Translate

20 Ağustos 2017 Pazar

LEMURYA ŞEYTAN UYGARLIĞI

LEMURYA ŞEYTAN UYGARLIĞI

Bu yazımda karanlığın ve karanlığa köle olmuş beyinlerin aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan inançları ve iddialarına kısmen değineceğim….evrimin anlayamadığı insanın kökeni ve ilk uygarlığına dair akıl ve bilim dışı iddialara  nasıl bel bağlayabilir hale gelebildiğini…faşizmin kökeninin başladığı düşünce yapısı ve bunun evrimin desteğiyle nasıl bir din haline bile gelerek karanlığın ve pisliğin tüm insanlığa empoze edilmeye çalışıldığı tamamen ‘’gerçeklere’’ bağlı kalınarak anlatılacaktır…



LEMURYA FANTAZİSİ

Lemurya sözcüğü bir hayalin ürünüydü…lemurya kelimesi lemur adı verilen primatlardan esinlenir…19.yüzyıl doğa bilginleri tarafından ortaya atılan bazı tezlere göre;

Doğa bilginleri, Hint Okyanusu çevresindeki ülkelerde, lemur adlı bir maymun türü keşfetmişlerdi. Ama ortada açıklanamayan bir durum vardı. Bu ülkeler birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaydılar. Üstelik, Madagaskar'la Hindistan arasında olduğu gibi, ülkeler arasında uçsuz bucaksız bir okyanus uzanıyordu. Bu kadar küçük bir hayvanın okyanusu yüzerek aşması mümkün olamayacağına göre geriye tek olasılık kalıyordu: Bir zamanlar lemur maymunları, bugün yaşadığı ülkeleri kapsayacak genişlikte bir kıta üzerinde yaşamış olmalıydı. 


işte bu sırada, Alman evrimci doğabilimcisi Ernst Heinrich Haeckel (bu ismi aklınızda tutun), ilginç bir fikir ortaya attı: Lemur maymunlarının anayurdu, bu bölgede eskiden var olan bir kıtaydı. Ama bu kıtanın bir kısmı batınca maymunlar bugün üzerinde yaşadıkları ülkelere dağılmışlardı. Haeckel, kayıp kıtaya maymunların adından esinlenerek ‘’Lemurya’’ adını verdi. Lemur maymunu daha sonraları bu konuyla ilgili birçok fantazinin de başrol oyuncusu olacaktır…Aynı zamanda Haeckel ,buranın sadece akıl yürüterek hiçbir sabit veriye dayanmadan "uygarlığın beşiği" olduğuna ilişkin ilk fikirleri ortaya attı. Haeckel şöyle yazıyordu:

"Bazı şartların varlığı (özellikle ardarda gelen bazı tarihi olgular), eskiden Hint Okyanusu'nda bulunan ve daha sonra batan bir kıtanın, insanoğlunun anayurdu olduğunu düşündürüyor. Kıta, Asya'nın güneyinden (belki de Asya'nın devamı olarak) doğuda Hindiçin ve Sumatra adalarına, batıda Madagaskar ve güneydoğu Afrika kıyılarına kadar uzanıyordu.

Daha önce de belirttiğimiz üzere; hayvanların ve bitkilerin dağılımı gibi bazı olguları göz önünde tutarsak, büyük bir olasılıkla çok eskiden Güney Hindistan gibi bir kıtanın var olduğunu söyleyebiliriz... Eğer Lemuryayı insanoğlunun anayurdu olarak kabul edersek, insan ırklarının göçler yoluyla coğrafi dağılımını da rahatlıkla açıklayabiliriz."



Gazeteciler ve medyumlar ilgileniyordu Ama zaman geçtikçe yeni teoriler ortaya atıldı. Lemur maymunlarının dağılımı ve insanoğlunun kökeni üzerine daha inandırıcı fikirler ileri sürüldü. Böylece, Heackel'in düşünceleriyle birlikte kayıp kıta Lemurya da bir kenara atıldı. işte bu sırada birtakım gizemciler ve medyumlar "kayıp kıta" fikrine dört elle sarıldılar. Aynı şey, daha önce Atlantis ve Mu kıtalarıyla ilgili tartışmalar sırasında da görülmüştü.Bunun scientolojizm dinin temelini oluşturması ve evrimin işin içine sokulmasıyla  yeniden ve sık sık gündeme çıkarılmaya başlandı…

İlk insan uygarlığı önemlidir….kıtaların coğrafi durumunun çok eski zamanlardan beri aynı kalmadığı doğru olabilir… bu 19. yüzyıldaki coğrafi ve arkeolojik araştırma ve buluntulara göre kısmen doğru kabul edilebilir…ama özellikle 1850 darwin in türler’in kökeni teorisi ile dünya gündemi ve bilim dünyası bir kaynama noktasına ermişti…ve çok sert tartışmaların yaşandığı bir dönem başladı….bu tartışmalar konumuzun dışında olduğu için bir yana ..fakat,bu coğrafi değişme o zamanki darwinizmin ilkeleine hizmet etmesi adına bazı çevreler tarafından farklı yorumlandı ve ortaya bilimkurgu filmlerini aratmayacak sözde ‘’bilimsel’’ sayılan ama akıl ve mantığa sığmayacak bir uygarlık ve devir kurgulanmış,aşağıdada kısmen değineceğimiz ‘’barbar conan’’ çizgiromanlarını andıran insanüstü yaratıklar olgular güçler ve medeniyetlerin ortaya atıldığı bir deli saçmasına dönüşecektir….bu deli saçması varlığı hiçbizaman kanıtlanamamış olan ve olmadığı artık günümüzde ‘’akil kurumlar’’ tarafından kabul edilen ..ama halen daha bazı çevreler tarafından ilgisiz kanıtlar ortaya sürülerek bilim dışı çıkarların uğruna varlığının savunulduğu Atlantis mu kıtası,gondwana ve lemurya medeniyetleri efsanesidir…



LEMURYANIN YAPISI

YÖNETİM BİÇİMİ

"En temel prensip şudur ki, erkek veya dişi olsun hiçbir kimse lidersiz olmamalıdır. Ve de hiç kimsenin zihni, bir şeyi kendi inisiyatifi ile yapmasına izin verecek şekilde düşünmeye alıştırılmamalıdır... En küçük konuda bile liderliğin yönetimi altında olmalıdır. Örneğin sabah kalkması, hareket etmesi, yıkanması veya yemek yemesi, sadece eğer bunları yapması emredilmiş ise gerçekleşmelidir. Tek kelimeyle, ruhunu öyle bir şekilde eğitmelidir ki, asla bağımsız olarak davranmayı hayal etmemeli ve bunu yapma yeteneğinden de tamamen yoksun hale gelmelidir."-platon



İşte faşizmin babası platonunda hayranı olduğu lemurya nın yönetim anlayışı buydu….lemurya da yönetici konsey çeşitli güçleri olduğu sanılan özel insanlardan oluşurdu..ve toplumun her ferdinin üzerinde bir göz ve el durumundaydı…lemurya da bu konsey tüm halkı en ufak hareketlerine dek kontrol eder ve denetlerdi…işte sözde ‘’barış’’ medeniyeti lemurya aslında ‘’özgürlük’’ ve ‘’hür irade’’ kavramının asla olmadığı kapalı bir toplumdu….

Yine insanlığın bilinmeyen tarihi olarak adlandırılan bu kayıp kıtaların  sahip olduğu medeniyetler konusunda en fanatik iddialara sahip olan insanlardan biride faşizmin babası sayılan Platon’ du….Platon mu kıtası ve lemurya hakkındaki iddialara gözü kapalı inanmış ve bu medeniyetlerin sahip olduğu söylenen baskıcı yönetim biçimi ve toplum yapısına hayran olmuştu…bu nedenle lemurya medeniyetini birebir örnek alarak bundan sonraki insanlık için yeni yönetim biçimini tanımladı..buna göre…




"Platonun Devleti'ndeki ilginç düzen; aslında tamamen İblis'in kurduğu "komün-Lemurya sistemini"ni çağrıştırmaktadır. İblis, kendisinin kölesi olmuş "cin-şeytanlar toplumu"nu böyle bir sistem içinde yönetmektedir. Tek yasa vardır, oda "Bir'in(İblis'in) emir ve talimatlarına mutlak anlamda uyum", aksi ise ölüm! Lemurya toplumunun büyüklerden oluşan "Bilgeler Konseyi" bu yetkilerini, mutlak anlamda bağlı(köle) oldukları İblis adına kullanırlar. Bunu dışında ne yasa, ne de bir müessese vardır. Ne mülkiyet, ne aile, ne de düşünme özgürlüğü vardır. Platon felsefesi yakından incelendiğinde; "Lemuryalı Büyükler"in kendisiyle irtibata geçtiği ve "ilhamlar" vahyettiği kolayca anlaşılacaktır. Bu felsefenin "İlluminati"nin de temel felsefesi olduğunu burada hemen ifade etmeliyiz. "Komünizm"le, aynı felsefe ve özellikle de "İlluminati" arasındaki karakteristik benzerlikler de hatırlanmalıdır. Bu düşünceler, ileride "komünal yaşam ütopyası"nın da ana unsurlarını oluşturacaktır.

Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli nokta; "üstün insan yaratma" çabasının, "Küresel Efendiler"in, "Yeni Dünya Düzeni" kurma amacına yönelik olmasıdır. "Platonun Devlet"inde ağızdan kaçan sır:

"Tanrılaşmış filozofların, android formunda ki köleleşmiş beyinlere sahip korucuları-askerleri; yarı-insan ya da başka deyişle trans-insana dönüştürme çabasıdır. Gelin, Platon'un özlemini çektiği "biyofaşist devlet düzeni"ne daha yakından bakalım. Aşağıdaki alıntılar Platon'un "Devlet" adlı eserine aittir:



"Askerlerin ağızlarından 'ben' sözcüğünün çıkmaması için tam bir komünizm uygulaması hakim olacaktır. Kadınlar herkese aittir, hiçbir kadın, hiçbir erkekle özel yaşam sürmeyecektir. Yeni doğan çocuklardan sadece fizikleri düzgün ve güçlü olanlar hayatta bırakılacak ve bunlar doğar doğmaz bir komiteye teslim edilecektir. Bakıcı kadınlar, doğuştan bir eksikliği olanl çocukları, gözden uzak bir yere bırakacaklardır."

Mükemmel bir toplum elde edebilmek için güdümlü evrimi savunan Platon, "mükemmel insan"ın fiziksel şartlarla elde ediliş formülünü şöyle vermektedir:
"Peki evlenmeler nasıl yararlı olabilir?.. Bunu söylemeyi sana bırakıyorum Glauckon... çünkü senin evinde en iyi cinsten av köpekleri ve kuşlar gördüm... (bu hayvanları) üretmek için iyiye kötüye bakmaz mısın? Yoksa en iyilerini mi çiftleştirirsin... üretmede bunları göz önünde tutmazsan, kuşların köpeklerin cinsi bir hayli bozulur değil mi? İnsan cinsi için de durum aynı olduğuna göre, bekçilerimizin ne kadar üstün bir cins olması gerek... üzerinde anlaştığımız ilkelere göre, her iki cinsin de (bekçiler sınıfının erkekleriyle kadınlarının) en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir. Ayrıca en kötülerinin değil en iyilerinin çocuklarını büyütmeliyiz ki, sürünün cinsi bozulmasın..."




Platon'un düşüncelerindeki üstün soy yetiştirme, üstünlere üreme ayrıcalıkları, zayıfların haklarını sınırlama hatta onlara yaşama hakkı tanımama ve onları eleme; tam anlamıyla öjenik evrim mekanizması; üstün insan yaratma gayretlerinden başkası değildir. Pek çok felsefeciye göre aslında "öjenik felsefe", Platon'un "Devlet" adlı ünlü eseri kadar eskidir. Ancak"modern öjenik düşünce", elbette 19. yüzyılda sözde bilimsel bilgi kullanılarak evrim teorisiyle yeniden mayalanmıştır.

Son birkaç yıldır "insanın geleceği biyoteknolojik vasıtalarla biçimlendirilebilir mi?" tartışmasına dahil olan Jürgen Habermas, genetik mühendisliğinin "model insan" üretme konusunda bakın neler söylüyor:

"Bu alana çok büyük kaynak aktarılıyor. 10 yıl içinde olmasa bile 50 yıl içinde ‘’istenen modelde insan üretimi’’olabilir. Belki de devletine itaat eden süper hizmetçiler yaratılacak. Platon'un ideali 21. yüzyılda gerçekleşebilir. Biyo-faşizm diye bir kavram var. Biyolojik müdahaleyle faşist devletlerin bile hayal edemediği bir düzen kurulabilir."



Görüldüğü gibi lemurya yönetim organizması komün yasalarla desteklenmiş faşist bi uygulamadır….komunizm ile faşizm in birbirinin zıttı olduğunu sananlar,bu akımların çıkış noktasında özbeöz kardeş olduklarını bilmemektedirler….komünizm ve faşizm materyalizmin şeytandan olan öz çocuklarıdır…

AİLE VE SOSYAL YAŞAM

Lemurya toplumunda aile kavramı söz konusu bile değildi…zaten toplumun en küçük yapı taşı sayılan aile kurumunun olmadığı lemurya medeniyetinde bir sosyal düzenden de bahsedilemez…

Lemurya sözde ‘’mutlu’’ toplumunda ‘’benim’’ olgusu yoktur…her şey ‘’devletleştirilmiştir.’’ Devlet ise bilinç seviyeleri bayağı bir yüksek olan enerji bükücü sayılan konsey üyeleridir…bu insanlar ‘’mal’’ları lemurya insanı arasında paylaştırır ve kimin ne yapıp nasıl yaşayacağına karar verir…lemurya toplumunda benim aracım,benim evim, benim karım,benim bahçem..vb. olguları yoktur …gerçi bu anlatılan masallara göre yıkımında nedenidir…çünkü lemurya halkı ‘’sahip olmak’’ istemiştir….yandaşlarına göre; ‘’ego düşkünlüğünün yıkıcı etkisi’’ nedeniyle bu yıkım yaşanmıştır…halbuki  işin aslı farklıdır….



Sözde mutlu ve geleceği parlak bir cennet olan Lemurya da mutluluğun ve geleceğin temeli aile yoktur….cinsellik serbesttir…evlilik kurumunun içi boşaltılmıştır…sevgi aşk duyguları boştur….
Serbest ve ‘’özgür’’ cinsellik sonucu doğan bebekler bir meslek dalı olarakta yüce konsey tarafından bu işle görevlendirilmiş insanların eline bırakılır…bir nevi çiftlik olan bu yapılanma hitler zamanında üstün ari ırkı meydana getirme amacıyla uygulanmış bir yöntemdir de aynı zamanda…Hitler de zaten kayıp mu kıtası ve Atlantis konusuyla bayağı bir ilgilenmiş araştırmalar yapmış ve bu saçmalığa körü körüne inananlar arasında ilk sırada gelmiştir…hitler in nazi almanyasında da sarışın mavi gözlü erkek ve kadınlar ilişki yaşar ve doğan bebeklerde yine lemurya medeniyetinde olduğu gibi anne baba aile kavramının olmadığı bir nevi kreşlerde ve damızlık insan çiftliklerinde yine bu iş için görevlendirilmiş meslek erbaplarına bırakılırdı….



Peki hasta yada sakat doğanlar ne yapılırdı…cevap: öjeni…bu hitlerin nazi almanyasındada uygulanan bir yöntemdi….ayrıca evrimci materyalist zihniyetin savunduğu bir olgudur….yukarıda bahsettiğimiz gibi lemurya ya ismini veren ve bu kayıp uygarlık saçmalığına hayran olan alman evrimci materyalist ve faşist Ernst Heinrich Haeckel (bu ismi hatırlayın)‘’yaşamın harikaları’’ adlı kitabında ‘’sakat doğan bebeklerin vakit kaybetmeden öldürülmesi gerekir’’ diyor ve ‘’bebeklerin henüz bir bilince sahip olmadıkları için bu cinayet sayılmamalıdır’’ şeklinde yazan haeckel bu ilhamı varlığına körü körüne inandığı lemurya şeytan uygarlığından almış, hitler ve nazileride etkileyerek aktion T-4 projesiyle yüzbinlerce sakat insanın kısırlaştırılıp denek olarak kullanılmasına, katledilmesine ve miktarı bilinmeyen sayıda bebeğinde öldürülmesine öncülük etmiştir….



yine konuyla ilgili çoğu kaynaklarda anlatılanlara göre lemurya üstün insanı sürekli genç kalabilmelerinin yanı sıra kesinlikle her daim güçlü,güzel  ve sağlıklıdır,sakat,aksak,hasta,zayıf,zeka ve beden özürlü insan yoktur…bunun nedeni ise bebeklerin yaşamlarına karar verenlerdir..eğer bi bebek sakat doğarsa lemuryada öldürülürdü…böylece toplumun sağlam ve sağlıklı olması hedeflenirdi…yetişkin insanlarda herhangi bir ağır hastalık ve ağır sakatlanma ise toplumun yükselişinin ve dinamiklerinin aksatılması nedeniyle ölümle sonuçlandırılırdı…çünkü lemurya toplumu sürekli organize işlerin yürütüldüğü mekaniksel bir robotlar uygarlığıydı….bozuk olanların ayrıştırılması da önemsiz ama gerekli bir işti…ve bozulanların yol açacağı aksamalara konsey asla izin veremezdi…



Lemurya toplumunda giysi ve giyinme olgusu gereksizdi…ancak insanlar ayinlerde giyinirdi…aslında ’’iblis’’ olan karanlık bir gücün liderliğini yaptığı birçok irili ufaklı tanrıyla temsil edilen bir tür paganist doğa dinine inanan lemuryalılar bu törenlerde enerji ve bilinç seviyelerine göre konumunu ortaya koyan giysiler giyerdi…halkın tamamının katılmasının zorunluluğuna konsey tarafından karar verilmiş olan bu törenlerde yine doğaya ve tanrılara adaklar sunma ve ayinlerle görevlendirilmiş meslek erbapları vardı….giyim şekilleri  ise sözde eşitlikçi olan lemurya toplumunda tabakaların olduğunu ortaya koymaktadır….bu doğaya adaklar ve şükür sunular ayinler aslında lemurya halkının tektipleştirilmesi ve isteklerin arzuların köreltilip konseyin yüceltildiği beyin yıkama seanslarından öteye gitmezdi…


Lemurya medeniyeti saçmalığına inanmış en önemli insanlardan biride teozofi cemiyeti kurucusu madam Blavatsky di…özellikle Blavatsky sayesinde ökült ve gizemli yapısı ortaya konmuş ve büyücü ve medyumlarında ilgi kaynağı olmuştur….Madam Blavatsky ile ortaya konan Lemurya insanının özellikleri bu saçmalığa inanan insanların ruh ve sinir hastalıkları konusunda ne kadar müzdarip oldukalrınında bir delili gibidir.Madam Blavatsky sahip olduğu söylenen doğaüstü güçlerinin yardımıyla Lemurya'nın kaybolan dünyasını ayrıntılarıyla anlatıyor:

"Lemurya'da yaşayanların bazıları dört kolluydular. Diğerlerinin kafalarının arkasında bir gözleri vardı. Bu göz sayesinde 'ruhsal görüş gücü' kazanıyorlardı. Konuşmak için sözcüklere ihtiyaçları yoktu. Çünkü• telepatiyle anlaşabiliyorlardı. Lemurya’lı lar, mağara ve toprak deliklerde yaşıyorlardı. Kıta, güney yarıkürenin büyük bir bölümünü kaplıyordu. Himalayalar'ın eteklerinden, Antarktika 'ya, güney kutup dairesine kadar uzanıyordu. Lemurya, yaklaşık 40 milyon yıl önce yok olmuştu. Üzerinde yaşayanla¬rın bazıları kurtulmuşlardı. Bugün, Afrika ve Asya' da yaşayan Aboriginler, Papuanlar ve Hottentolar gibi bazı kabileler, Lemuryalıların torunlarıydı. "



yine bir başka teosofist Scott Elliot'a göre evrenin gözeticisi Manu, Lemurya'yı üçüncü kök ırkın gelişeceği yer' olarak seçmişti. Manu'nun, burada insanı ilk yaratma girişimleri, peltemsi bir yaratığın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Zamanla yaratığın iskeleti gelişti, bedeni sertleşti. Böylece ayakları üzerinde durabilecek hale geldi.



“Yaratığın boyu 3.5 - 4.5 metre gibiydi. Düzgün bir yüzü, kahverengi derisi, uzun ağzı ve burnu vardı. Alnı yoktu. Birbirinden ayrık olan gözleri sayesinde, karşıyı olduğu kadar yanları da görebiliyordu. Kafasının arkasında üçüncü bir gözü bulunuyordu. Bugün bu göz insanların beyninde, ışığa karşı hassas bir noktaya (pineal gland) evrildi. Lemuryalıların topukları geriye doğru çıkıktı. Bu sayede, hem öne hem arkaya doğru rahatlıkla yürüyebiliyordu.” Scott Elliot, bu ifadeyle herhalde yaratığın kafasının arkasındaki gözün de bir işe yaradığını anlatmak istiyordu.



1923'te, önde gelen teozofistlerden Rudolf Steiner, Kozmik Hatıra: Atlantis ve Lemurya adında bir kitap yazdı. Steiner, 1907'de Blavatsky'nin derneğinden ayrılarak Antropozofi Cemiyeti'ni kurdu. Kitapta, Lemuryalıların kıt akıllı oldukları belirtiliyordu. Ama, irade gücü sayesinde ağır yükleri kaldırabilecek özelliklere sahiptiler Yumurtlayarak üredikleri çift cinsiyetlilik dönemlerinde tek gözleri vardı. Seksi keşfettikten sonra görünüşleri değişti, gelişme gösterdi.



LEMURYA VE SCİENTOLOJİSM

Scientolojism bilindiği gibi uzaylı merkezli bir dindir….tanrıların bir nevi uzaylı oldukları ve dünyadaki yaşamı uzaylıların başlattığı…ilk insanı ve ilk insan medeniyetini uzaylıların meydana getirerek bir süre destek verdikleri gelişip evrilmelerine yardım ettikleri gibi iddialardan ibaret ,hiçbir sağlam ve mantıklı kanıta dayanmayan sapkın scientolojism dininin ortaya çıkmasının altında da yine sözde dünyanın ve insanlığın bilinmeyen tarihi adı altında lemurya,mu ve Atlantis saçmaları yer alır….öyle ki bu dine inanan sapkınlar Atlantis ve lemurya olgularına da körükörüne inanmaktadırlar….ayinlerinde de tamamen lemurya medeniyetindeki ahlaksızlık ve sapkınlık sözde ‘’özgürlük’’ olarak ortaya konur….



CTHULHU MİTOSU VE NECRONOMİCON İLE PROVOKE EDİLEN ŞEYTANİ LEMURYA İNANCI

Yazdığı Cthulhu fantezisi ile ünlü olan bilimkurgu-korku romanı yazarı H.P. Lovecraft ın hayaldünyası birçok akımı etkiledi…bunun en kaçınılmaz olanı yukarıda da değindiğimiz iddialar ile ilgili olmuştur…keza yazarın yaşadığı ve eserlerini ortaya koyduğu zaman dilimi ,evrim saçmasının dünyaya hakim kılınmaya çalışıldığı ve diğer bir taraftan gizemci karabüyücü teozofist bir akımın yükselmeye başladığı bir zamana denk gelir….

H.P Lovecraft ın yaşamı, babasının aniden çıldırıp ölmesinin etkisi altında kalan ve psikolojik olarak yıkım ve çöküşlere sahne olmuştu…bu onun içine kapalı ve karamsar olmasının yanı sıra mitolojik gotik ve karabüyü olguları ve parapsikolojiye ilgi duymasına neden oldu….bu araştırmaların etkisiyle de çocukluğundan beri uğraştığı yazarlığını birleştirerek fantastik eserler ortaya koydu….bunun sonucunda oluşan cthulhu mitosu ve burada adı geçen ölüler kitabı necronomicon ortaya çıktı…



Aslında lovecraftın hayal dünyası ile yaşadığı zamanda ortaya atılan okültist ve materyalist olgular karşılıklı etkileşim içinde olmuşlardır….birbirlerinden etkilenip yine birbirlerini etkilemiş ve birbirlerini tamamlamışlardır….ama sonuçta sadece karanlığı ve şeytanı yüceltmeye çalışmaktan ileri gitmemişlerdir…



İşte bir hayal ürünü olan necronomicon adlı kitap içinde barındırdığı platonist-faşist ve evrimci düşüncelerin yanı sıra uzaylı mitosu ve ilk insan ırkının oluşturduğu bilinmeyen medeniyetler ile bu medeniyetlerin sahip olduğu karanlık ve doğaüstü güçlerin kaynağı olan büyü ve ayinler ile bir anda evrimcilerin sevdiği scientolojistlerin ise varlığına inandığı ve propagandası yapılarak sanki gerçekmiş ve bir zamanlar var olmuş gibi lanse edilmiştir….öyle bir propaganda çalışması yapılmıştır ki bu kitabın sadece bir yazarın hayal ürünü olduğu unutturulmuş ve cahil insanlar kandırılarak varlığına inanan manyaklar türemiştir….bazı araştırmacılar tarafından eski kütüphanelerde antik kitaplıklarda araştırmalar yapılmış fakat izine rastlanmamıştır.

Buna karşılık necronomicon un popüler olması, gerçek olabileceği inancı ,içinde gizli bilgelik ve arzulara ulaşmanın anahtarı olan büyülerin bulunduğu inancı ile birçok manyak olmayan bu kitabın peşine düşerken aynı zamanda uydurma çeviriler ve kopyalar ortaya atılarak birçok necronomicon meydana getirilmiş bunların bazıları da bazı müze ve kütüphane depolarına kaldırılmıştır….üzerlerinde yapılan çalışma ve araştırmalarda ise hiçbir kutsal bilgi ve arzuya ulaşılan bir yol bulunamamıştır….şimdi bu necronomicon kitabına ait olduğuna inanılan çevirilerden birinin içeriğine bakarsak:




‘’Necronomicon, orjinal adıyla Al-Azif, “Yüce Eskiler”i  çağırmak ve onlardan yardım dilenmek için kullanılan cehennemi bir kitaptır. Sadece bununla sınırlı değil elbette, fakat içeriğinin tamamı kötücül varlıklara yönelik. Pasifik’teki R’lyeh’te (August Derleth’in verdiği bilgilere göre) düş gören Cthulhu’yu sonsuz uykusundan uyandırmak için gerekli ritüeller Necronomicon’da yer alır.Yüce Eskiler’in yeryüzünü ele geçirmesi yakındır, o zaman ki yıldızlar uygun konuma geldiğinde, tüm insanlar Yüce Eskiler gibi özgür ve vahşi, ahlaki kurallardan arınmış, hayvani arzularla parçalayıp neşe içinde haykıran varlıklar olacaklardır.
I’a Cthulhu! I’a Yog-Sothoth! I’a, I’a!’’

‘’Bu kitapla çağrılmış güçleri geri gönderebilecek hiçbir etkili defetme yöntemi yoktur!’’

‘’Bu kitabı okuyanların metinlerde geçen güçler (kocamışlar,old ones,yüce eskiler) tarafından gözlendiğinden haberdar olması gerekir!’’



İnsan ırkı, dünyadan önce başka bir yerde idi.Buna başka kürelerden
gelme deniyor. Neo-Platonist inançlara göre anlatılan dünya benzeri
yıldızlarda kendilerine özgü yaşam formları bulunmaktadır.Bu yaşam
biçimleri kozmik hiyerarşinin evrim çizgisiyle belirlenir.
Özel zamanların belirlenmesiyle ve özel semboller kullanılarak,
eskilerle ilişki kurulabilir ve onlardan istenilen kozmik bilgiler
alınabilir, o zaman geçmişe ve geleceğe hakim olmak mümkündür ama bu
tehlikeli bir yoldur çünkü insan taşıyabileceği bilgiyi edinebilmeli
ve bunun farkında olmalıdır.Ve halk bunları bilmemelidir.




Atlantis kıtası bilinç seviyeleri yüksek enerji bükücü bir insan soyu (veya uzaylılarca) kurulmuş. Yüce eskiler denilen bu varlıklar ilimde çok ileriymişler ve dünyanın geri kalanı ilkel kabilelerden oluşuyormuş. Bu çok güçlü ve tanrısal özelliklere sahip (!) üstün varlıklar Dünyanın bir tufanla yerle bir olacağını ve Atlantis kıtasının sulara gömüleceğini öngörünce(!), sadece birkaç adamlarını deniz yoluyla diğer kıtalara gönderiyorlar. Kendileri dünyayı terk ediyor(kaçıyorlar). Her kıtaya gönderilen üstün insanlar, diğer ilkel ırkları eğitiyorlar; ateşi, metali ve ziraati öğretiyorlar. İşte bu öğretmen adamların biriside Hermes, Bilimin atası olarak görülüyor. Hatta o kadar ki Yunan mitolojisinde ona atıfla bir tanrı yaratılıyor: Hermes. 

Tarihi bir kişilik olması işi daha da garipleştiriyor. Çünkü adamın bazı eserlerinden bahsediliyor. Ortaçağda bile bazı bilim adamları İskenderiye kütüphanesinden buldukları Hermetik eserlerle simyayı öğrendiklerini kaydediyorlar. İşte necronomicon un buna hizmet eden ana kitap olabileceği düşüncesi ile fantastik iddialar ortaya atıldı….hermesin bilgisi simyayı ortaya koyuyordu ama asıl güce ve arzuya ulaşabilecek bilgelikten yoksun ve eksik kalıyordu…



İşte bu eksik bilgeliği tamamlayan daha kapsamlı ve insanı üstün insan yapabilecek güçleri veren yüce eskilere ait bir kitabın var olması gerektiği inancı necronomicon düşüncesini bir anda farklı noktalara getirdi…bunun nedeni necronomiconun işte bu kayıp kitap olabileceği düşüncesiydi… 

Ama Lovecraft öncesinde necronomiconla ilgili bir en ufak bir kayıt yok.lovecraft ın hayal ürünü bu kitabı aslında scientolojistlerin ve evrimci okultistlerin bir yerlerde olması gerektiğine inandıkları bir kaynağın karşılığıydı….yine bu kitapta insanlığın bilinmeyen tarihi kayıp medeniyet lemurya ve Atlantis inancı neticesindeki evrimi tetikleyici üstün ve yarı uzaylı insan ırkı ve medeniyeti inancının bir karşılığıydı…ama ne böyle bir kitap nede böyle bir medeniyet hiçbizaman olmadı….ama karanlığı ve kötülük tohumları bazı sözde sosyal ve bilimsel çevrelerce insanlığın köküne ekilmeye çalışıldı….



LEMURYA DELİSAÇMASI MEDENİYETİNİN OLUŞUMU

Hiçbir şekilde akla mantığa ve kanıta dayanmayan evrimci ve scientolojistlerin ancak hayallerle ve yalanlarla uydurup egolarını tatmin ederek mest oldukları lemurya deli saçması medeniyetinin oluşumu… tam bir uzaylı fantazisi,evrim yalanı ve çarpıtılmış gerçek bilimsel-dinsel verilerin karıştırılmasıyla yapılmış tatsız bir çorbayı andırır… özellikle lemuryanın oluşumunun akıl dışı hikayesi ruhsal ve zihinsel anlamda çökmüş bu zihniyetin çelişkili ve  hastalıklı durumunu açıkça ortaya koyar:



Milyonlarca yıl önce dünyamız asli Güneş Sistemi içinde dönerken, beyin güçleri tümüyle gelişmiş ilk insanlar zihinlerini Evren’de mevcut engin psişik enerjiye göre ayarlıyorlardı. Bu varlıklar, üstün yetenekli, hassas gruplarca toplanan psişik güç ışınlarını düşünce- biçimleri yaratmak üzere yönlendirebilirler, bu biçimleri maddeye dönüştürebilirler ya da, tersine, maddeyi saf düşünceye indirgeyebilirlerdi. Dünya üzerindeki İlk Irk’ın Ethereanlar, Güneşten gelen ve tek cinsiyetli Androjen türler olduğunu belirtir. İkinci Irk, Jüpiter’den gelen bilinçsiz canavarlardı. Üçüncü Irk, Lemuryalılar, Venüs ve Marstan gelen Sürgün Meleklerdi. Bunlar çağlar sonra erkek ve dişi olarak ikiye ayrılan Androjen türlerdi. Dördüncü Irk, Atlantisliler, Ay ve Satürn’den inmişler, şimdiki Beşinci Irk da Merkür’den gelmiştir.

Dünyada yaşanan savaşta(sürüngenimsi ve dinozorumsu ittifak ile memeli ırkla) insan topluluğu Lemurya kıtası denen yerde merkezlenmeye karar verdiler. Sonraki 850.000 yıl boyunca Lemuryalılar,şimdi Pasifik Okyanusu’nun bulunduğu yerde bulunan ana kıtadan tüm gezegene yayıldılar. Onlar bir dizi yavru imparatorluk oluşturdular.Bu yavru imparatorlukların en önemlisi,Atlantik Okyanusu’nun ortasında bulunan kocaman bir ada olan Atlantis idi. Diğerleri ise;bugün Çin ve Tibet denilen bölgede kurulan Yü İmparatorluğu idi.


Dünya'nin unutulmus tarihinin önemli bir bölümünde, Dünya üzerindeki hakimiyet dinozorumsu ve sürüngenimsi ırkın memeli ırkla kıyasıya mücadelesi hakimdi…Churchward’a göre Mu kıtasının altında kalbur şeklindeki granit bloklara volkanik gazlar dolmuş, basıncın artmasıyla meydana gelen patlama koca kıtayı sulara gömmüştür. Churchward  Mu’nun yaklaşık 12 bin yıl evvel sulara gömüldüğünü ileri sürmektedir.

Yılanlar ırkından olan Nagaların üstün bilgelikleri eski Hint kaynaklarında anlatılmıştır. Son derece güzel insanlar olan Nagalar kıymetli taşların aydınlattığı yer altı kentlerinde yaşarlar. Başkentleri Bhogawati’dir. Dışarı çıktıklarında havada uçabilirler. İnsan ırkından sadece kral, kraliçe ve ermişlerle evlenirler. Spiritüel olmayan insanlarla ilişki kurmak istemezler. Krişna’nın müridi Arjuna’nın ve Mahayana’nın kurucusu Nagarjuna’nın Nagaların yer altı kentini ziyaret ettikleri söylenir.  Bu ırklar bugünkü Dünya insanlarıyla kıyaslanacak olurlarsa üstün bir zekaya sahiptiler. Ama kötü bir yanlari vardı, kendileri dışındaki fiziksel varlıklara yaşam hakkı tanımıyorlardı. Bu nedenle, 900 bin yıl kadar önce, o dönemlerde karada yasayan, memeli deniz öncelleri dediğimiz varlıiklarin ( yunuslar ve balinalar) ve Dünya spiritüel hiyerarşisi'nin de desteği ile dünya'dan yok edildiler ve bu yok edilişten bir süre sonra Dünya'da insan ırki var olmaya başladı.





LEMURYA MASALI ,EVRİMCİ VE SCİENTOLOJİST SAPKINLARIN BİLİMSEL GERÇEKLERİ VE DİNLERİ ALET EDEREK ŞEYTANA HİZMET ETTİKLERİ KOCA BİR YALANDIR…İŞTE İNSANLIĞIN VE DÜNYANIN BİLİNMEYEN TARİHİ MASALI


Milyonlarca yıl önce dünya gaz bulutuyken soğuyup katılaşmaya başladı….katılaştıktan sonra yerküreye göktaşları çarptı ve kraterler açtı..bu meteorlar eriyip suya dönüştü..bu suda buhar olup nasıl olduysa atmosferi ve katmanları oluşturdu….ilk canlılarda bu kraterlerde oluştu….nasıl olduğu belli olmayan bi biçimde oluşan protein ve aminoasitler yine nasıl olduğu belli olmayan bi biçimde birleşip tek hücreli ilk canlıları meydana getirdi…bu canlılar metan ve sudan karbondioksiti alıp oksijeni sentezledi…(bunu ortaya koyan evrimci miller deneyi çürütülmüştür)



Hehehe..dünyanın bu denli gelişim göstermesi bazı galaksilerdeki sömürgeci uzaylı medeniyetlerin dikkatini çekti…Orion ve pleiades takım yıldızlarında ki sürüngenimsi ve memelimsi yaratıklar dünyayı elde edebilmek için savaştı ve milyonlarca yıl süren savaş sonunda sürüngenimsi orionlular zaferi kazandı…ana uzay üsleri ve savaş gemilerini de mars ve jupiter arasında park ederek dünyaya ışınlandılar….



Yenilen pleiadesliler siriuslulardan yardım istediler ve yüce  uzay konseyini kurup Orion sürüngenlerine saldırıp dünyadan temizlediler…ayrıca orionluların park ettikleri uzay gemilerini parçaladılar …bu saldırı sonucu gemi parçaları ve bazı astroidler dünyaya düşüp bu kezde dinozorları ortadan kaldırdı..hehehe…



Orionlu kertenkele yaratıkların çoğu dünyadan kaçtı…kalanların çoğuda yer altına ve sulara saklandı…yerçekimi(!) etkisiyle bazıları dahada büyüdü…suda kalanlar timsah karada saklananlar komodo ejderine evrildi…heheeh..deliklere sığmadıkları için düşmanından kaçamayan bazı dev kertenkeleler ise nasıl olup başarabildilerse kollarını ve bacaklarını artık istemeyip sırf deliğe girebilmek için bu uzuvlarından kurtularak yılana evrildi

Orionluların kovulmasıyla pileiadesliler dünyaya yerleşti…ancak halen dünyada az sayıda bulunan orionlu kertenkelelerin kendilerindan daha zeki ve güçlü oldukları için korku içindeydiler…bu yüzden sirius ve vega uzaylılarından yardım istediler ve ittifak kurdular…bu ittifaka ‘’galaktik federasyon’’ (vay anasını) adını verip satürnün halkaları üzerinde meclis merkezi kuruldu…idaresi yine yüce konseye verildi…



Dünya nın korunmaya ihtiyacı vardı…bu işte vega takım yıldızında yaşayan primat adı verilen (beyinsiz maymunlar) a kaldı….ulu yüce büyük uzaylı konsey ,günlerce galaktik zaman boyunca tartışıp bu çok önemli aşmış kararıyla bu ilkel primatların dünyaya getirilmesini istediler…bu maymunlar hem suda hemde karada yaşıyordu…Abaza pleiadesliler bu mükemmel güzellikteki primatlara aşık oldular ve onlara kendi biyolojik tohumlarını ektiler…böylece neandertaller,maymun-orangutan yada şempanzeler ve günümüz insanının atalarını ortaya çıkardılar (benim atamı değil,evrimcilerin ve scientolojistlerin atalarını oluşturdular…)



Milyon yıllık evrim süresi sonunda 12 insan-maymun karışımından sadece homosapiens bugüne ulaştı…diğerleri yok oldu..bazılarıda suda yaşamaya adapte olarak (ne kadar basit bu iş sadece ‘’adapte’’ kelimesiyle açıklanabiliyor pes)
Bugünkü yunus ve balinaların atalarını oluşturdu..hehehe ..böylece yunuslar dünyanın sudaki,insanlarsa karadaki koruyucuları oldu…hehehe…



Pleiadesliler tarafından ‘’Yıldız tohumu’’ (hehehe) ekilen primatlar aşka ve gaza gelerek (çünkü başka bir bilimsel açıklaması yok) önce 2 ayak üstünde ve dik durmaya başladı….sonrada ilginç bir biçimde akıllarını kullanmayı öğrendiler…son bir ıkınmayla kılları döküldü kol ve bacak kasları şekilli bir hal aldı…bunca doğaüstü ve şaşılacak olay yüzmilyonlarca yıllık bilinmeyen dünya tarihi dikkate alınırsa çok kısa bir sürede oldu…




o zamanki beyinsiz primatlar kısa sürede ‘’adam’’ olurken nedense günümüz gelişmiş insanı arabasının beygir gücüyle uğraşmaktadır…halbuki iki ıkınmayla kanat çıkartıp evrilerek tüm bu trafik keşmekeşliğinden kurtulmayı bir türlü akıl edememektedir.…günümüz insanı homo primattan bile daha beceriksizdir anlayacağınız hehehe…ayrıca evrilip ‘’adam’’ olan primatlar farkındalıkta (evrimcilerde olmayan bir özellik) geliştirip birlikte yaşamayı öğrenmiş ve koloniler kurmuşlardı…



Dünyada ise ne yazıktır ki tek bir kara parçası mevcuttur…buna lemurya deniliyordu (lemurya kelimesinin nerden geldiğini yazımızın başında açıklamıştık) ..lemuryalılar memeli ve kertenkele yiyorlar ve bilinç düzeylerini hızla yükseltiyorlardı…bu bilinç artışına dayanamayan yerkabuğu titredi ((hehehe) depremler oldu ve bu nedenle,evet bu çok mantıklı ve bilimsel nedenle depremler oldu ve tek olan kara parçası 3 e ayrıldı…Atlantis,lemurya ve mu …



İçlerinden Atlantisliler kendilerini diğerlerinden üstün görüp lemuryaya göz dikti..bunun için düşman orionlularla işbirliği yaptılar…orionlular ışın gönderip dünyanın 2 ayından birini parçalayıp, bu parçalara ceza sahası dışından falso vererek lemuryalıların kıtasının üstüne düşürttüler..ve lemurya sulara gömüldü…

Mu’lular buna kızıp Atlantislilerle savaştı..orionlu uzaylıların  desteğiyle Atlantisliler mu lularıda dağıtıp çoğunu yok ettiler…hayata kalan bazıları ise sirius gezegenine kaçtı bazılarıda yeraltına kaçıp yer altı medeniyeti agarthayı kurdular…



Uğraşacak rakibi kalmayan Atlantisliler kendierini bilime verdiler….ve bundan yüzmilyonlarca yıl boyunca beceriksizlikleriyle tüm insanlığı kötü yönde etkileyen mutasyon (yıkım-hastalık) meydana getirdiler...insanlarda yaptıkları bu yıkım neticesinde insanlar telepati,telekinezi,levitasyon,geleceği bilme,cisimlerin arkasını görme,havaya yükselip durma ve kornerden ortalanan topa zamanında rovaşata atıp gol yapabilme gibi özelliklerini zamanla kaybettiler….yani duru işitme,duru görü ve rovaşata yeteneklerini yitirdiler…(bak bu mantıklı biraz..artık rovaşata golleri pek göremiyoruz)

Atlantisliler,evrimciler gibi saçma salak deneyler yapıp insan köküne kibrit suyu çakıp barış içinde mutlu mutlu yaşarken bir anda o yerin dibine saklanmış mu kalıntıları ortaya çıkıp Atlantislilere saldırdı….işin içine orionlu ve siriuslu uzaylılarda taraf olarak karışınca savaş büyüdü…savaşın ateşinden atmosferdeki buzlar eridi ve dünyaya yoğun bir su akışı başladı…birçok kara parçası ve Atlantis su altında kaldı…bilinmeyen tarihte bu olaya ‘’nuh tufanı’’ denir



Siriuslu uzaylılar dünyada yaşam sürsün diye her canlıdan bir çifti gemilerine ışınladılar…(vay yavşaklar benim bildiğim nuh tufanı çok farklı…ulan dini bile saçmalıklarına alet etmişler) sular her nedense çekildikten sonra insanlar Mezopotamya denilen yere yerleştiler…bundan sonrada siriuslu uzaylılar ‘’beyinsiz’’ insanlara tarım,hayvancılık,konuşma,yazma,okuma,mimarlık,mühendislik..vb. öğretip onları müsbet ilimler seviyesine ulaştırmaya çabaladı…bunun dışında tarot fal,büyü..vb. öğreterekte ökültist gizemci gotik şahsiyetleri de bu olgunun içine dahil ediyorlardı bilmeden..heheheheheh..özellikle siriuslunun teki bu işle bayağı bir ilgileniyordu..bu siriuslu uzaylının adı mısır hiyerogliflerinde ‘’tanrı’’ olarak kabul edilen Ra idi…


Bu sırada ulu uzaylı konseyince yasaklanmasına rağmen görevi öğretmek olan ve adları sözde ‘’tanrı’’ olarak bile yazıtlarda işlenmiş olan bazı Abaza siriuslular insan ırkının ırzına göz dikince…‘’günah tohumları’’ dünyaya geldiler…
Bu yeni p.ç ırk 3-4 m. Boyunda devlerdi ve siriuslu uzaylı gayrimesşru tanrı babalarından öğrendikleri bilinmemesi gereken bilgiler ve insanüstü güçlerle diğer  insan ırkına hergün zulmettiler…bu durum hehehe ‘’galaktik uzaylı federasyonu’’nca değerlendirildi ve bu devlerin kalemleri kırıldı…pleiadesler ve siriusluların ittifak kuvvetlerince bu gayrimeşru p.ç devler  yer altında şambala denilen karanlık  medeniyetlere gömüldüler…




Bundan sonra uzaylı yöneticiler insanoğluyla uğraşmayı bıraktı..o kadar usanmışlardıki insandan sonraki bilinen tarihte meydana gelen onca dünya savaşı ,yıkım,katliam,doğal afet ve kirlenmeler,haksızlıklara rağmen o çok sevgi duyup özel bi ‘’cinsel’’ ilgi duydukları insanoğlunu terk edip bir daha görünmemek üzere defolup gitmişlerdir…kimi insan evlatları tarafından havaya frizbi atıp resmini çekerek yada pencereden ip bağlayıp tabak sarkıtarak yada pc teknolojinin gelişmesiyle bu uzaylı destekçilerimiz canlandırılmaya çalışılsada bu uzaylılar çoktan öğretmenlik adı altında ‘’cinsel istismara’’ uğratabilecekleri geri kalmış bi varlık toplumu bulmuşlar ve insanlığı unutmuşlardı bile….

LEMURYANIN YOK OLUŞU

Yukarıdaki lemuryanın sular altında yok oluşu yanısıra ortaya konmak istenen ego üstünlüğünün insanlığın sonunu hazırlaması mantığı altındaki karanlık düşünce önemlidir…burada evrimci ve scientoloistlerce ego dan kasıt edilip hedeflenen ahlaksızlık,serbest yaşam,evrim ve materyalizmdir…



Evrimci, bulunan her bilimsel gerçeği çarpıtıp kendi çarpık ve çelişkili ideolojisine uydurur…kutsal kitaplarda Allah tarafından Allah a asilikleri sapkınlıkları ve şımarıklıkları nedeniyle
Kendilerine verilen zenginlik ve nimetlere şükretmeyip kibirlenen eski medeniyetlerden bahsedilir…
İlk insanın günümüz insanından zeka ve görünüş olarak bi farkı yoktu…hatta kutsal kitaplarda eski insanların günümüz insanından daha bol nimetler zenginlik ve imkan içinde yaşadıkları anlatılmıştır….işte lemurya adı verilmiş yada mu Atlantis diye günümüz manyakları tarafından ortaya konmuş bu medeniyetlerin varlığı söz konusu olsa bile Allah ın bolca nimetlerle ödüllendirdiği fakat bu medeniyetlerin asıl yaratıcıyı unutup nankörlük ve sapıklığa dalmalarıyla seller,yanan taşlar (meteor),depremler ile helak edilip yeryüzünden kaldırıldıklarını ve yine Allah tarafından yerlerine geçirilen şükredici kullarıyla dünyanın yeniden insanların hizmetine sunulduğunu biliyoruz…



SONUÇ

Gerçeğin,Mu,Atlantis,lemurya,gondwana..vb.  kadim uygarlıklar adı altında dünyanın ve insanlığın bilinmeyen tarihi saçmalığının uzaylı ve evrim gibi delisaçmalarıyla asla bir alakası yoktur…. bunlar evrimci yalancıların,bir türlü kanıtlanamayan evrim saçmalığını sürekli gündemde tutabilmek ve  materyalist dünya görüşlerini hakim kılabilmek, şeytana hizmet etmek için bulunan ve bilinen bilimsel ve dinsel gerçekleri ve kanıtları bile kendi aşağılık teorllerine ve uydurma sapkın şeytani dinlerine alet etme çabasından ileri gitmez…bu yazıyı baştan sona okuduğunuzda bu dediğimin ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz…benim bu yazıda yazdıklarımdır ki, bu evrim ve scientoljizm adı altında kayıp medeniyetler saçması konusunda çok az bi bölümünü kapsar bilgilerdir…geniş bi araştırma yapıldığında daha ne çılgın ve sapkın beyinlerden çıkmış nice akıldışı teoriler,uydurma iddialar,yalanlar ve mantıkdışı saçmalıklarla karşılaşılmaktadır….



GERÇEK

Peki tarihte adları lemurya Atlantis mu olmasa bile bu tip üstün güçlere ve medeniyetlere sahip toplumlar yok muydu?…bulunan bazı yazıtlar ve yapılardaki çizimler neleri açıklıyor?..evrimciler tarafından çarpıtılan insanın bilinmeyen gizemli tarihinin gerçek hikayesi ne?….




Öncelikle evrimciler günümüz uzay ve bilgisayar çağında bile evrimin kanıtlanamıyor olması,insanlığın büyük bi çoğunluğu tarafından itibar görmemesi ve tanrı-din olgusunun günümüzde ve gelecektete sapasağlam ayakta duracak gibi görünmesi gerçeği karşısında her dinsel ve bilimsel olgu bilgi ve kanıtı saçma sapan delisaçması iddialarla saptırarak evrim uğruna kıvranmaktadırlar….bugün lemurya ve mu kıtası araştırıldığında evrimci ve scientolojistler tarafından çarpıtılmış kaynaklara  çokça karşılaşılır…
Bunun nedenide bu eski medeniyetler olgusunun evrimciler tarafından ilk kez saptırılıp yorumlanmasıdır… bu yanlış yorumlarınında bu konuyla ilgili her soru işaretinde ve ortada bir soru işareti yokkende sırf çıkarları uğruna kıvranmaları neticesinde sık sık konu edilerek gündemde tutulmasıdır…

PEKİ ASLINDA İNSANLIĞIN VE DÜNYANIN BİLİNMEYEN TARİHİ NEYDİ?…İNSAN ÖNCESİ DÜNYA NASILDI?……

İlk insanların zeka ve görünüşleri, yetenekleri açısından günümüz insanından hiçbir farkı yoktu….fakat dinsel kaynaklardan öğrendiğimize göre ilk insan yaratılmadan önce dümya üzerinde yaşam ve medeniyet vardı….yaşam olarak o zamana ait kompleks hayvanlar yanı sıra cin medeniyetleri insan öncesi dünyaya hakimdi….


Hayvanlar olarak o zaman deniz,kara ve havada yaşamış yaşadığımız boyuta ait canlılar vardı..bunlar hiçbir zaman ne evrimin tetikleyicisi nede halkası oldular….kiminin soyu tükenirken kimide zamanımıza dek gelebildi değişmeden….kimiside bu uzun zaman aralığında sonradan bir anda ortaya çıkıp günmüze dek geldi..kimide bu uzun zaman dilimi içinde sonradan ortaya çıkıp önceden yok oldu…ama hiçbiri evrimsel bi mekanizmayla olmadı….yaratılış ve yok oluş kesin bir çizgide olmuştur….




Dünya üzerinde ise cin medeniyeti son zamanlarını yaşamaktaydı…bu nedenle çok üstün bir teknoloji ve medeniyet seviyesine ulaşmışlardı..öyle ki kutsal kaynaklarda anlatıldığı gibi göğün (evrenin)  en yüksek yerlerine kadar çıkıp meleklerle ulaşabilmek ve bilinebilecek ve yapılabilecek her şeyi başarıp gözlerini bilinemeyecek ve yapılamayacak şeylere diktikleri anlatılır….sapan,yaratıcıyı unutan ve haddini aşan cinler iblis adı verilen Allah ın sevdiği fakat insanın yaratılmasıyla sapkınlığa uğrayacak olan şeytanın komutasındaki melekler ordusuyla büyük bir yenilgiye ve yıkıma uğratıldılar..medeniyetleri mahvedildi…güçleri ve bilgileri alındı….nimetleri kısıldı..zayıf ve fakir bir duruma düşürüldüler….





KÜNYE
Tür;Araştırma,teori
İçerik;bilim,tarih,gizem,tanıtım
Kaynak;genel
Dönem;Mart 2013
Güncelleme; Yok

Sonsuza Dek!



Kaybetmiştir sanki ruhunu,hiçbirşeyi umursamaz…
O karanlıktan gelendir...
Yemez,Uyumaz ve asla unutmaz...
O lanet ve ölüm getirendir...
İntikamını alana dek asla durmaz...
O ölümsüz aşkını ruhunda ve bedeninde taşıyacak...
Daima ... Sonsuza dek...





KÜNYE
Tür;Sanat,Siir,deneme
İcerik;Siir,Nergis
Kaynak;Narkissos (siirlerim)
Dönem;Eylül 1998