmek gerekiyor...yine zayıf ama bozulmamış büyüler sık sık karabasanlara neden olduğu gibi...bulunulan ortamda büyü amacıyla yerleştirilmiş muskaların olması da karabasanlara yol açabilir…





 KÜNYE
Tür;Gizem,Bilim,Araştırma,Teori
İçerik;Paranormal,Araştırma,Deneme
Kaynak;Yaşadıklarım,Gözlemlerim,Araştırmalarım
Dönem;Mayıs 1993
Güncelleme; Yok






Ben & Ben

KÜNYE
Tür;Sanat,Siir,deneme
İcerik;Siir,Nergis
Kaynak;Narkissos (siirlerim)
Dönem;Temmuz 1994

INFECTED RAIN - STOP WAITING (BEKLEMEYI BIRAK)



Waiting for someone to save us – Birisi bizi kurtarmak için bekliyor
Waiting for something to change – Bir şeyleri değiştirmek için bekliyorum
Waiting someone to forgive us – Biri bizi affetmeyi bekliyor
Waiting and swallowing the rage –Bekliyor ve  Öfkesini yutuyor

Days keep passing in breathless expectation – Günler nefes nefese beklemekle devam ediyor
Fear had taken the best of us – korku en iyimizi alırken
Here we are again, expecting a salvation – işte yine oluyor,bir kurtuluş bekliyor
Waiting for someone to be sorry for us – birisi bizim için özür bekliyor

We are always waiting – Biz her zaman bekliyoruz
What are we waiting for – Biz ne bekliyoruz
We are expecting a salvation – Biz bir kurtuluş bekliyoruz
Waiting for someone to be sorry for us – Biri bizim için özür bekliyor

Never forget what you’re really fighting for- Gerçekten ne için savaştıklarını asla unutma
Never forget what you live for – Senin için yaşamak ne anlama geliyor asla unutma
Let go the substance of your nightmares – kabuslarınızı gönderin
Let go the fear, let go the darkness - .korkuyu at,karanlıklardan uzaklaş

As long as the heart keeps beating – Kalbiniz attığı sürece
Fight for your life, fight for your dreams – Hayatınız için savaşın
,hayalleriniz için dövüşün
As long as your scars keep on healing – Yara izleri boyunca iyileşmeye devam ederek
Just rise, rise from your knees- Sadece dizlerinizin üzerinde yükselerek

As long as the heart keeps beating – Kalbiniz attığı sürece
Fight for your life, fight for your dreams – Hayatınız için savaşın
,hayalleriniz için dövüşün
As long as your scars keep on healing – Yara izleri boyunca iyileşmeye devam ederek
Just rise, rise from your knees- Sadece dizlerinizin üzerinde yükselerek

We are always waiting – Biz her zaman bekliyoruz
What are we waiting for – Biz neyi bekliyoruz
What are we waiting for – Biz neyi bekliyoruz
We are expecting a salvation – Biz bir kurtuluş bekliyoruz
Waiting for someone to be sorry for us – Birisi bizim için özür bekliyor

We are always waiting – Biz daima bekliyoruz
What are we waiting for – Biz neyi bekliyoruz
What are we waiting for – Biz neyi bekliyoruz
We are expecting a salvation – Biz bir kurtuluşu bekliyoruz
Waiting for someone to be sorry for us – Birisi bizim için özür bekliyor

Fight, fight, fight for your dreams – dövüş düvüş dövüş hayallerin için
Fight, fight, get up from your knees – savaş savaş dizlerinin üzerinde doğrul

Fight, fight, fight for your dreams – dövüş düvüş dövüş hayallerin için
Fight, fight, get up from your knees – savaş savaş dizlerinin üzerinde doğrul

Fight, fight, fight for your dreams – dövüş düvüş dövüş hayallerin için
Fight, fight, get up from your knees – savaş savaş dizlerinin üzerinde doğrul

Fight, fight, fight for your dreams – dövüş düvüş dövüş hayallerin için
Fight, fight, get up from your knees – savaş savaş dizlerinin üzerinde doğrul

Get up, Get up from your knees – kalk kalk dizlerinin üzerine
Fight, fight for your dreams – dövüş dövüş rüyaların için

Get up, Get up from your knees – kalk kalk dizlerinin üzerine
Fight, fight for your dreams – dövüş dövüş rüyaların için

Get up, Get up from your knees – kalk kalk dizlerinin üzerine
Fight, fight for your dreams – dövüş dövüş rüyaların için

Get up, Get up from your knees – kalk kalk dizlerinin üzerine
Fight, fight for your dreams – dövüş dövüş rüyaların için

Get up, Get up from your knees – kalk kalk dizlerinin üzerine
Fight, fight for your dreams – dövüş dövüş rüyaların için











KÜNYE
Tür;Sanat,Müzik,Rock/Metal
İçerik;Klip,Şarkı sözü,Türkçe Çeviri,Tanıtım
Kaynak;Dinlediğim Şarkılar,METALLIUM 2013
Dönem;Temmuz 2013
Güncelleme; Yok

7 Temmuz 2016 Perşembe

SİYAH KAN – JEAN CHRİSTOPHE GRANGE



"Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hâkim olduğu bir yol.’’

Bayağı bir övgü ve tavsiyeyle karşılaşmam sonucunda gidip satın aldığım kitaplardan biriydi ve gerçekten övüldüğü kadar iyi bir kitap.Grange ı benim için önemli yazarlar arasına soktu okuduğum bu ilk kitabı.

Öncelikle kitabın kurgusu muhteşem.Kişiler,mekanlar ve olayların tasvirleri ustaca.Bu o kadar iyi yapılmış ki resmen o mekanlarda o olayları yaşayan o karakterlere bürünüyorsunuz.Böylece romanın ne kadar sürükleyici ve heyecanlı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Kitapta hikaye bazı psikolojik sorunları da olan marc isimli fransız bir gazetecinin gözüyle anlatılıyor.Bir gün gazetede başarılı bir dalgıç olan Reverdi adlı popüler bir sporcunun suçüstü yakalanıp seri katil olduğunun ortaya çıkması ve hapse girmesiyle ilgili bir haber okuyor.Bu sansasyonel haberin etkisinde kalan Marc bu sansasyondan faydalanıp etkili bir araştırma makalesi yazmak amacıyla çılgınca bir şey yapıyor ve kurbanlarını tamamen bayanlardan seçen hapishanedeki Reverdi ye bir kadın ismiyle sahte hayranlık mektupları yazıyor ve Reverdi den cevap gelince şoka giriyor.Katilin gizli bir sırdan bahsettiği bu mektuplaşmalar da romanın gidişatını belirliyor.Reverdi nin sırrını öğrenmek için iyice meraklanan, gelen mektupların içerdiği direktifler doğrultusunda Malezya,Kamboçya ve Tayland ın balta girmemiş ormanlarına dek giden Marc ın işi,seri katil Reverdi nin kendisinin gerçek kimliğini öğrendiğinden şüphelenmeye başlamasıyla heyecanlı bir hal almaya başlıyor.Marc şimdi yılan hikayesine dönen bu tehlikeli işin içinden nasıl çıkacak.

Bu kitap kan,vahşet,şiddet içeren tasvirleriyle bazı okuyucuların hoşuna gitmeyebilir ama bu türü sevenler için kesinlikle muhteşem bir seçim.

KÜNYE
Tür;Sanat,Edebiyat,Roman
İçerik;Polisiye,gerilim,macera
Kaynak;Okuduğum Romanlar
Dönem;Nisan 2008
Güncelleme; Yok


SNUFF 102 (İŞKENCE)


Tarih:2007 Tür: Korku/Gerilim Süre: 105 dk. Yönetmen: Mariano Peralta Senaryo: Mariano Peralta

Konusu; Genç bayan araştırmacı snuff filmlerin gerçekliği konusunda araştırma yapmaktadır.Araştırmaları onu gizli saklı yer altı sırlarına ve kanıtlara ulaştırır.Araştırmasını derinleştirmesiyle bu sefer kendisini şiddet ve vahşet olgusunun tam ortasında bulacaktır.



Snuff 102 Tarzının önde gelen bilinen kült örneklerindendir.Filmin çoğunluğunun siyah – beyaz çekilmesi kamera açılarının ve çekimlerin kalitesizliği ise filme resmen daha karanlık daha boğucu bir hava vermektedir.Bir çok ülkede yasaklanmıştır. filmin işkence sahnelerine yada dış etmenlerine kapılıp filmi izlemeyenlere sıkıcı gelebilir.Film aslında sürekliliği sağlayan sıkışmışlık ve çaresizlik olgularını güzel bir biçimde harmanlayıp gerilimi sonuna dek verebilen iyi bir senaryoya sahip.



Öncelikle şunu söyleyeyim.Bu filmin evet sahneleri ağır,O kadar ağır ki filmin Arjantinli Senaristi ve yönetmeni filmin galasında yoğun tepki almış tartaklanmış kaçarak linç edilmekten zor kurtulmuştur.Yaş sınırı + 18 denmiş ama belki +24 belkide hangi yaşta olursa olsun bu türden hoşlanmayanlara hitap etmez.hitap etmeyenlerin de bu filme laf etmesi zaten komik. Bu filmden zevk alma diye bir şey yok.Bu tarz vahşet şiddet içeren snuff tip en uç noktadan filmler korku-gerilim kategorisi içinde yer alır.Bu tarza hitap eder.Bu kadar uç olmasının nedeni de filmde işlenen olguların reddedemeyeceğimiz kadar gerçeğe yakın olmasıdır. siz istediğiniz kadar kızın sövün yönetmene saldırın ,bu filmde geçenler insanlık tarihinin tartışmasız bir gerçeği.filistinde,ırakta,afrikada,bosnada,karabağda..vb. insanlık tarihi boyunca bunlar aynen uygulandı insanlara.Halen daha uygulanıyor.




Gerçeklere yüzünüzü çevirmekle snuff filmlere tepki koymakla ruh hastası ilan etmekle kahraman olduğunuzu sanmak çok boş.Burada kim ruh hastası acaba?bu gerçeği açıkça ortaya koyanlar mı yoksa buna yüzünü çevirip arılar kuşlar kelebekler diye hayatına devam edenler mi? açıkça söylüyorum savaşlar katliamlar kin ve nefretle dolmuş dünyada varacağımız noktayı en açık ve etkileyici olarak ortaya koyan tarz snuff gerilim tarzdır.Eğer insanlık gerçekten kendine gelecekse bir gün bu sanat/sinema dalında snuff tarz sayesinde olabilir çiçek böcek ağaçlar kuşlar aşk mutluluk saçmalıklarından bahseden boktan filmlerle değil.Bunların amacı zaten insanı uyuşturmaktır.Snuff tarz ise insanı uyandırır.Sıkıntı bunu bir iğne ile yapması zaten tepki almasının nedeni de bu.Çünkü insanoğlunu sürekli okşayıp kuş tüyüyle gıdıklayıp pembe yalanlarla uyutmalısınız.O zaman sizden iyisi yoktur.




10/10 veriyorum bu filme.Yine de bünyesi sağlam olmayana tavsiye etmiyorum ama şunu bilin yarın bir savaş olduğunda savaş hassas bünye dinlemez acı gerçeklerle karşılaştığında bunun bir film yada rüya olmasını istemek sizi kurtarmaz.Umarım dünyada kin nefret savaşlar acılar ve yıkımlar bir gün son bulur.


Oyuncular: Mariano Peralta, Andrea Alfonso, Rodrigo Bianco


KÜNYE
Tür;Sanat,Sinema,Kült Film
İçerik;Film tanıtımı,İzlenimler
Kaynak;İzlediğim Filmler,Fan Clup,Tanıtım
Dönem;Eylül 2008
Güncelleme; Yok

NAZİLERİN ÖLÜMSÜZ ASKERLERİ (HAMAM BÖCEKLERİ)









Nazilerin ölümsüz asker elde etme deneyinin nedeni ve ilham kaynağı hamam böcekleriydi.Sanıldığı üzere bunun ilaçlarla alakası yoktur.uyuşturucu cesaretlendirici ilaçların askerlere uygulanması işi sıradan askerleri zor savaş şartlarına dayanıp cesaretlendirip savaşabilmeleri amacıyla sadece naziler de değil tarih boyunca bir çok orduda uygulandı. 




Savaşın zor olduğu ölümle burun buruna kalındığı, ölümden kaçınmanın imkansız olduğu cephe savaşlarında yer alan askerleri psikolojik anlamda mevzilerde tutup savaştırmak için verilen ilaçların üstün askeri elde etmeyle pek tabii alakası yok.Burada gerçek bir kimyasal fiziksel biyolojik değişim söz konusudur.



asıl dayanıklı ve üstün  asker elde etme düşüncesi, nazi bilim adamlarının alman hamam böceği üzerinde bilimsel klinik deneyler neticesinde elde ettikleri akıl alamaz sonuçlara dayanır buna göre;

-hamam böceği kafası koptuğunda 1 hafta yaşar.1 hafta sonunda ise ölüsü incelendiğinde susuzluktan öldüğü anlaşılır hamam böceği kafası olmadığından su içemediği için susuzluktan ölür.Yoksa yaşamaya devam edebilir.



-hamam böceği su altında 1 saat kalabilir ve çok uzun mesafeleri yüzerek aşabilir

-hamam böceği maksimum -32 derece soğukta yaşamını sürdürür

-100 derecede yanma/kaynama durumuna göre en uzun yaşayabilen tek canlıdır.




-hamam böceği beslenmeden 1 ay yaşayabilir.

-vucudunun formunu değiştirerek çok dar ve zor alanlara sığabilir ve aşabilirler.

-hamam böceği kalbini durdurabilir enerjisini yayarak yaşamını sürdürebilir.




-20 atm basınca dayanabilir.bu boyutlarına göre bir canlının dayanabileceği en yüksek basınçtır.

-29.4 N. kuvvete dek vücut bütünlüğünü koruyabilir.Bu boyutlarına göre mükemmel bir dayanıklık ölçeğidir.




-40 kw. x ışını radyasyona maruz kalınca bile yaşamaya devam eder.insana bu etkinin 1 saniyesi dahi ölümü için yeterlidir.

-çok hızlı hareket ederler bunu yaparken 6 adet ayağının etkisi vardır tabii ama 1 gecede 5 km. yol katetmelerinde enerji üretim ve kontrolü mekanizması ön plandadır.

-m60 patlayıcıdan 1 cm uzaktaki hamam böceği patlamadan hiç bir şekilde etkilenmedi.atom bombası nükleer bomba gibi tüm canlı ve bitkilerin öldüğü yıkımlarda maksimum etkide  hayatta kalan tek canlının hamam böceği olduğu tespit edilmiştir.




işte hamam böceği üzerindeki bu fiziksel kimyasal deneyler nazilerin bunu insanlar üzerinde de denemesine neden oldu.Tabi nazi bilim adamları hamam böceği ile insan biyolojisi arasındaki farkı biliyorlardı ancak evrime inanıyorlardı.Zaten naziler evrimi hızlandırıp pozitif yönde tetikleyerek üstün ari alman ırkı ve askerini elde etme fikrindeydiler.Bunu hiç bir zaman gizlemediler.






Bu evrimi hızlandırma işinde referans kabul ettikleri şeylerin başında hamam böceği geliyordu ve hamam böcekleri üzerinde yaptıkları basınç,sıcaklık,kuvvet,açlık,yaşam süresi,hız,donma,havasızlık..vb. deneyleri insanlar üzerinde de deneyerek sonuçlarını ölçtüler ve insanı bir hamam böceği kadar dayanıklı hale getirebilecek yolları aradılar.Bunu da tabii acı ve ölümlere neden olan sayısız deneylerle yaptılar.




Ancak evrimci Nazi bilim adamlarının o zamanki inançları düşünceleri ideolojileri ve bilimsel seviyelerine göre bilmedikleri şey ise;

Hamam böceklerinin yaklaşık 300 milyon yıldır var olmalarıyla en eski varlıklardan biri olması yanı sıra en ufak bir evrimsel değişim dahi geçirmedikleridir.


KÜNYE
Tür;Araştırma,teori
İçerik;bilim,tarih,gizem,tanıtım
Kaynak;genel
Dönem;Haziran 2016
Güncelleme; Yok