Translate

9 Temmuz 2016 Cumartesi

KARABASAN (NIGHTMARE)



İlk kez Karabasan olayını 12 yaşındayken yaşadım.Uykudayken bir darbe hissediyorsunuz sanki bir şey sizi uyandırıyor.O an Uyandığınızda sadece görme duyunuz ve düşünceleriniz açık.Ancak hiç bir şey hissetmiyorsunuz ve kesinlikle hareket edemiyorsunuz.Konuşmak çığlık atmak ta mümkün değil.Duyma duyunuz açık mı bilmiyorum ancak düşünceleriniz dışında bir başka kesin ve soğuk düşüncenin size seslendiğini hissediyorsunuz.

Bu tabii ki korkutucu oluyor ve o anda karanlıkta ışığı açmak ve bağırmak istiyorsunuz ancak bunu başaramıyorsunuz.Kendi düşüncelerinizle ve dış sesle baş başa kalıp bekliyorsunuz.Sonra bu olay geçiyor bir anda serbest kalıyorsunuz.Bu olayı daha sonra çok kez yaşadım.




Karabasan olgusu tüm kültürlerde araştırıldığında şaşırtıcı bir benzerlik gösterir…öyle ki bu kadar kültürler arası farklılıklar varken karabasan konusunda tüm farklı kültürler bir anda ağız birliği etmiş gibidir resmen.

Karabasan yaşayanlar, kendi benlikleri ve düşünceleri dışında farklı bir düşünce ile etki altına alınmaya çalışıldıklarını ,sadece görme ve düşünme yetenekleri dışında ortamda doğal bir ses duyamadıkları halde bir tür fısıltı duyduklarını,kafalarını sağa sola ve başka yere çeviremedikleri için yanlarında başka bir varlığın enerjisini hissettiklerini,bazıları ise heyecana kapılıp gözlerini hızla sağa sola oynattıklarında karanlık silüetler ve genelde orta yaş üstü bir kadının yüzünü gördüklerini belirtmişlerdir.Karabasan ın şiddetinin ölümlere neden olduğu da bilinmektedir.


Öncelikle olayın bilimsel açıklamasını araştırdığımızda sinirsel nöronlarla beyin tarafından sinyaller şeklinde kontrol edilen özellikle 5 duyumuzun kontrol edildiği elektriksel akımın yavaşlaması ve kısa bir süreliğine kesilmesi böylece beynin kontrol mekanizmasının geçici sekteye uğrayarak yine geçici bir felç yaşanması durumu olarak açıklanır…bu olayın biyolojik olarak oluş şeklini açıklar..fakat bunun nedenini açıklayamamaktadır…





Bilimsel biyolojik araştırma neticesinde karabasanın nasıl olduğu sorusuna cevap bulunur ama neden olduğu sorusuna gelince cevabı sanki tüm kültür ve dillerde ağız birliği edilircesine doğa üstü güçler ve parapsikolojik olgular cevap vermektedir.

İşte bu doğrultuda araştırma sonuçlarımı yazıyorum:

-Öncelikle karabasanın bilinen genel kanının dışında her zaman uykuda yada uyanma esnasında olmadığını öğrendim..bazı insanlar uyanıkken de karabasan görmüşlerdi ve bu olayın akışını değiştirmiştir.bu insanlar karanlıkta ve uyanık olduklarını iddia ediyorlar ve karabasan gördüklerini söylüyorlardı..yani bir uyuma söz konusu değil, bilinçleri açık..Bu başka paranormal yada ruhsal bir olay gibi görünür ancak bu kişilerin iddiası bu olay esnasında uykuda olmadıkları ancak bedenlerinin o anda kaskatı kesildiğidir.





-Cinlerin yapısı elektrik akımlarından oluşur…cinlerin biyolojik yapıları hakkında elimizdeki bilgiler gerçekten çok sınırlıdır…ama dinsel ve kültürel kaynaklardan özellikle çok hızlı hareket etmeleri ve görünmemeleri onların elektriksel bir yapıya sahip oldukları düşüncesini doğrulamaktadır.Buna göre bilimsel verilerden beynin elektriksel impulslarının sekteye uğratılması söz konusuysa bu bir cin tarafından yapılıyor olabilir.Yine cinlerin insanlarla münasebetinde insanların yalnız ve karanlık bir ortamda oldukları anları seçmeleri ve insanların akıl sağlığını bozup onları çıldırtıp cinnet geçirmelerine neden oldukları ve kötü şeyler yapmaya zorladıkları yine bu insanların kendilerine kötü şeyler yapmalarını söyleyen sesler duyduklarını söyledikleri kaydedilmiştir ki bu kayıtlar dünyanın dört bir yerinden gelen vakalarda kendini aynen tekrar etmektedir…





yani cin olgusu her kültürde ve dinde ilginç bir şekilde aynı biçimde kendini göstermektedir.İşte bu cinnet,ve sesler duyma ve karabasan olaylarının nedeninin cinlerin insanların sinirlerine elektriksel yapılarının sayesinde etki ederek beyin ile duyu organları arasındaki elektriksel impulsları bozmaları,aksatmaları yada kendi seslerini telkinlerini yerleştirmeleri sonucu bu kasılma,çıldırma,hareketsiz kalma,sesler duyma,istem dışı hareketler ve zarar verici davranışlarda bulunma gibi olaylara neden olduğunu söylemek pekala mümkün olabilir.eğer bu kısa süreli bir etkimeyse karabasana yol açabilmiş olabilir.




-diğer bir sonuç ise ölüm meleği Azrail dir…Azrail tasvir edilirken elinde bir orak yüzü kapalı ve uzun bir giysi giymiş bir cellat olarak tanımlanır ve dünya üzerinde hızla gezerek ölülerin yatağının yada nasıl bir ortamda ölüyorsa başucunda durup ruhunu aldığı düşünülür hatta ölen insanla Azrail arasındaki muhabbetler uydurulup fıkralara bile konu olmuştur…ama işin aslı araştırıldığında Azrail olgusunun farklı olduğu görülür.buna göre Azrail dünyayı bir avucunun içinde tutmaktadır..diğer eliyle ise ruhları tek tek kopartarak alır bedenlerden..ruhları ölüden alma işini parmaklarıyla anlık olarak yapar ve çok hızlıdır…Azrailin kendisi değil parmakları dünyada insanların arasında sürekli dolanır ve kendisine emredilenlerin ruhlarını alır ve bunu yaparken anlık duraksama ve vazgeçme bile söz konusu değildir…Azrail in parmaklarının dünya üzerinde geziyor olması ve ruhu bedenden alış şekli araştırıldığında karabasana neden olabilecek başka bir olgudan söz edilebilmektedir…





Azrail insanın bedeninden ruhunu çekerek alır…bu olurken ölüm anı başta hissizleşme ve kaskatı ve hareketsiz kalma durumuyla felç şeklinde başlar..bu anda Azrail in parmakları bedene temas etmiştir…sonraki aşamada ölüm acı verici bi biçimde devam eder..ölen insan istediği kadar morfin almış olsun yada uyku haplarıyla intihar eden biri olsa bile canı bedeninden çekilirken bedeninin tüm zerrelerinden canının koparılışının tek tek acısını hisseder.ve can bedenin son noktasından da kopunca ölüm gerçekleşmiş olur…işte karabasan Azrail in parmakları dünya üzerinde dolaşırken o anda bir insana temas etmesi nedeniyle olabilir..işte bu temas esnasında insanda ilk ölüm hali olan kaskatı ve hareketsiz kalma ve geçici felç durumunu yaşayabilir…ama ölüm sırası onda olmadığı için ölümün acı verici geri dönüşü olmayan evresi yaşanmadan temas kesilir ve karabasan yaşanmış olur.




-Diğer bir nokta ise uyku denen olgudur…uyku hali bilimsel deneylerle araştırılmış ancak bulgular biyolojik bilgilerle sınırlı kalmıştır…bu yüzden uyku dediğimiz bize sıradan gelen,günlük, alışık olduğumuz kavram aslında bir çok bilinmezlikle doludur ve uyku ve rüya,kabus,karabasan gibi kavramlar hala insan aklında tam bir açıklaması yapılamamış ve merak konusu olmaya devam etmektedir.buna göre uyku kavramı araştırıldığında yine eski kitaplarda ve dini kaynaklarda bir nevi yarı ölüm hali olduğu vurgulanmaktadır…buna göre beden her uykuya daldığında ruh bedenden ayrılmaktadır ancak ağız yoluyla bağlanan bir bağ ile bağlı kalır ve tamamen kopup gidemez…daha sonra uyanma haliyle birlikte hızlı bir biçimde ağızdan geri girerek önce kafadan başlayarak aşağılara doğru bedenin tüm zerrelerine tekrar geri bağlanır…işte karabasan bu bağlanma esnasındaki bir yavaşlamanın sonucu olabileceği düşüncesi de bu uyku kavramının açıklamasının neticesinde söylenebilir…





işte bu geri dönüş esnasında ruh baş ve boyundan bedene bağlanmaya başlamıştır..beyin ve bilinç o yüzden açılır..ancak ruh bedenin alt kısımlarına kol bacak gövde..vb. daha bağlanmadığından kısa bir an için kaskatı kalır ve baş kısmına can bağlandığı için beyin bir an için uyanır,bedene hükmedemez ve yine beyin bu kontrol edememe halini hisseder ve insan karabasan gördüğünü o anda böylece hissetmiş olur…fakat bu uyku konusu halen daha ilgimi çekmektedir..diğer karabasan,rüya,cin,ruh,Azrail..vb. olguları gibi..



-büyününde bunlara yol açabildiğini duymuştum ama tamamen bu yönde bilgiler yok şuanda elimde...büyü konusu da halen araştırma konusu ve her kültürde neredeyse şaşırtıcı biR biçimde kendisini gösteriyor...yine cinlerinde bu olguyla ilişkisi düşünüldüğünde konuya dahil etmek gerekiyor...yine zayıf ama bozulmamış büyüler sık sık karabasanlara neden olduğu gibi...bulunulan ortamda büyü amacıyla yerleştirilmiş muskaların olması da karabasanlara yol açabilir…





 KÜNYE
Tür;Gizem,Bilim,Araştırma,Teori
İçerik;Paranormal,Araştırma,Deneme
Kaynak;Yaşadıklarım,Gözlemlerim,Araştırmalarım
Dönem;Mayıs 1993
Güncelleme; Yok






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder