LEMURYA ŞEYTAN UYGARLIĞI
Bu yazımda karanlığın ve
karanlığa köle olmuş beyinlerin aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan
inançları ve iddialarına kısmen değineceğim….evrimin anlayamadığı insanın
kökeni ve ilk uygarlığına dair akıl ve bilim dışı iddialara nasıl bel bağlayabilir hale
gelebildiğini…faşizmin kökeninin başladığı düşünce yapısı ve bunun evrimin
desteğiyle nasıl bir din haline bile gelerek karanlığın ve pisliğin tüm
insanlığa empoze edilmeye çalışıldığı tamamen ‘’gerçeklere’’ bağlı kalınarak
anlatılacaktır…
LEMURYA FANTAZİSİ
Lemurya sözcüğü bir hayalin
ürünüydü…lemurya kelimesi lemur adı verilen primatlardan esinlenir…19.yüzyıl doğa
bilginleri tarafından ortaya atılan bazı tezlere göre;
Doğa bilginleri, Hint
Okyanusu çevresindeki ülkelerde, lemur adlı bir maymun türü keşfetmişlerdi.
Ama ortada açıklanamayan bir durum vardı. Bu ülkeler birbirlerinden binlerce
kilometre uzaktaydılar. Üstelik, Madagaskar'la Hindistan arasında olduğu gibi,
ülkeler arasında uçsuz bucaksız bir okyanus uzanıyordu. Bu kadar küçük bir
hayvanın okyanusu yüzerek aşması mümkün olamayacağına göre geriye tek olasılık
kalıyordu: Bir zamanlar lemur maymunları, bugün yaşadığı ülkeleri kapsayacak
genişlikte bir kıta üzerinde yaşamış olmalıydı.
işte bu sırada, Alman
evrimci doğabilimcisi Ernst Heinrich Haeckel (bu ismi aklınızda tutun), ilginç
bir fikir ortaya attı: Lemur maymunlarının anayurdu, bu bölgede eskiden var
olan bir kıtaydı. Ama bu kıtanın bir kısmı batınca maymunlar bugün üzerinde
yaşadıkları ülkelere dağılmışlardı. Haeckel, kayıp kıtaya maymunların adından
esinlenerek ‘’Lemurya’’ adını verdi. Lemur maymunu daha sonraları bu konuyla
ilgili birçok fantazinin de başrol oyuncusu olacaktır…Aynı zamanda Haeckel
,buranın sadece akıl yürüterek hiçbir sabit veriye dayanmadan "uygarlığın
beşiği" olduğuna ilişkin ilk fikirleri ortaya attı. Haeckel şöyle yazıyordu:
"Bazı şartların varlığı
(özellikle ardarda gelen bazı tarihi olgular), eskiden Hint Okyanusu'nda
bulunan ve daha sonra batan bir kıtanın, insanoğlunun anayurdu olduğunu
düşündürüyor. Kıta, Asya'nın güneyinden (belki de Asya'nın devamı olarak)
doğuda Hindiçin ve Sumatra adalarına, batıda Madagaskar ve güneydoğu Afrika
kıyılarına kadar uzanıyordu.
Daha önce de belirttiğimiz
üzere; hayvanların ve bitkilerin dağılımı gibi bazı olguları göz önünde
tutarsak, büyük bir olasılıkla çok eskiden Güney Hindistan gibi bir kıtanın
var olduğunu söyleyebiliriz... Eğer Lemuryayı insanoğlunun anayurdu olarak
kabul edersek, insan ırklarının göçler yoluyla coğrafi dağılımını da
rahatlıkla açıklayabiliriz."
Gazeteciler ve medyumlar
ilgileniyordu Ama zaman geçtikçe yeni teoriler ortaya atıldı. Lemur
maymunlarının dağılımı ve insanoğlunun kökeni üzerine daha inandırıcı fikirler
ileri sürüldü. Böylece, Heackel'in düşünceleriyle birlikte kayıp kıta Lemurya
da bir kenara atıldı. işte bu sırada birtakım gizemciler ve medyumlar
"kayıp kıta" fikrine dört elle sarıldılar. Aynı şey, daha önce
Atlantis ve Mu kıtalarıyla ilgili tartışmalar sırasında da görülmüştü.Bunun
scientolojizm dinin temelini oluşturması ve evrimin işin içine
sokulmasıyla yeniden ve sık sık gündeme
çıkarılmaya başlandı…
İlk insan uygarlığı
önemlidir….kıtaların coğrafi durumunun çok eski zamanlardan beri aynı kalmadığı
doğru olabilir… bu 19. yüzyıldaki coğrafi ve arkeolojik araştırma ve
buluntulara göre kısmen doğru kabul edilebilir…ama özellikle 1850 darwin in
türler’in kökeni teorisi ile dünya gündemi ve bilim dünyası bir kaynama
noktasına ermişti…ve çok sert tartışmaların yaşandığı bir dönem başladı….bu
tartışmalar konumuzun dışında olduğu için bir yana ..fakat,bu coğrafi değişme o
zamanki darwinizmin ilkeleine hizmet etmesi adına bazı çevreler tarafından
farklı yorumlandı ve ortaya bilimkurgu filmlerini aratmayacak sözde
‘’bilimsel’’ sayılan ama akıl ve mantığa sığmayacak bir uygarlık ve devir
kurgulanmış,aşağıdada kısmen değineceğimiz ‘’barbar conan’’ çizgiromanlarını
andıran insanüstü yaratıklar olgular güçler ve medeniyetlerin ortaya atıldığı
bir deli saçmasına dönüşecektir….bu deli saçması varlığı hiçbizaman
kanıtlanamamış olan ve olmadığı artık günümüzde ‘’akil kurumlar’’ tarafından
kabul edilen ..ama halen daha bazı çevreler tarafından ilgisiz kanıtlar ortaya
sürülerek bilim dışı çıkarların uğruna varlığının savunulduğu Atlantis mu kıtası,gondwana
ve lemurya medeniyetleri efsanesidir…
LEMURYANIN YAPISI
YÖNETİM BİÇİMİ
"En temel prensip şudur
ki, erkek veya dişi olsun hiçbir kimse lidersiz olmamalıdır. Ve de hiç kimsenin
zihni, bir şeyi kendi inisiyatifi ile yapmasına izin verecek şekilde düşünmeye
alıştırılmamalıdır... En küçük konuda bile liderliğin yönetimi altında
olmalıdır. Örneğin sabah kalkması, hareket etmesi, yıkanması veya yemek yemesi,
sadece eğer bunları yapması emredilmiş ise gerçekleşmelidir. Tek kelimeyle,
ruhunu öyle bir şekilde eğitmelidir ki, asla bağımsız olarak davranmayı hayal
etmemeli ve bunu yapma yeteneğinden de tamamen yoksun hale
gelmelidir."-platon
İşte faşizmin babası
platonunda hayranı olduğu lemurya nın yönetim anlayışı buydu….lemurya da
yönetici konsey çeşitli güçleri olduğu sanılan özel insanlardan oluşurdu..ve
toplumun her ferdinin üzerinde bir göz ve el durumundaydı…lemurya da bu konsey
tüm halkı en ufak hareketlerine dek kontrol eder ve denetlerdi…işte sözde
‘’barış’’ medeniyeti lemurya aslında ‘’özgürlük’’ ve ‘’hür irade’’ kavramının
asla olmadığı kapalı bir toplumdu….
Yine insanlığın bilinmeyen
tarihi olarak adlandırılan bu kayıp kıtaların
sahip olduğu medeniyetler konusunda en fanatik iddialara sahip olan
insanlardan biride faşizmin babası sayılan Platon’ du….Platon mu kıtası ve
lemurya hakkındaki iddialara gözü kapalı inanmış ve bu medeniyetlerin sahip
olduğu söylenen baskıcı yönetim biçimi ve toplum yapısına hayran olmuştu…bu
nedenle lemurya medeniyetini birebir örnek alarak bundan sonraki insanlık için
yeni yönetim biçimini tanımladı..buna göre…
"Platonun Devleti'ndeki
ilginç düzen; aslında tamamen İblis'in kurduğu "komün-Lemurya
sistemini"ni çağrıştırmaktadır. İblis, kendisinin kölesi olmuş
"cin-şeytanlar toplumu"nu böyle bir sistem içinde yönetmektedir. Tek
yasa vardır, oda "Bir'in(İblis'in) emir ve talimatlarına mutlak anlamda
uyum", aksi ise ölüm! Lemurya toplumunun büyüklerden oluşan "Bilgeler
Konseyi" bu yetkilerini, mutlak anlamda bağlı(köle) oldukları İblis adına
kullanırlar. Bunu dışında ne yasa, ne de bir müessese vardır. Ne mülkiyet, ne
aile, ne de düşünme özgürlüğü vardır. Platon felsefesi yakından incelendiğinde;
"Lemuryalı Büyükler"in kendisiyle irtibata geçtiği ve
"ilhamlar" vahyettiği kolayca anlaşılacaktır. Bu felsefenin
"İlluminati"nin de temel felsefesi olduğunu burada hemen ifade
etmeliyiz. "Komünizm"le, aynı felsefe ve özellikle de
"İlluminati" arasındaki karakteristik benzerlikler de
hatırlanmalıdır. Bu düşünceler, ileride "komünal yaşam ütopyası"nın
da ana unsurlarını oluşturacaktır.
Burada gözden kaçırılmaması
gereken önemli nokta; "üstün insan yaratma" çabasının, "Küresel
Efendiler"in, "Yeni Dünya Düzeni" kurma amacına yönelik
olmasıdır. "Platonun Devlet"inde ağızdan kaçan sır:
"Tanrılaşmış
filozofların, android formunda ki köleleşmiş beyinlere sahip
korucuları-askerleri; yarı-insan ya da başka deyişle trans-insana dönüştürme
çabasıdır. Gelin, Platon'un özlemini çektiği "biyofaşist devlet
düzeni"ne daha yakından bakalım. Aşağıdaki alıntılar Platon'un
"Devlet" adlı eserine aittir:
"Askerlerin
ağızlarından 'ben' sözcüğünün çıkmaması için tam bir komünizm uygulaması hakim
olacaktır. Kadınlar herkese aittir, hiçbir kadın, hiçbir erkekle özel yaşam
sürmeyecektir. Yeni doğan çocuklardan sadece fizikleri düzgün ve güçlü olanlar
hayatta bırakılacak ve bunlar doğar doğmaz bir komiteye teslim edilecektir.
Bakıcı kadınlar, doğuştan bir eksikliği olanl çocukları, gözden uzak bir yere
bırakacaklardır."
Mükemmel bir toplum elde
edebilmek için güdümlü evrimi savunan Platon, "mükemmel insan"ın
fiziksel şartlarla elde ediliş formülünü şöyle vermektedir:
"Peki evlenmeler nasıl
yararlı olabilir?.. Bunu söylemeyi sana bırakıyorum Glauckon... çünkü senin
evinde en iyi cinsten av köpekleri ve kuşlar gördüm... (bu hayvanları) üretmek
için iyiye kötüye bakmaz mısın? Yoksa en iyilerini mi çiftleştirirsin...
üretmede bunları göz önünde tutmazsan, kuşların köpeklerin cinsi bir hayli
bozulur değil mi? İnsan cinsi için de durum aynı olduğuna göre, bekçilerimizin
ne kadar üstün bir cins olması gerek... üzerinde anlaştığımız ilkelere göre,
her iki cinsin de (bekçiler sınıfının erkekleriyle kadınlarının) en iyilerinin
en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir. Ayrıca en kötülerinin
değil en iyilerinin çocuklarını büyütmeliyiz ki, sürünün cinsi
bozulmasın..."
Platon'un düşüncelerindeki
üstün soy yetiştirme, üstünlere üreme ayrıcalıkları, zayıfların haklarını
sınırlama hatta onlara yaşama hakkı tanımama ve onları eleme; tam anlamıyla
öjenik evrim mekanizması; üstün insan yaratma gayretlerinden başkası değildir.
Pek çok felsefeciye göre aslında "öjenik felsefe", Platon'un
"Devlet" adlı ünlü eseri kadar eskidir. Ancak"modern öjenik
düşünce", elbette 19. yüzyılda sözde bilimsel bilgi kullanılarak evrim
teorisiyle yeniden mayalanmıştır.
Son birkaç yıldır
"insanın geleceği biyoteknolojik vasıtalarla biçimlendirilebilir mi?"
tartışmasına dahil olan Jürgen Habermas, genetik mühendisliğinin "model
insan" üretme konusunda bakın neler söylüyor:
"Bu alana çok büyük
kaynak aktarılıyor. 10 yıl içinde olmasa bile 50 yıl içinde ‘’istenen modelde
insan üretimi’’olabilir. Belki de devletine itaat eden süper hizmetçiler
yaratılacak. Platon'un ideali 21. yüzyılda gerçekleşebilir. Biyo-faşizm diye
bir kavram var. Biyolojik müdahaleyle faşist devletlerin bile hayal edemediği
bir düzen kurulabilir."
Görüldüğü gibi lemurya
yönetim organizması komün yasalarla desteklenmiş faşist bi
uygulamadır….komunizm ile faşizm in birbirinin zıttı olduğunu sananlar,bu
akımların çıkış noktasında özbeöz kardeş olduklarını bilmemektedirler….komünizm
ve faşizm materyalizmin şeytandan olan öz çocuklarıdır…
AİLE VE SOSYAL YAŞAM
Lemurya toplumunda aile
kavramı söz konusu bile değildi…zaten toplumun en küçük yapı taşı sayılan aile
kurumunun olmadığı lemurya medeniyetinde bir sosyal düzenden de bahsedilemez…
Lemurya sözde ‘’mutlu’’
toplumunda ‘’benim’’ olgusu yoktur…her şey ‘’devletleştirilmiştir.’’ Devlet ise
bilinç seviyeleri bayağı bir yüksek olan enerji bükücü sayılan konsey
üyeleridir…bu insanlar ‘’mal’’ları lemurya insanı arasında paylaştırır ve kimin
ne yapıp nasıl yaşayacağına karar verir…lemurya toplumunda benim aracım,benim
evim, benim karım,benim bahçem..vb. olguları yoktur …gerçi bu anlatılan
masallara göre yıkımında nedenidir…çünkü lemurya halkı ‘’sahip olmak’’
istemiştir….yandaşlarına göre; ‘’ego düşkünlüğünün yıkıcı etkisi’’ nedeniyle bu
yıkım yaşanmıştır…halbuki işin aslı
farklıdır….
Sözde mutlu ve geleceği
parlak bir cennet olan Lemurya da mutluluğun ve geleceğin temeli aile
yoktur….cinsellik serbesttir…evlilik kurumunun içi boşaltılmıştır…sevgi aşk
duyguları boştur….
Serbest ve ‘’özgür’’
cinsellik sonucu doğan bebekler bir meslek dalı olarakta yüce konsey tarafından
bu işle görevlendirilmiş insanların eline bırakılır…bir nevi çiftlik olan bu
yapılanma hitler zamanında üstün ari ırkı meydana getirme amacıyla uygulanmış
bir yöntemdir de aynı zamanda…Hitler de zaten kayıp mu kıtası ve Atlantis
konusuyla bayağı bir ilgilenmiş araştırmalar yapmış ve bu saçmalığa körü körüne
inananlar arasında ilk sırada gelmiştir…hitler in nazi almanyasında da sarışın
mavi gözlü erkek ve kadınlar ilişki yaşar ve doğan bebeklerde yine lemurya
medeniyetinde olduğu gibi anne baba aile kavramının olmadığı bir nevi kreşlerde
ve damızlık insan çiftliklerinde yine bu iş için görevlendirilmiş meslek
erbaplarına bırakılırdı….
Peki hasta yada sakat
doğanlar ne yapılırdı…cevap: öjeni…bu hitlerin nazi almanyasındada uygulanan
bir yöntemdi….ayrıca evrimci materyalist zihniyetin savunduğu bir
olgudur….yukarıda bahsettiğimiz gibi lemurya ya ismini veren ve bu kayıp
uygarlık saçmalığına hayran olan alman evrimci materyalist ve faşist Ernst
Heinrich Haeckel (bu ismi hatırlayın)‘’yaşamın harikaları’’ adlı kitabında
‘’sakat doğan bebeklerin vakit kaybetmeden öldürülmesi gerekir’’ diyor ve
‘’bebeklerin henüz bir bilince sahip olmadıkları için bu cinayet
sayılmamalıdır’’ şeklinde yazan haeckel bu ilhamı varlığına körü körüne inandığı
lemurya şeytan uygarlığından almış, hitler ve nazileride etkileyerek aktion T-4
projesiyle yüzbinlerce sakat insanın kısırlaştırılıp denek olarak
kullanılmasına, katledilmesine ve miktarı bilinmeyen sayıda bebeğinde
öldürülmesine öncülük etmiştir….
yine konuyla ilgili çoğu
kaynaklarda anlatılanlara göre lemurya üstün insanı sürekli genç
kalabilmelerinin yanı sıra kesinlikle her daim güçlü,güzel ve sağlıklıdır,sakat,aksak,hasta,zayıf,zeka
ve beden özürlü insan yoktur…bunun nedeni ise bebeklerin yaşamlarına karar
verenlerdir..eğer bi bebek sakat doğarsa lemuryada öldürülürdü…böylece toplumun
sağlam ve sağlıklı olması hedeflenirdi…yetişkin insanlarda herhangi bir ağır
hastalık ve ağır sakatlanma ise toplumun yükselişinin ve dinamiklerinin aksatılması
nedeniyle ölümle sonuçlandırılırdı…çünkü lemurya toplumu sürekli organize
işlerin yürütüldüğü mekaniksel bir robotlar uygarlığıydı….bozuk olanların
ayrıştırılması da önemsiz ama gerekli bir işti…ve bozulanların yol açacağı
aksamalara konsey asla izin veremezdi…
Lemurya toplumunda giysi ve
giyinme olgusu gereksizdi…ancak insanlar ayinlerde giyinirdi…aslında ’’iblis’’
olan karanlık bir gücün liderliğini yaptığı birçok irili ufaklı tanrıyla temsil
edilen bir tür paganist doğa dinine inanan lemuryalılar bu törenlerde enerji ve
bilinç seviyelerine göre konumunu ortaya koyan giysiler giyerdi…halkın
tamamının katılmasının zorunluluğuna konsey tarafından karar verilmiş olan bu
törenlerde yine doğaya ve tanrılara adaklar sunma ve ayinlerle görevlendirilmiş
meslek erbapları vardı….giyim şekilleri
ise sözde eşitlikçi olan lemurya toplumunda tabakaların olduğunu ortaya
koymaktadır….bu doğaya adaklar ve şükür sunular ayinler aslında lemurya
halkının tektipleştirilmesi ve isteklerin arzuların köreltilip konseyin
yüceltildiği beyin yıkama seanslarından öteye gitmezdi…
Lemurya medeniyeti
saçmalığına inanmış en önemli insanlardan biride teozofi cemiyeti kurucusu
madam Blavatsky di…özellikle Blavatsky sayesinde ökült ve gizemli yapısı ortaya
konmuş ve büyücü ve medyumlarında ilgi kaynağı olmuştur….Madam Blavatsky ile
ortaya konan Lemurya insanının özellikleri bu saçmalığa inanan insanların ruh
ve sinir hastalıkları konusunda ne kadar müzdarip oldukalrınında bir delili
gibidir.Madam Blavatsky sahip olduğu söylenen doğaüstü güçlerinin yardımıyla
Lemurya'nın kaybolan dünyasını ayrıntılarıyla anlatıyor:
"Lemurya'da
yaşayanların bazıları dört kolluydular. Diğerlerinin kafalarının arkasında bir
gözleri vardı. Bu göz sayesinde 'ruhsal görüş gücü' kazanıyorlardı. Konuşmak
için sözcüklere ihtiyaçları yoktu. Çünkü• telepatiyle anlaşabiliyorlardı.
Lemurya’lı lar, mağara ve toprak deliklerde yaşıyorlardı. Kıta, güney
yarıkürenin büyük bir bölümünü kaplıyordu. Himalayalar'ın eteklerinden,
Antarktika 'ya, güney kutup dairesine kadar uzanıyordu. Lemurya, yaklaşık 40
milyon yıl önce yok olmuştu. Üzerinde yaşayanla¬rın bazıları kurtulmuşlardı.
Bugün, Afrika ve Asya' da yaşayan Aboriginler, Papuanlar ve Hottentolar gibi
bazı kabileler, Lemuryalıların torunlarıydı. "
yine bir başka teosofist
Scott Elliot'a göre evrenin gözeticisi Manu, Lemurya'yı üçüncü kök ırkın
gelişeceği yer' olarak seçmişti. Manu'nun, burada insanı ilk yaratma
girişimleri, peltemsi bir yaratığın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Zamanla
yaratığın iskeleti gelişti, bedeni sertleşti. Böylece ayakları üzerinde
durabilecek hale geldi.
“Yaratığın boyu 3.5 - 4.5 metre gibiydi. Düzgün
bir yüzü, kahverengi derisi, uzun ağzı ve burnu vardı. Alnı yoktu. Birbirinden
ayrık olan gözleri sayesinde, karşıyı olduğu kadar yanları da görebiliyordu.
Kafasının arkasında üçüncü bir gözü bulunuyordu. Bugün bu göz insanların
beyninde, ışığa karşı hassas bir noktaya (pineal gland) evrildi. Lemuryalıların
topukları geriye doğru çıkıktı. Bu sayede, hem öne hem arkaya doğru rahatlıkla
yürüyebiliyordu.” Scott Elliot, bu ifadeyle herhalde yaratığın kafasının
arkasındaki gözün de bir işe yaradığını anlatmak istiyordu.
1923'te, önde gelen
teozofistlerden Rudolf Steiner, Kozmik Hatıra: Atlantis ve Lemurya adında bir
kitap yazdı. Steiner, 1907'de Blavatsky'nin derneğinden ayrılarak Antropozofi
Cemiyeti'ni kurdu. Kitapta, Lemuryalıların kıt akıllı oldukları
belirtiliyordu. Ama, irade gücü sayesinde ağır yükleri kaldırabilecek
özelliklere sahiptiler Yumurtlayarak üredikleri çift cinsiyetlilik
dönemlerinde tek gözleri vardı. Seksi keşfettikten sonra görünüşleri değişti,
gelişme gösterdi.
LEMURYA VE SCİENTOLOJİSM
Scientolojism bilindiği gibi
uzaylı merkezli bir dindir….tanrıların bir nevi uzaylı oldukları ve dünyadaki
yaşamı uzaylıların başlattığı…ilk insanı ve ilk insan medeniyetini uzaylıların
meydana getirerek bir süre destek verdikleri gelişip evrilmelerine yardım
ettikleri gibi iddialardan ibaret ,hiçbir sağlam ve mantıklı kanıta dayanmayan
sapkın scientolojism dininin ortaya çıkmasının altında da yine sözde dünyanın ve
insanlığın bilinmeyen tarihi adı altında lemurya,mu ve Atlantis saçmaları yer
alır….öyle ki bu dine inanan sapkınlar Atlantis ve lemurya olgularına da
körükörüne inanmaktadırlar….ayinlerinde de tamamen lemurya medeniyetindeki
ahlaksızlık ve sapkınlık sözde ‘’özgürlük’’ olarak ortaya konur….
CTHULHU MİTOSU VE
NECRONOMİCON İLE PROVOKE EDİLEN ŞEYTANİ LEMURYA İNANCI
Yazdığı Cthulhu fantezisi
ile ünlü olan bilimkurgu-korku romanı yazarı H.P. Lovecraft ın hayaldünyası
birçok akımı etkiledi…bunun en kaçınılmaz olanı yukarıda da değindiğimiz
iddialar ile ilgili olmuştur…keza yazarın yaşadığı ve eserlerini ortaya koyduğu
zaman dilimi ,evrim saçmasının dünyaya hakim kılınmaya çalışıldığı ve diğer bir
taraftan gizemci karabüyücü teozofist bir akımın yükselmeye başladığı bir
zamana denk gelir….
H.P Lovecraft ın yaşamı,
babasının aniden çıldırıp ölmesinin etkisi altında kalan ve psikolojik olarak
yıkım ve çöküşlere sahne olmuştu…bu onun içine kapalı ve karamsar olmasının
yanı sıra mitolojik gotik ve karabüyü olguları ve parapsikolojiye ilgi
duymasına neden oldu….bu araştırmaların etkisiyle de çocukluğundan beri
uğraştığı yazarlığını birleştirerek fantastik eserler ortaya koydu….bunun
sonucunda oluşan cthulhu mitosu ve burada adı geçen ölüler kitabı necronomicon
ortaya çıktı…
Aslında lovecraftın hayal
dünyası ile yaşadığı zamanda ortaya atılan okültist ve materyalist olgular
karşılıklı etkileşim içinde olmuşlardır….birbirlerinden etkilenip yine
birbirlerini etkilemiş ve birbirlerini tamamlamışlardır….ama sonuçta sadece
karanlığı ve şeytanı yüceltmeye çalışmaktan ileri gitmemişlerdir…
İşte bir hayal ürünü olan
necronomicon adlı kitap içinde barındırdığı platonist-faşist ve evrimci
düşüncelerin yanı sıra uzaylı mitosu ve ilk insan ırkının oluşturduğu
bilinmeyen medeniyetler ile bu medeniyetlerin sahip olduğu karanlık ve doğaüstü
güçlerin kaynağı olan büyü ve ayinler ile bir anda evrimcilerin sevdiği
scientolojistlerin ise varlığına inandığı ve propagandası yapılarak sanki
gerçekmiş ve bir zamanlar var olmuş gibi lanse edilmiştir….öyle bir propaganda
çalışması yapılmıştır ki bu kitabın sadece bir yazarın hayal ürünü olduğu
unutturulmuş ve cahil insanlar kandırılarak varlığına inanan manyaklar
türemiştir….bazı araştırmacılar tarafından eski kütüphanelerde antik
kitaplıklarda araştırmalar yapılmış fakat izine rastlanmamıştır.
Buna karşılık necronomicon un popüler olması, gerçek olabileceği inancı ,içinde gizli bilgelik ve arzulara ulaşmanın anahtarı olan büyülerin bulunduğu inancı ile birçok manyak olmayan bu kitabın peşine düşerken aynı zamanda uydurma çeviriler ve kopyalar ortaya atılarak birçok necronomicon meydana getirilmiş bunların bazıları da bazı müze ve kütüphane depolarına kaldırılmıştır….üzerlerinde yapılan çalışma ve araştırmalarda ise hiçbir kutsal bilgi ve arzuya ulaşılan bir yol bulunamamıştır….şimdi bu necronomicon kitabına ait olduğuna inanılan çevirilerden birinin içeriğine bakarsak:
Buna karşılık necronomicon un popüler olması, gerçek olabileceği inancı ,içinde gizli bilgelik ve arzulara ulaşmanın anahtarı olan büyülerin bulunduğu inancı ile birçok manyak olmayan bu kitabın peşine düşerken aynı zamanda uydurma çeviriler ve kopyalar ortaya atılarak birçok necronomicon meydana getirilmiş bunların bazıları da bazı müze ve kütüphane depolarına kaldırılmıştır….üzerlerinde yapılan çalışma ve araştırmalarda ise hiçbir kutsal bilgi ve arzuya ulaşılan bir yol bulunamamıştır….şimdi bu necronomicon kitabına ait olduğuna inanılan çevirilerden birinin içeriğine bakarsak:
‘’Necronomicon, orjinal
adıyla Al-Azif, “Yüce Eskiler”i çağırmak
ve onlardan yardım dilenmek için kullanılan cehennemi bir kitaptır. Sadece
bununla sınırlı değil elbette, fakat içeriğinin tamamı kötücül varlıklara
yönelik. Pasifik’teki R’lyeh’te (August Derleth’in verdiği bilgilere göre) düş
gören Cthulhu’yu sonsuz uykusundan uyandırmak için gerekli ritüeller
Necronomicon’da yer alır.Yüce Eskiler’in yeryüzünü ele geçirmesi yakındır, o
zaman ki yıldızlar uygun konuma geldiğinde, tüm insanlar Yüce Eskiler gibi
özgür ve vahşi, ahlaki kurallardan arınmış, hayvani arzularla parçalayıp neşe
içinde haykıran varlıklar olacaklardır.
I’a Cthulhu! I’a
Yog-Sothoth! I’a, I’a!’’
‘’Bu kitapla çağrılmış
güçleri geri gönderebilecek hiçbir etkili defetme yöntemi yoktur!’’
‘’Bu kitabı okuyanların
metinlerde geçen güçler (kocamışlar,old ones,yüce eskiler) tarafından
gözlendiğinden haberdar olması gerekir!’’
İnsan ırkı, dünyadan önce
başka bir yerde idi.Buna başka kürelerden
gelme deniyor. Neo-Platonist
inançlara göre anlatılan dünya benzeri
yıldızlarda kendilerine özgü
yaşam formları bulunmaktadır.Bu yaşam
biçimleri kozmik
hiyerarşinin evrim çizgisiyle belirlenir.
Özel zamanların
belirlenmesiyle ve özel semboller kullanılarak,
eskilerle ilişki kurulabilir
ve onlardan istenilen kozmik bilgiler
alınabilir, o zaman geçmişe
ve geleceğe hakim olmak mümkündür ama bu
tehlikeli bir yoldur çünkü
insan taşıyabileceği bilgiyi edinebilmeli
ve bunun farkında
olmalıdır.Ve halk bunları bilmemelidir.
Atlantis kıtası bilinç
seviyeleri yüksek enerji bükücü bir insan soyu (veya uzaylılarca) kurulmuş.
Yüce eskiler denilen bu varlıklar ilimde çok ileriymişler ve dünyanın geri
kalanı ilkel kabilelerden oluşuyormuş. Bu çok güçlü ve tanrısal özelliklere
sahip (!) üstün varlıklar Dünyanın bir tufanla yerle bir olacağını ve Atlantis
kıtasının sulara gömüleceğini öngörünce(!), sadece birkaç adamlarını deniz
yoluyla diğer kıtalara gönderiyorlar. Kendileri dünyayı terk
ediyor(kaçıyorlar). Her kıtaya gönderilen üstün insanlar, diğer ilkel ırkları
eğitiyorlar; ateşi, metali ve ziraati öğretiyorlar. İşte bu öğretmen adamların
biriside Hermes, Bilimin atası olarak görülüyor. Hatta o kadar ki Yunan
mitolojisinde ona atıfla bir tanrı yaratılıyor: Hermes.
Tarihi bir kişilik olması işi daha da garipleştiriyor. Çünkü adamın bazı eserlerinden bahsediliyor. Ortaçağda bile bazı bilim adamları İskenderiye kütüphanesinden buldukları Hermetik eserlerle simyayı öğrendiklerini kaydediyorlar. İşte necronomicon un buna hizmet eden ana kitap olabileceği düşüncesi ile fantastik iddialar ortaya atıldı….hermesin bilgisi simyayı ortaya koyuyordu ama asıl güce ve arzuya ulaşabilecek bilgelikten yoksun ve eksik kalıyordu…
İşte bu eksik bilgeliği tamamlayan daha kapsamlı ve insanı üstün insan yapabilecek güçleri veren yüce eskilere ait bir kitabın var olması gerektiği inancı necronomicon düşüncesini bir anda farklı noktalara getirdi…bunun nedeni necronomiconun işte bu kayıp kitap olabileceği düşüncesiydi…
Ama Lovecraft öncesinde necronomiconla ilgili bir en ufak bir kayıt yok.lovecraft ın hayal ürünü bu kitabı aslında scientolojistlerin ve evrimci okultistlerin bir yerlerde olması gerektiğine inandıkları bir kaynağın karşılığıydı….yine bu kitapta insanlığın bilinmeyen tarihi kayıp medeniyet lemurya ve Atlantis inancı neticesindeki evrimi tetikleyici üstün ve yarı uzaylı insan ırkı ve medeniyeti inancının bir karşılığıydı…ama ne böyle bir kitap nede böyle bir medeniyet hiçbizaman olmadı….ama karanlığı ve kötülük tohumları bazı sözde sosyal ve bilimsel çevrelerce insanlığın köküne ekilmeye çalışıldı….
Tarihi bir kişilik olması işi daha da garipleştiriyor. Çünkü adamın bazı eserlerinden bahsediliyor. Ortaçağda bile bazı bilim adamları İskenderiye kütüphanesinden buldukları Hermetik eserlerle simyayı öğrendiklerini kaydediyorlar. İşte necronomicon un buna hizmet eden ana kitap olabileceği düşüncesi ile fantastik iddialar ortaya atıldı….hermesin bilgisi simyayı ortaya koyuyordu ama asıl güce ve arzuya ulaşabilecek bilgelikten yoksun ve eksik kalıyordu…
İşte bu eksik bilgeliği tamamlayan daha kapsamlı ve insanı üstün insan yapabilecek güçleri veren yüce eskilere ait bir kitabın var olması gerektiği inancı necronomicon düşüncesini bir anda farklı noktalara getirdi…bunun nedeni necronomiconun işte bu kayıp kitap olabileceği düşüncesiydi…
Ama Lovecraft öncesinde necronomiconla ilgili bir en ufak bir kayıt yok.lovecraft ın hayal ürünü bu kitabı aslında scientolojistlerin ve evrimci okultistlerin bir yerlerde olması gerektiğine inandıkları bir kaynağın karşılığıydı….yine bu kitapta insanlığın bilinmeyen tarihi kayıp medeniyet lemurya ve Atlantis inancı neticesindeki evrimi tetikleyici üstün ve yarı uzaylı insan ırkı ve medeniyeti inancının bir karşılığıydı…ama ne böyle bir kitap nede böyle bir medeniyet hiçbizaman olmadı….ama karanlığı ve kötülük tohumları bazı sözde sosyal ve bilimsel çevrelerce insanlığın köküne ekilmeye çalışıldı….
LEMURYA DELİSAÇMASI
MEDENİYETİNİN OLUŞUMU
Hiçbir şekilde akla mantığa
ve kanıta dayanmayan evrimci ve scientolojistlerin ancak hayallerle ve
yalanlarla uydurup egolarını tatmin ederek mest oldukları lemurya deli saçması
medeniyetinin oluşumu… tam bir uzaylı fantazisi,evrim yalanı ve çarpıtılmış
gerçek bilimsel-dinsel verilerin karıştırılmasıyla yapılmış tatsız bir çorbayı
andırır… özellikle lemuryanın oluşumunun akıl dışı hikayesi ruhsal ve zihinsel
anlamda çökmüş bu zihniyetin çelişkili ve
hastalıklı durumunu açıkça ortaya koyar:
Milyonlarca yıl önce
dünyamız asli Güneş Sistemi içinde dönerken, beyin güçleri tümüyle gelişmiş ilk
insanlar zihinlerini Evren’de mevcut engin psişik enerjiye göre ayarlıyorlardı.
Bu varlıklar, üstün yetenekli, hassas gruplarca toplanan psişik güç ışınlarını
düşünce- biçimleri yaratmak üzere yönlendirebilirler, bu biçimleri maddeye
dönüştürebilirler ya da, tersine, maddeyi saf düşünceye indirgeyebilirlerdi.
Dünya üzerindeki İlk Irk’ın Ethereanlar, Güneşten gelen ve tek cinsiyetli
Androjen türler olduğunu belirtir. İkinci Irk, Jüpiter’den gelen bilinçsiz
canavarlardı. Üçüncü Irk, Lemuryalılar, Venüs ve Marstan gelen Sürgün
Meleklerdi. Bunlar çağlar sonra erkek ve dişi olarak ikiye ayrılan Androjen
türlerdi. Dördüncü Irk, Atlantisliler, Ay ve Satürn’den inmişler, şimdiki
Beşinci Irk da Merkür’den gelmiştir.
Dünyada yaşanan
savaşta(sürüngenimsi ve dinozorumsu ittifak ile memeli ırkla) insan topluluğu
Lemurya kıtası denen yerde merkezlenmeye karar verdiler. Sonraki 850.000 yıl
boyunca Lemuryalılar,şimdi Pasifik Okyanusu’nun bulunduğu yerde bulunan ana
kıtadan tüm gezegene yayıldılar. Onlar bir dizi yavru imparatorluk
oluşturdular.Bu yavru imparatorlukların en önemlisi,Atlantik Okyanusu’nun
ortasında bulunan kocaman bir ada olan Atlantis idi. Diğerleri ise;bugün Çin ve
Tibet denilen bölgede kurulan Yü İmparatorluğu idi.
Dünya'nin unutulmus
tarihinin önemli bir bölümünde, Dünya üzerindeki hakimiyet dinozorumsu ve
sürüngenimsi ırkın memeli ırkla kıyasıya mücadelesi hakimdi…Churchward’a göre
Mu kıtasının altında kalbur şeklindeki granit bloklara volkanik gazlar dolmuş,
basıncın artmasıyla meydana gelen patlama koca kıtayı sulara gömmüştür.
Churchward Mu’nun yaklaşık 12 bin yıl
evvel sulara gömüldüğünü ileri sürmektedir.
Yılanlar ırkından olan
Nagaların üstün bilgelikleri eski Hint kaynaklarında anlatılmıştır. Son derece
güzel insanlar olan Nagalar kıymetli taşların aydınlattığı yer altı kentlerinde
yaşarlar. Başkentleri Bhogawati’dir. Dışarı çıktıklarında havada uçabilirler.
İnsan ırkından sadece kral, kraliçe ve ermişlerle evlenirler. Spiritüel olmayan
insanlarla ilişki kurmak istemezler. Krişna’nın müridi Arjuna’nın ve
Mahayana’nın kurucusu Nagarjuna’nın Nagaların yer altı kentini ziyaret
ettikleri söylenir. Bu ırklar bugünkü
Dünya insanlarıyla kıyaslanacak olurlarsa üstün bir zekaya sahiptiler. Ama kötü
bir yanlari vardı, kendileri dışındaki fiziksel varlıklara yaşam hakkı
tanımıyorlardı. Bu nedenle, 900 bin yıl kadar önce, o dönemlerde karada
yasayan, memeli deniz öncelleri dediğimiz varlıiklarin ( yunuslar ve balinalar)
ve Dünya spiritüel hiyerarşisi'nin de desteği ile dünya'dan yok edildiler ve bu
yok edilişten bir süre sonra Dünya'da insan ırki var olmaya başladı.
LEMURYA MASALI ,EVRİMCİ VE
SCİENTOLOJİST SAPKINLARIN BİLİMSEL GERÇEKLERİ VE DİNLERİ ALET EDEREK ŞEYTANA
HİZMET ETTİKLERİ KOCA BİR YALANDIR…İŞTE İNSANLIĞIN VE DÜNYANIN BİLİNMEYEN
TARİHİ MASALI
Milyonlarca yıl önce dünya
gaz bulutuyken soğuyup katılaşmaya başladı….katılaştıktan sonra yerküreye
göktaşları çarptı ve kraterler açtı..bu meteorlar eriyip suya dönüştü..bu suda
buhar olup nasıl olduysa atmosferi ve katmanları oluşturdu….ilk canlılarda bu
kraterlerde oluştu….nasıl olduğu belli olmayan bi biçimde oluşan protein ve
aminoasitler yine nasıl olduğu belli olmayan bi biçimde birleşip tek hücreli
ilk canlıları meydana getirdi…bu canlılar metan ve sudan karbondioksiti alıp
oksijeni sentezledi…(bunu ortaya koyan evrimci miller deneyi çürütülmüştür)
Hehehe..dünyanın bu denli
gelişim göstermesi bazı galaksilerdeki sömürgeci uzaylı medeniyetlerin
dikkatini çekti…Orion ve pleiades takım yıldızlarında ki sürüngenimsi ve
memelimsi yaratıklar dünyayı elde edebilmek için savaştı ve milyonlarca yıl
süren savaş sonunda sürüngenimsi orionlular zaferi kazandı…ana uzay üsleri ve
savaş gemilerini de mars ve jupiter arasında park ederek dünyaya ışınlandılar….
Yenilen pleiadesliler
siriuslulardan yardım istediler ve yüce
uzay konseyini kurup Orion sürüngenlerine saldırıp dünyadan
temizlediler…ayrıca orionluların park ettikleri uzay gemilerini parçaladılar
…bu saldırı sonucu gemi parçaları ve bazı astroidler dünyaya düşüp bu kezde
dinozorları ortadan kaldırdı..hehehe…
Orionlu kertenkele
yaratıkların çoğu dünyadan kaçtı…kalanların çoğuda yer altına ve sulara
saklandı…yerçekimi(!) etkisiyle bazıları dahada büyüdü…suda kalanlar timsah
karada saklananlar komodo ejderine evrildi…heheeh..deliklere sığmadıkları için
düşmanından kaçamayan bazı dev kertenkeleler ise nasıl olup başarabildilerse
kollarını ve bacaklarını artık istemeyip sırf deliğe girebilmek için bu uzuvlarından
kurtularak yılana evrildi
Orionluların kovulmasıyla
pileiadesliler dünyaya yerleşti…ancak halen dünyada az sayıda bulunan orionlu
kertenkelelerin kendilerindan daha zeki ve güçlü oldukları için korku
içindeydiler…bu yüzden sirius ve vega uzaylılarından yardım istediler ve
ittifak kurdular…bu ittifaka ‘’galaktik federasyon’’ (vay anasını) adını verip
satürnün halkaları üzerinde meclis merkezi kuruldu…idaresi yine yüce konseye
verildi…
Dünya nın korunmaya ihtiyacı
vardı…bu işte vega takım yıldızında yaşayan primat adı verilen (beyinsiz
maymunlar) a kaldı….ulu yüce büyük uzaylı konsey ,günlerce galaktik zaman
boyunca tartışıp bu çok önemli aşmış kararıyla bu ilkel primatların dünyaya getirilmesini
istediler…bu maymunlar hem suda hemde karada yaşıyordu…Abaza pleiadesliler bu
mükemmel güzellikteki primatlara aşık oldular ve onlara kendi biyolojik
tohumlarını ektiler…böylece neandertaller,maymun-orangutan yada şempanzeler ve
günümüz insanının atalarını ortaya çıkardılar (benim atamı değil,evrimcilerin
ve scientolojistlerin atalarını oluşturdular…)
Milyon yıllık evrim süresi
sonunda 12 insan-maymun karışımından sadece homosapiens bugüne ulaştı…diğerleri
yok oldu..bazılarıda suda yaşamaya adapte olarak (ne kadar basit bu iş sadece
‘’adapte’’ kelimesiyle açıklanabiliyor pes)
Bugünkü yunus ve balinaların
atalarını oluşturdu..hehehe ..böylece yunuslar dünyanın sudaki,insanlarsa
karadaki koruyucuları oldu…hehehe…
Pleiadesliler tarafından
‘’Yıldız tohumu’’ (hehehe) ekilen primatlar aşka ve gaza gelerek (çünkü başka
bir bilimsel açıklaması yok) önce 2 ayak üstünde ve dik durmaya başladı….sonrada
ilginç bir biçimde akıllarını kullanmayı öğrendiler…son bir ıkınmayla kılları
döküldü kol ve bacak kasları şekilli bir hal aldı…bunca doğaüstü ve şaşılacak
olay yüzmilyonlarca yıllık bilinmeyen dünya tarihi dikkate alınırsa çok kısa bir sürede oldu…
o zamanki beyinsiz primatlar kısa sürede ‘’adam’’ olurken nedense günümüz gelişmiş insanı arabasının beygir gücüyle uğraşmaktadır…halbuki iki ıkınmayla kanat çıkartıp evrilerek tüm bu trafik keşmekeşliğinden kurtulmayı bir türlü akıl edememektedir.…günümüz insanı homo primattan bile daha beceriksizdir anlayacağınız hehehe…ayrıca evrilip ‘’adam’’ olan primatlar farkındalıkta (evrimcilerde olmayan bir özellik) geliştirip birlikte yaşamayı öğrenmiş ve koloniler kurmuşlardı…
o zamanki beyinsiz primatlar kısa sürede ‘’adam’’ olurken nedense günümüz gelişmiş insanı arabasının beygir gücüyle uğraşmaktadır…halbuki iki ıkınmayla kanat çıkartıp evrilerek tüm bu trafik keşmekeşliğinden kurtulmayı bir türlü akıl edememektedir.…günümüz insanı homo primattan bile daha beceriksizdir anlayacağınız hehehe…ayrıca evrilip ‘’adam’’ olan primatlar farkındalıkta (evrimcilerde olmayan bir özellik) geliştirip birlikte yaşamayı öğrenmiş ve koloniler kurmuşlardı…
Dünyada ise ne yazıktır ki
tek bir kara parçası mevcuttur…buna lemurya deniliyordu (lemurya kelimesinin
nerden geldiğini yazımızın başında açıklamıştık) ..lemuryalılar memeli ve
kertenkele yiyorlar ve bilinç düzeylerini hızla yükseltiyorlardı…bu bilinç
artışına dayanamayan yerkabuğu titredi ((hehehe) depremler oldu ve bu
nedenle,evet bu çok mantıklı ve bilimsel nedenle depremler oldu ve tek olan
kara parçası 3 e ayrıldı…Atlantis,lemurya ve mu …
İçlerinden Atlantisliler
kendilerini diğerlerinden üstün görüp lemuryaya göz dikti..bunun için düşman
orionlularla işbirliği yaptılar…orionlular ışın gönderip dünyanın 2 ayından
birini parçalayıp, bu parçalara ceza sahası dışından falso vererek
lemuryalıların kıtasının üstüne düşürttüler..ve lemurya sulara gömüldü…
Mu’lular buna kızıp
Atlantislilerle savaştı..orionlu uzaylıların
desteğiyle Atlantisliler mu lularıda dağıtıp çoğunu yok ettiler…hayata
kalan bazıları ise sirius gezegenine kaçtı bazılarıda yeraltına kaçıp yer altı
medeniyeti agarthayı kurdular…
Uğraşacak rakibi kalmayan
Atlantisliler kendierini bilime verdiler….ve bundan yüzmilyonlarca yıl boyunca
beceriksizlikleriyle tüm insanlığı kötü yönde etkileyen mutasyon
(yıkım-hastalık) meydana getirdiler...insanlarda yaptıkları bu yıkım
neticesinde insanlar telepati,telekinezi,levitasyon,geleceği bilme,cisimlerin
arkasını görme,havaya yükselip durma ve kornerden ortalanan topa zamanında
rovaşata atıp gol yapabilme gibi özelliklerini zamanla kaybettiler….yani duru
işitme,duru görü ve rovaşata yeteneklerini yitirdiler…(bak bu mantıklı
biraz..artık rovaşata golleri pek göremiyoruz)
Atlantisliler,evrimciler
gibi saçma salak deneyler yapıp insan köküne kibrit suyu çakıp barış içinde
mutlu mutlu yaşarken bir anda o yerin dibine saklanmış mu kalıntıları ortaya çıkıp
Atlantislilere saldırdı….işin içine orionlu ve siriuslu uzaylılarda taraf
olarak karışınca savaş büyüdü…savaşın ateşinden atmosferdeki buzlar eridi ve
dünyaya yoğun bir su akışı başladı…birçok kara parçası ve Atlantis su altında
kaldı…bilinmeyen tarihte bu olaya ‘’nuh tufanı’’ denir
Siriuslu uzaylılar dünyada
yaşam sürsün diye her canlıdan bir çifti gemilerine ışınladılar…(vay yavşaklar
benim bildiğim nuh tufanı çok farklı…ulan dini bile saçmalıklarına alet
etmişler) sular her nedense çekildikten sonra insanlar Mezopotamya denilen yere
yerleştiler…bundan sonrada siriuslu uzaylılar ‘’beyinsiz’’ insanlara
tarım,hayvancılık,konuşma,yazma,okuma,mimarlık,mühendislik..vb. öğretip onları
müsbet ilimler seviyesine ulaştırmaya çabaladı…bunun dışında tarot
fal,büyü..vb. öğreterekte ökültist gizemci gotik şahsiyetleri de bu olgunun
içine dahil ediyorlardı bilmeden..heheheheheh..özellikle siriuslunun teki bu
işle bayağı bir ilgileniyordu..bu siriuslu uzaylının adı mısır hiyerogliflerinde
‘’tanrı’’ olarak kabul edilen Ra idi…
Bu sırada ulu uzaylı
konseyince yasaklanmasına rağmen görevi öğretmek olan ve adları sözde ‘’tanrı’’
olarak bile yazıtlarda işlenmiş olan bazı Abaza siriuslular insan ırkının
ırzına göz dikince…‘’günah tohumları’’ dünyaya geldiler…
Bu yeni p.ç ırk 3-4 m . Boyunda devlerdi ve
siriuslu uzaylı gayrimesşru tanrı babalarından öğrendikleri bilinmemesi gereken
bilgiler ve insanüstü güçlerle diğer
insan ırkına hergün zulmettiler…bu durum hehehe ‘’galaktik uzaylı
federasyonu’’nca değerlendirildi ve bu devlerin kalemleri kırıldı…pleiadesler
ve siriusluların ittifak kuvvetlerince bu gayrimeşru p.ç devler yer altında şambala denilen karanlık medeniyetlere gömüldüler…
Bundan sonra uzaylı
yöneticiler insanoğluyla uğraşmayı bıraktı..o kadar usanmışlardıki insandan
sonraki bilinen tarihte meydana gelen onca dünya savaşı ,yıkım,katliam,doğal
afet ve kirlenmeler,haksızlıklara rağmen o çok sevgi duyup özel bi ‘’cinsel’’
ilgi duydukları insanoğlunu terk edip bir daha görünmemek üzere defolup
gitmişlerdir…kimi insan evlatları tarafından havaya frizbi atıp resmini çekerek
yada pencereden ip bağlayıp tabak sarkıtarak yada pc teknolojinin gelişmesiyle
bu uzaylı destekçilerimiz canlandırılmaya çalışılsada bu uzaylılar çoktan
öğretmenlik adı altında ‘’cinsel istismara’’ uğratabilecekleri geri kalmış bi
varlık toplumu bulmuşlar ve insanlığı unutmuşlardı bile….
LEMURYANIN YOK OLUŞU
Yukarıdaki lemuryanın sular
altında yok oluşu yanısıra ortaya konmak istenen ego üstünlüğünün insanlığın
sonunu hazırlaması mantığı altındaki karanlık düşünce önemlidir…burada evrimci
ve scientoloistlerce ego dan kasıt edilip hedeflenen ahlaksızlık,serbest
yaşam,evrim ve materyalizmdir…
Evrimci, bulunan her
bilimsel gerçeği çarpıtıp kendi çarpık ve çelişkili ideolojisine uydurur…kutsal
kitaplarda Allah tarafından Allah a asilikleri sapkınlıkları ve şımarıklıkları
nedeniyle
Kendilerine verilen
zenginlik ve nimetlere şükretmeyip kibirlenen eski medeniyetlerden bahsedilir…
İlk insanın günümüz insanından
zeka ve görünüş olarak bi farkı yoktu…hatta kutsal kitaplarda eski insanların
günümüz insanından daha bol nimetler zenginlik ve imkan içinde yaşadıkları
anlatılmıştır….işte lemurya adı verilmiş yada mu Atlantis diye günümüz
manyakları tarafından ortaya konmuş bu medeniyetlerin varlığı söz konusu olsa
bile Allah ın bolca nimetlerle ödüllendirdiği fakat bu medeniyetlerin asıl
yaratıcıyı unutup nankörlük ve sapıklığa dalmalarıyla seller,yanan taşlar
(meteor),depremler ile helak edilip yeryüzünden kaldırıldıklarını ve yine Allah
tarafından yerlerine geçirilen şükredici kullarıyla dünyanın yeniden insanların
hizmetine sunulduğunu biliyoruz…
SONUÇ
Gerçeğin,Mu,Atlantis,lemurya,gondwana..vb. kadim uygarlıklar adı altında dünyanın ve
insanlığın bilinmeyen tarihi saçmalığının uzaylı ve evrim gibi delisaçmalarıyla
asla bir alakası yoktur…. bunlar evrimci yalancıların,bir türlü kanıtlanamayan
evrim saçmalığını sürekli gündemde tutabilmek ve materyalist dünya görüşlerini hakim
kılabilmek, şeytana hizmet etmek için bulunan ve bilinen bilimsel ve dinsel
gerçekleri ve kanıtları bile kendi aşağılık teorllerine ve uydurma sapkın
şeytani dinlerine alet etme çabasından ileri gitmez…bu yazıyı baştan sona
okuduğunuzda bu dediğimin ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz…benim bu yazıda
yazdıklarımdır ki, bu evrim ve scientoljizm adı altında kayıp medeniyetler
saçması konusunda çok az bi bölümünü kapsar bilgilerdir…geniş bi araştırma
yapıldığında daha ne çılgın ve sapkın beyinlerden çıkmış nice akıldışı
teoriler,uydurma iddialar,yalanlar ve mantıkdışı saçmalıklarla
karşılaşılmaktadır….
GERÇEK
Peki tarihte adları lemurya
Atlantis mu olmasa bile bu tip üstün güçlere ve medeniyetlere sahip toplumlar
yok muydu?…bulunan bazı yazıtlar ve yapılardaki çizimler neleri
açıklıyor?..evrimciler tarafından çarpıtılan insanın bilinmeyen gizemli
tarihinin gerçek hikayesi ne?….
Öncelikle evrimciler günümüz
uzay ve bilgisayar çağında bile evrimin kanıtlanamıyor olması,insanlığın büyük
bi çoğunluğu tarafından itibar görmemesi ve tanrı-din olgusunun günümüzde ve
gelecektete sapasağlam ayakta duracak gibi görünmesi gerçeği karşısında her
dinsel ve bilimsel olgu bilgi ve kanıtı saçma sapan delisaçması iddialarla
saptırarak evrim uğruna kıvranmaktadırlar….bugün lemurya ve mu kıtası
araştırıldığında evrimci ve scientolojistler tarafından çarpıtılmış kaynaklara çokça karşılaşılır…
Bunun nedenide bu eski
medeniyetler olgusunun evrimciler tarafından ilk kez saptırılıp
yorumlanmasıdır… bu yanlış yorumlarınında bu konuyla ilgili her soru işaretinde
ve ortada bir soru işareti yokkende sırf çıkarları uğruna kıvranmaları
neticesinde sık sık konu edilerek gündemde tutulmasıdır…
PEKİ ASLINDA İNSANLIĞIN VE
DÜNYANIN BİLİNMEYEN TARİHİ NEYDİ?…İNSAN ÖNCESİ DÜNYA NASILDI?……
İlk insanların zeka ve
görünüşleri, yetenekleri açısından günümüz insanından hiçbir farkı yoktu….fakat
dinsel kaynaklardan öğrendiğimize göre ilk insan yaratılmadan önce dümya
üzerinde yaşam ve medeniyet vardı….yaşam olarak o zamana ait kompleks hayvanlar
yanı sıra cin medeniyetleri insan öncesi dünyaya hakimdi….
Hayvanlar olarak o zaman
deniz,kara ve havada yaşamış yaşadığımız boyuta ait canlılar vardı..bunlar
hiçbir zaman ne evrimin tetikleyicisi nede halkası oldular….kiminin soyu
tükenirken kimide zamanımıza dek gelebildi değişmeden….kimiside bu uzun zaman
aralığında sonradan bir anda ortaya çıkıp günmüze dek geldi..kimide bu uzun
zaman dilimi içinde sonradan ortaya çıkıp önceden yok oldu…ama hiçbiri evrimsel
bi mekanizmayla olmadı….yaratılış ve yok oluş kesin bir çizgide olmuştur….
Dünya üzerinde ise cin
medeniyeti son zamanlarını yaşamaktaydı…bu nedenle çok üstün bir teknoloji ve
medeniyet seviyesine ulaşmışlardı..öyle ki kutsal kaynaklarda anlatıldığı gibi
göğün (evrenin) en yüksek yerlerine
kadar çıkıp meleklerle ulaşabilmek ve bilinebilecek ve yapılabilecek her şeyi
başarıp gözlerini bilinemeyecek ve yapılamayacak şeylere diktikleri
anlatılır….sapan,yaratıcıyı unutan ve haddini aşan cinler iblis adı verilen
Allah ın sevdiği fakat insanın yaratılmasıyla sapkınlığa uğrayacak olan
şeytanın komutasındaki melekler ordusuyla büyük bir yenilgiye ve yıkıma
uğratıldılar..medeniyetleri mahvedildi…güçleri ve bilgileri alındı….nimetleri
kısıldı..zayıf ve fakir bir duruma düşürüldüler….
KÜNYE
Tür;Araştırma,teori
İçerik;bilim,tarih,gizem,tanıtım
Kaynak;genel
Dönem;Mart 2013
Güncelleme; Yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder