Başbuğ Yavuz Selim Han türklerin
en büyük kumandanlarından biridir!Babası 2. Beyazıt ,Annesi ise öz be öz Türk
obası olan lakin şah İsmail ve safeviler tarafından pusu ve katliamla ezilen Dulkadiroğullarından
türk kızı Ayşe (Gülbahar) hatun dur!tek eşlidir eşi de türktü! 10 Ekim 1470’de
Amasya’da doğdu. Doğumundan ölümüne dek asla sarayda yatmadı daima at üstünde
savaştı!
Başbuğ Yavuz en küçük erkek
kardeşti.Bu onun tahta geçme ve padişah olma şansının çok az olduğunun da bir
göstergesi oluyordu Osmanlı geleneğine göre en küçük şehzadenin sultan olma
Şansı neredeyse imkansızdı!Zaten en küçük şehzadeler merkezden başkentten en
uzak sancağa atanırdı ve Yavuz da Trabzon a atanmıştı!
Lakin Başbuğ Yavuz hırslı
zeki yetenekli ve güçlü idi ve küçük bir çocukken İstanbul da yanına gittiği ve
onun himayesinde dersler alıp kendini ona çok yakın hissettiği çok sevdiği ve
hayranlık duyduğu rol model aldığı dedesi Fatih i örnek alıyordu! Kuran-ı
Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimlerini de öğrendi.
Arapça ve Farsçayı mükemmel şekilde
konuşabilecek seviyedeydi! Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini bir daha
kolay kolay unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak ve
kılıç kullanmak konusunda Türk atalarının genlerinin vuku bulmuş haliydi! Edebi
sanat yönü muhteşem şairliği kusursuz,hitabet yeteneği etkileyiciydi!uzun
bıyıklar bırakır lakin sakal bırakmazdı sakalsız tek Osmanlı padişahıydı bunun
nedeni ise kendini biç bir zaman bir sahip yada hükümdar değil hizmetçi ve
asker olarak görmesidir.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı ona tarihte ‘’Yavuz’’
ünvanı verilmiştir! Yavuz ismi duyulunca görülünce ilk akla gelen Başbuğ Yavuz
sultan selim han olur! Çocuklara Yavuz ismi verilirken de başbuğ Yavuz Sultan
selim han a atıfta bulunulmuş olur! Bu savaşçı cihatçı sanatçı ruh ne babası ne
de büyük kardeşlerinde bu denli vuku bulmamıştı! Osmanlı , Timur a yenilip
bitme noktasına gelmişken Fatih in çabasıyla toparlanmış ve haçlılara karşı
büyük zaferler elde edilerek atağa bile kalkmıştı!İstanbul ve Trabzon gibi
hristiyan batı dünyasının önemli noktaları ele geçirilmişti!diğer bir nokta
Kudüs Müslümanların elindeydi lakin orada memlük devletinin hal ve hareketleri
haçlılarla yakınlaşması Başbuğ Yavuz un hiç hoşuna gitmiyordu! Başbuğ Yavuz babası
yıldırım ve ağabeyleri korkut ve Ahmet in pısırık uzlaşmacı ve sönük
politikalarını da beğenmiyordu!Bu dedeleri tarafından binbir zorlukla onca kan
dökülerek yeniden diriltilen ve güçlenerek batıya korku salan devletin tekrar
uyutulup etkisiz hale gelmesine neden olduğunu düşünüyordu!
Bu doğrultuda daha genç
yaşta Trabzon u rahatsız eden gürcülere sefer yaparak parlak askeri dehası ve
maharetini kanıtladı!Kutayis seferi adı verilen bu seferlerle Kars Erzurum ve
Artvin gibi stratejik önemli topraklar kusursuz bir başarı ile Osmanlı
devletine katıldı!
Başbuğ Yavuz Sultan Selim
Han ın bu batıya yönelik fetihçi ve haçlılara karşı cihadçı isteğini ise bir
olgu baskılıyordu bunu şehzadeliğinde yaşayarak anladı! Başbuğ Yavuz un ilk
amacı niyeti ve hayali batıya fetih ve cihat yapmaktı ama bir tehlike doğmuştu
ve bu bırakın batıya fethi ile ilerlemeyi var olan Osmanlı devletini yok edip
içten oyup eski dağınık ve bitik haline dönüştürecek bir mikroptu! Asıl cihat
buna karşı yapılmalıydı!Çünkü kafirin düşmanlığı belliydi ve ona karşı savaşmak
kolaydı ama münafığın düşmanlığı iki yüzlüydü ve asıl buna karşı savaşmak
zordu!bu nifak ve ihanet tohumu anadoluda iran ın desteklemesi ile şah İsmail
adlı bir meczup un yaymaya çalıştığı alevi şii hedef alan bir mezhepçi isyan ve
nifak tohumuydu!
Şah İsmail, Anadolu’ya
“halife” adı verilen Alevileri yollayarak yoksul halkı kışkırtıyor ve Osmanlı
devletini zayıflatmaya çalışıyordu. Ayrıca Türkmenler arasında “nezir” adı
altında vergi toplatarak gelir kaynaklarını artırmaya çalışıyordu(Timur, 1994).
Sultan Beyazıt bunun üzerine derhal İran sınırındaki valilere emirler
göndererek Şii propagandacıların yurt içine sokulmasını ve Osmanlı Devletinden
de İran’a ziyaretleri yasakladı(Güngör, 1975).
Şahkulu’ya Anadolu’da
Şeytankulu denilmesine karşılık İran’da Şahkulu’nun çok bilgili ve
Tanrısal bir güce sahip
olduğuna inanılmaktadır. Buna göre Şahkulu, Kur’anı düzeltmekle kalmayarak mucizelerle
de öğretisini geliştirmiştir. Bunun için kendisine sofi yani bilgin
denilmektedir(Kantemir,1999).Bu sapkınlar Kur an ın Hz Osman zamanında eksik ve
yanlış olarak toplatıldığını savundular!
Şah Kulu, Şah İsmail’in
babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden Hasan Halife’nin oğlu, Korkuteli ilçesinin
Yalımlı Köyü halkındandır. Hasan Halife, iki defa Şeyh Haydarın hizmetine
gitmiş, bu hizmeti sonunda memleketi olan Tekeli’ye gönderilerek halkı, Şeyh
Haydara bağlamaya memur edilmiştir(Uzunçarşılı,1949).
Buna canlı olarak haçlı
parmağı yemiş irani şii alevi safevilerin yakın akrabası kur anı düzeltme
iddiası ile ezanı değiştirerek sahabeye küfür ederek harici sapkın akımları
etrafında toplayarak ve Osmanlı Anadolu topraklarında ehlisünnet halkın
‘şeytankulu’ lakabını taktığı şahkulu isyanı ile şahit olan Başbuğ yavuz Selim
Han ,büyük abisi ve tahtın varisi şehzade Ahmet in onca zarar verip sonunda köşeye
sıkışan şah kulu denen mezhepçi münafık terörist hain köpekleri ezip yok etmek yerine
yeniçerilerden biat istemeye kalkması yeniçerilerin ise bunu reddederek
müdahalenin gecikmesi ile şahkulu isyancıları kaçmayı başardığını duydu! Bunu üzerine
Başbuğ Yavuz babasını uyararak isyan etti! Bunu gören vezirlerin baskısıyla
Baba 2. Beyazıt rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’yı 1500 kişi ile asi şehzadenin Başbuğ
Yavuz Selim in üzerine gönderdi. Beyazıt’ın bundan maksadı Başbuğ Yavuz Selim’i
korkutmaktı. Hasan Paşa Selim’e, babasının hayatta olduğu müddetçe padişahlığı
Şehzade Ahmet’e devretmeyeceğini söyleyerek bu defalık olsun baba ile oğul
arasındaki bir cenge engel oldu. Bu arada Başbuğ Yavuz Selim’in Rumeli’deki
sancak isteği de kabul edildi.
Böylece Trabzon harici yakın
sancaktarlık alan Başbuğ yavuz askeri bir güce yetkiye ve imkanlara da sahip
oldu ilk işi ise Anadoludaki safevi destekli nifağın merkezini ve odaklarını
araştırmak oldu! Bunu bizzat kılık değiştirerek kendisi de geziler yaparak
yerinde gözlemlemiştir!
Bu araştırma ve gözlemler
sonucunda ihanet isyan ve nifağın safevi destekli olayın vahametini ve bu büyük
tehdidin devleti yıkmaya,İslamı parçalamaya ve haçlıların pis emellerine imkan
vereceğini gözleriyle gören Başbuğ Yavuz babasını yine defalarca elçiler
gönderip uyarmasına rağmen babası 2. Beyazıt bunu dinlemeyerek batılı
devletlerle deniz ticaretini geliştirmekle uğraştı!
Buna artık dayanamayan Başbuğ
Yavuz emrindeki askerlerle tahta yürüdü!
Yeniçeriler ve ordu ise gerek 2.Beyazıt ın gerek şehzadeler Ahmet
ve korkut un yeterli yetenek güç ve vizyona sahip olmadıklarını görüyorlardı!
Şah kulu isyanını bastırma esnasında
şehzade Ahmet in taht derdine düşmesi destek görmeyince küsüp her şeyi bırakıp Amasya
sancağına kapanması, şahkulu tarafından kafilesi yağmalanıp askerleri pusuda
şehit edilen şehzade korkut un çekinerek Manisa sancağına kapanması
Yeniçerileri ve ordu kumandanlarını da kızdırmıştı! Tüm bunlara tepki gösteren
isyan eden ise Sadece küçük hanedan üyesi Trabzon sancaktarı şehzade Başbuğ
Yavuz idi.Zaten ordu içinde Başbuğ Yavuz a duyulan sempati artık göz ardı
edilemez halde herkes tarafından hissedilmekteydi! Bu olacakların da
habercisiydi!
Bunu yakından bilen ve ordudan
destek alamayan şehzade Ahmet Alevilerden ve ordu içinden şah kulu ile safeviye
sempati duyanlardan bir askeri birliği yanına çekti!Başbuğ Yavuz Selim ise
sancaktar olmasıyla kendisine verilen askeri birlikle tahta ilerlemeye başladı
ve yaklaştıkça kendisine biat eden askeri birlik sayısı arttı !bu yolda Başbuğ
Yavuz şehzade Ahmet in bu alevi nifak sempatizanı ordusuyla 1513 te Bursa da karşı
karşıya geldi ve şehzade Ahmet ve askeri birliği kısa sürede perişan
edildi!şehzade Ahmet in kafası da Şehzade Korkut gibi kesildi!
Böylece Başbuğ Yavuz Sultan
Selim Han baş kente geldi tüm ordu onu sevgi gösterisi ile karşılayıp biat
etti!babasının karşısına çıktı ve ondan tahtı istedi! Tüm bunlar karşısında
2.Beyazıt tarhı ve tacı Başbuğ Yavuz selim e devretmek zorunda kaldı! Yavuz babasını
öldürtmedi! 2. Beyazıt komplo ile nifakçılar tarafından zehirlendi ve suç
aralarında antlaşmazlık olan nifak düşmanı Başbuğ Yavuzu un üstüne atılmak
istendi! Yavuz buna karşılık kendisinin padişahlığına karşı durduğunu bildiği
ve bu nedenle akabinde nifakçı safevi hainlerin politikasına sempati ve
yakınlık duyan tüm vezir memur ve kumandanların bir bir kellelerini aldı!bu bir
devlet politikası haline geldi ve kim devlete baş kaldırı ihanet ve bozgunculuk
yaparsa ırkına kanına inancına mezhebine malına mülküne soyuna sopuna
bakılmaksızın kellesi kesildi!
Böylece Tahtın ve ordunun
sahibi olan Başbuğ Yavuz Sultan selim Han en büyük amacı ve çok istemesine
karşın batıya haçlı seferlerine devam etmeyip Anadolu ya yöneldi ve ihanetin
kalleşliğin nifağın bozgunculuğun hainliğin odağı safevi devleti ve çıban başı
şah İsmail in üzerine yürüdü!Bundan sonraki hedefi ise Kudüs ü ve halifeliği
elinde tutan lakin safeviler gibi haçlılarla ittifak yapmış ve silah almış olan
memlüklere karşı olacaktı!
BÜYÜK TÜRK HAKANI NİFAKKIRAN
SAVAŞÇI YAVUZ SULTAN SELİM HAN TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ MİMARI
ÇALDIRAN ZAFERİ
Yavuz, daha Trabzon da
şehzade iken emrindeki küçük bir birlikle babasından habersiz şah ismail in
topraklarının bir kısmını Kızılbaşları tepeleyerek fethetmiş, babası bunu
duyunca kızmış ve cevap olarak safevilerin düşmanla iş birliği yapıp nifak
yaydığı gerçeği ile onu uyarmıştı ama babası onu dinlemeyerek toprakları geri
iade etmesi emrine isteksizce boyun eğmişti.Ayrıca Yavuz yine şehzade iken anne
tarafından dedesi Türk beyi Dulkadiroğlu alaüddevle ye şah İsmail iblisi
saldırmış onca katliam yapmış yakmış yıkmış ve 1 oğlu ile 2 torununu esir alıp
onları boğazlamıştı.Bunun üzerine dayılarının ve dayı oğullarının intikam
seferinde yer alan şehzade Yavuz yine küçük bir askeri birlikle safevi ordusunu
azerbaycana dek süpüren bir saldırıda ön saflarda yer almış şah ismailin
Kızılbaş ordularını püskürtmüş ve şah İsmail in kardeşi İbrahim mirza yı da
esir almış ve Trabzon a getirmiş bir askeri deha olan Yavuz a yine babası 2.
Beyazıt kızmış ve babasının zorlaması ile İbrahim mirza yı serbest bırakmak zorunda
kalmıştır.
Büyük Türk Başbuğu Yavuz
Sultan Selim han kararını verdi kızgınlığı artmıştı ve büyük bir ordu
hazırlamaya başladı! Başbuğ Yavuz şah ismaile şu mektubu gönderdi;
"bilesin ve âgah olasın
ki, ilahî hükümlerden yüz çevirenlerin, dini ve şeriatı yılmaya çalışanların bu
hareketlerine, bütün müslümanların ve bu arada adalet sever hükümdarların,
kudretleri nisbetinde mani olmaları farzdır. bunu söylemekten maksadımız sudur:
tekke kösesinden hâkimiyete yükselen sen, bu yolda yürüdün, müslümanların
memleketlerine saldırdın, şefkat ve utanmayı bir tarafa atarak zulüm kapılarını
açtın günahsız müslümanları incittin, fitne ve fesadı kendin için temel prensip
olarak kabul ettin, "umur-i padişahî ve ahkâm-ı sehinsâhiyi muktezay-i
heva-yi nefs ve ragbet-i tabiiyeye uydurup kuyud-i şeriatı hakk"ettin.
ibâhe-i muharreme ve irakat-i dima-i mükerreme, ve mescidleri yıkma, türbe ve
mezarları yakma, ulemâ ile peygamber neslinden gelmiş olan seyyidlere ihânet
"ve ilka-i mesâhif-i kerime der kazurat ve sebb-i seyheyn-i kerimeyn"
gibi işler, senin kötü hallerinden bir kaçıdır. dillerde dolaşmakta olan bunlar
ve bunlara benzer hareketlerinden dolayı ulemâ kesin delillere dayanarak senin
küfür ve irtidadına, senin ve sana tabii olanların öldürülmelerinin vâcib olduğuna;
mal ve rızıklarınızın yağma, kadın ve çocuklarınızın esir edilmesinin mübah
olduğuna ittifakla karar vermişlerdir. bu durum karşısında ben, Allah'ın
emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardim etmek ve "merasim-i
nâmus-i pâdişâhı için " ipekli elbiselerimi çıkardım, zırh giydim, kılıç
kuşandım, ata bindim ve safer ayının başında anadolu yakasına geçtim. maksadım,
Allah'ın inayetiyle senin padişahlığını yok etmek ve böylece âcizler üzerinden
zulmünü ve fesâdını kaldırmaktır. ancak, kılıçtan önce sana, sünnet-i seniyye
icâbı islâmiyeti teklif ederim. eğer yaptıklarına pişman olup can ve gönülden
istiğfar eder ve aldığın kaleleri geri verirsen, tarafımızdan dostluktan başka
bir şey görmezsin. fakat kötü hallerine devam ettiğin takdirde "zulmet-i
zulümden" simsiyah yaptığın yerleri nura kavuşturmak ve senin elinden
almak üzere inşallah yakında geleceğim. takdir ne ise öyle olacaktır. selâm,
hidâyete tabii olanlaradır."
Bunu duyan şah İsmail ve
yardakçıları ne yapacağını şaşırdı !Osmanlı ordusu harekete geçti ve Anadoludan
çıkarak 1514 ün mübarek güzel hayırlı baharında safevi devletinin topraklarına
girdi!şah ismail kaçmaktan başka hiç bir icraat gösteremedi Osmanlı türk ordusu
karşısında!Safevi topraklarında şah İsmail ve safevi ordusuna rastlayamayan
Başbuğ Yavuz şu satırları bir kadın elbisesi ile birlikte şah ismaile gönderdi;
"ey ismail, ülkemin sınırında
görünmekle bana meydan okudun. işte ben geldim, haftalarca yürüdüğüm halde ne
senden ne de askerinden bir eser görmedim. ölümüsün yoksa sağmısın bilemiyorum,
hile ve aldatmaktan başka bir şey bilmez misin? şayet korkuyorsan bir tabib
getir ki seni tedavi etsin. seni daha fazla korkutmamak için güzide askerlerimden
kırk bin kişiyi kayseri yakınlarında bıraktım. düşman hakkında ancak bu kadar lütuf
gösterilebilir"
Savaşta tarihte en kısa
süren savaşlardan biridir çaldıran!! şah
hiç bir üstünlük kuramadı! Osmanlı 2500 km. yolu onca pusu tuzak ve zorluğa
rağmen aşıp şahın ordusunu 23 Ağustos 1514 te Çaldıran ovasında deplasmanda yakalayıp
mahvetti!Şah İsmail kancık canını zor kurtarmış ve bu yenilgi ile safevi
devleti fiilen son bulmuştu!şah İsmail; ünvanını ,220bin km.lik topraklarını ,devletini
,sancağını ve eşi taçlı hatunu Yavuz a kaptırmış halde içkici bir ayyaş meczup
olarak kendini bulmuştu!bu halde sürünerek sağda solda düştü !onu mübarek şeyh
ağa dede pir sayan yalamaların ellerinde bir süre daha sürünen şah İsmail in
ölümüyle birlikte fiilen yok olmuş sadece adı kalmış safevi devleti de yok oldu
resmen!Çaldıran zaferinden hemen sonra
bu muzaffer Osmanlı Türk ordusu dönüp suriye ye kadar gitmiş kaçmakta olan
memlük ordusunun peşinden taa çölü geçerek memlük ordusunu da mahvetmiştir !
Şah ismail adam olsaydı nifak çıkarmak kalleşlik yapmak yerine,
tahtın var ordun var sancağın var devletin var çıkarsın yavuz un karşısına eski
türk başbuğları gibi kozunu sahada paylaşırsın! haçlıyla iş birliği yapıp
kalleşlik peşinde koşmak nifak çıkarmak nedir? Bu şah bozuntusunun boktan sonuçlarını türk devletleri ve Türkiye
bugün halen daha yaşıyor çekiyor!Osmanlı ordusu safevi topraklarına giriyor
bizim kancık şah ortada yok!ne yapıyor bu yavşak pusu kuruyor suları zehirliyor
kendi tarlalarını yakarak kaçıramadığı hayvanları telef ederek kaçıyor!Batıdan
destek alan da kürtleri alevileştiren de şah ismail dir yoksa kürtte alevilik
ne arardı?tüm bunların bugün sonuçlarını görüyoruz!şah ismail haytayi yavşağı
olmasaydı ,oyalamasaydı ,zarar vermeseydi, gölge etmeseydi Türk viyana
kapılarına dayanmakla kalmaz !taa ingilizin gırtlağına bile dayardı gırtlağına!
hahaha bunu şah ismail ve
safevisinin asla başaramayacağını böyle bir zeka yetenek güç ve vizyona asla
sahip olmadığını salağa sorsanız söyler!
MERCİDABIK VE RİDANİYE
SAVAŞLARI
Çaldıran zaferi ile nifak
odağı ve çıban başı safevileri ve şah ismaili yere gömen Başbuğ Yavuz Sultan
Selim ve Osmanlı ordusu bu kez 2. sırada en büyük nifak odağı haçlılarla
işbirliği yapmış ve silahlandırılmış memlüklerin üzerine Suriye ye yöneldi!
Çaldıran zaferi ile şah
ismailin kaçması nedeniyle çok uzaklaşan ve memlüklerle hesaplaşmak için çok
Uzun bir yol kat eden Osmanlı ordusu 24 Ağustos 1415 te Kansu gavri komutasındaki memlüklere karşı Mercidabık
savaşında ilk ve ezici bir zaferi çok kolay bir biçimde kazandı.Safevi mezhepçi
yobazların aksine liderlerin haçlılarla ittifak ve ticari ilişkiler
geliştirmesini benimsemeyen memlük halkı çoğunlukla Kansu gavri ye destek
olmamıştır!kansu gavrinin de öldüğü Bu ilk darbe ile Kudüs,Halep ,Şam,Gazze, Hama
ve Humus Osmanlı toprağına katıldı.Yavuz
Sultan selim Han da ilk türk İslam halifesi ünvanını aldı!
Mercidabık zaferi akabinde
ise Başbuğ Yavuz Selim Han memlük lideri Çerkez asıllı Tumanbay a mektup
gönderip halifeliğinin ve kendine biat edilmesinin kabul edilmesi şartıyla sulh
anlaşması yapmayı ve memlük devletine kalan topraklarla devam etmeyi önerdi!
Ancak Tumanbay kendisine bu mektubu getiren Osmanlı elçisini öldürerek cevap
verince Yavuz 22 Ocak 1517 de Memlükler üzerine 2 .seferi başlattı!memlükler
mercidabıktan Osmanlının ateşli silah gücünün farkındaydı ve haçlılarla
işbirliği yaparak onlar da top ve tüfeklere sahip olmuşlar ve buna
güveniyorlardı ama Osmanlı ordusunun 13 gün gibi kısa bir sürede onca techizatla
Sina çölünü aşması ile başı dönen çoğu çerkes ve Araplardan oluşan memlükler
ağır yenilgiler aldı sokak ve şehir savaşlarına dek varan mücadelerde Tumanbay
kadın kılığında şehirden kaçarak nil nehrini gemiyle geçip sıvıştı ve bazı
şartlar öne sürüp aman diledi lakin kendisine gönderilen elçilerin sözlerini
beğenmeyerek yine öldürttü! Böylece şehir şehir kaçan her defasında mağlup olan
Tumanbay nil in kıyısında kaçmaya çalışırken Rumeli beylerbeyi Mustafa
paşa,halep naibi hayırbay ,şahsuvaroğlu Ali bey ve canberdi gazali gibi beyler
ona yetiştiler ve yakalanma korkusuyla kendini nil nehrine atan Tumanbay
kementle boğazından yakalanıp başbuğ Yavuz selim im karşısına çıkarıldı!
Başbuğ
selim sürekli kaçsa da azmi ve pes etmeyen kişiliğine saygı duyduğu Tumanbay ı
idam etme konusunda istekli olmadı ama vezirler onun adının ve nüfuzunun
etkisini gösterip kanıtlayarak Yavuz u Tumanbayın idamı konusunda ikna ettiler.Yine
de yavuz bir plan uyguladı ve Tumanbay ın kodesinin kapısına yandaş rolü yapan
birkaç adamı gönderdi ve onlar kodesteki Tümanbay a onu kaçıracaklarını ve
Tekrar Yavuz a karşı isyan edeceklerini söyledi.Tumanbay da bunu kabul edip
yavuzu isyan değil onu öldüreceğini dahi söyledi. Adamlar gelip bunu Yavuz a
anlatınca Yavuz küçük bir tebessüm etti ve saygıyla Tumanbayın idam fermanını
imzaladı!Tumanbay da şehirde ibret olsun ve savaşın galibi ve mağlubu herkesçe
bilinsin diye gezdirilerek herkesin gözü önünde asılarak idam edildi ve 3 gün
dar ağacında sallandırılarak bekletildikten sonra cenazesi kılınarak
defnedildi!!Böylece memlükler ridaniye savaşları ile mercidabıktan sonra yıkıcı bir mağlubiyet daha alarak tarihten
silinmişlerdir!Böylece başbuğ Yavuz Sultan Selim Han a halifelik yanı sıra Kahire
ve Mısır ın tamamı ile Mekke ve Medine kutsal toprakların anahtarı ve mukaddes
emanetler de geçmiştir!
Bu savaş sonunda halife
ünvanı alan Başbuğ Yavuz Sultan selim han tüm nifak odaklarını yok ettikten
sonra bu amaçla çıktığı doğu seferi politikasını sonlandırmış ve yüzünü
hayranlık duyduğu dedesi Fatih gibi en büyük hayali olan haçlılara karşı cihada
çevirmişti lakin bu esnada ordusunu hazırlarken seferin başında yakalandığı
şirpençe hastalığı sonucunda 22 Eylül 1520 de Hak’ın rahmetine
kavuşmuştur!Allah gazi ruhuna rahmet eylesin!
KEFENİNİ BAŞINDA TAŞIYAN BÜYÜK
TÜRK BAŞBUĞU NİFAKKIRAN SAVAŞÇI YAVUZ SULTAN SELİM HAN
Türklerin başına yavuz gibi
birisi gerekli! Osmanlı her daim kefereye karşı savaştı avrupaya okunu çekti! Haçlılarla
işbirliği yapan hain şah ismail her daim türkle ve müslümanla savaştı! tek
derdi mezhepçilikti!bu meczup müptezel şah, sırf sunni diye türkleri yakıp
asarken ,kürtleri zazaları alevileştirip kullanmaya kalkıştı!Bunlar kendi
başına bela olduğu gibi ,bugün pkk dhkpc tikko gibi komunist örgütlerin
elebaşılığını yapıp halen daha Türke Türkiye ye karşı ermeni rus haçlı
kucağında hoplayıp ihanet içindeler adi mendebur şahları gibi!
Osmanlı ‘nın durumunu o
zamanlar iyi tetkik etmek gerek!Osmanlı o dönemde İstanbul’u almış ,bir
yükseliş döneminde ,geleceği çok parlak ve bu türk devleti o zamanki dünyanın
merkezinde en değerli ve stratejik bölgesinde yer alıyor ve gittikçe
genişlemeci bir politikayla ilerliyor!tüm önemli ticari yollar deniz yolları
Osmanlının eline bir bir geçiyor!dünyada bilinen tüm kıtaları merkezi ve
stratejik noktadan etkisi altına alıyor!
Osmanlı nın bu yükselişini
çekemeyen zenginliğinde toprağında avantajlı konumunda gözü olanlar en başta 3 ‘e
ayrılır;
1- siktiğimin haçlı
kafirleri
2- mankurtlaşmış memlükler
3-mezhepçi yobaz hain
safeviler
O değilde içlerinde en
kancığı şah ismailin safevisiydi!
Osmanlı nın yükselişi
genişlemesi ve kendini en yüksek merkezi noktaya konumlandırması aralarında
ufak tefek sürtüşmeler olan haçlı ülkeleri portekizliler, İspanyollar,venedikliler,
fransızlar, kutsal roma imparatoru, papa ve memlükler ile safevileri Osmanlı
Türk İslam devletine karşı yakın müzakere ve işbirliğine sokmuştu!
Haçlılar ;şah ismailin
askerî alandaki zaferleriyle safevilerin mezhep değiştirtmek konusundaki
başarısı osmanlılar’ın doğuya doğru yayılmasını engellediği gibi ,safevi
devletini uğruna çabaladıkları, ancak ulaşamadıkları bir emel olan osmanlı
gücünün sindirilmesini başaracak yardımcı devlet olarak görüyorlardı. Avrupalı haçlı
hükümdarlar askeri açıdan başarılı ve bunun yanı sıra mezhepçi bir manevi etki
ile ayrımcı bölücü kutuplaştırıcı siyaseti ile Türk-İslam dünyasında çıkarları
doğrultusunda etkili gördükleri şah ismailin kendine has ta olsa İslam
eksenindeki devletiyle siyasi , ticari ve askeri ilişki kurma olasılıklarını
araştırmak için can atıyorlardı.
Bu niyetle haçlılar ilk önce
memlüklere yapıştılar heyetler gönderdiler ortaklık kurmak için taharetsiz
kıçlarını yırttılar sonunda memlüklerin akıllarını çeldiler ama o safevi şah
ismail denen müptezel haçlı teklifini beklemeye dahi gerek duymadan bizzat
kendisi o zaman haçlı ordusunun en güçlü devleti macar kralı Lajos a mektup
yazıp haçlılarla osmanlıya karşı işbirliği teklifini bizzat kendisi yaptı ve
onu tebrize bizzat davet etti! haçlıların diğer önemli gücü ispanya kralı 5.
carlos da heyet gönderdi! böylece kirli adi işbirliği kuruldu ama hiç biri
osmanlı türkünün karşısına çıkmaya götü yemedi hep içten hainlikle kalleşlikle
komplolarla Osmanlı yı yıkmaya çalıştılar!
Hatta Venedikli bir casus
olan constantino laschari, ergen çağındaki şah ismail ve birlikleri konusunda 1502
de venedik senatosu’na rapor veren ilk kişilerdendi ve yazdıkları hem Türklük
hem de İslam açısından şah İsmail in safevilerin ve yardakçılarının gerçek
yüzünü bir yabancının gözünden anlatması açısından manidardır;
‘’ safevi inancı, her zaman
osmanlı sultanı’nın sarayına karşı savaşmıştır; çünkü onlara göre osmanlılar
sapkındır ve pek çok müslüman’ın toprağını gasbederler.şah ismail’in, peygamber
olduğu, zengin, âdil, cömert ve ilâhî esine sahip olduğu düşünülür. başlı
başına ayrı bir din olarak kabul edilen kendi tarikatlarında en sevilen
kişidir.’’
şah ismail’den övgüyle söz
edilen başka bir manidar metin de, şam’da yaşayan İtalyan ajan giovanni
morosini tarafından 1507 yılında venedik senatosu’na gönderilmişti. signoria
venedik’i şah ismail ile ittifaka ikna etmeye çalışan morosini, şahı cesur,
cömert ve bilgili olarak betimlemişti. kendisine aşırı bağlılar, şah ismail’e
kral veya prens değil de manevi bir hazla “peygamber” veya “ulu” diyorlardı.
morosini’ye göre şah ismail kimseye fikir danışmazdı; ancak danışman olarak yanında
daimi üç ermeni papaz bulunurdu ve onlara danışırdı. şah ismailciler onun
“yeryüzündeki tanrı” olduğunu düşünüyorlardı. morosini, şah ismail’in inancının
ne olduğunu bilmediğini itiraf etmesine rağmen bu inancın “başka bir inançtan
çok hıristiyanlık’a yakın” olduğu sonucunu çıkarmıştır.
Yine safevi askerlerin 12
imamın adının yazdığı kızıl başlıklarını hristiyanlıktaki 12 havari ile
Portekiz haçlı askerlerinin kızıl miğferlerine benzeten ve çoğunlukla şah İsmail in ordusundan bahseden tüccar
kisvesi altında ismi saklandığı için anonim kalan bir ajan 1508 te şunları
yazar;
’’ özellikle askerleri (Kızılbaş),
şahı sever ve ona saygı gösterirler. askerlerin çoğu şeyhleri ismail’in
çarpışmada onları gözeteceğini düşünerek zırh kuşanmadan savaşa girerler.
diğerleriyse, savaşa zırh kuşanmadan hükümdarları için ölmek isteğiyle girerler
ve “şeyh, şeyh” diye bağırırlar. (safevi askerleri üstleri çıplak olarak ve
şeyh şeyh diye bağırarak savaşırlardı.Osmanlı Türk askerleri ise kurtuluş
savaşı dahil daima buna karşılık olarak Allah Allah diye hücum ederlerdi). iranın
dört bir köşesinde Allah adı unutulmuştur; hatırda kalan yalnızca şah ismailin
adıdır. herkes, özellikle de askerleri onun ölümsüz olduğunu düşünür.’’
Bunlara tahammül etmeyen ulu
Türk hakanı Yavuz sultan selim han nifak başı safevilerin üstüne yürüdü ,yavuz
ordusu ile tüm safevi topraklarını baştan başa
kat ettikçe şah ismail ise kaçtıkça kaçtı ve köşeye sıkışınca anca
çaldıranda belasını buldu!
arkasından Yavuz memlüklere
yürüdü ,memlükler de karşısına çıkamadı !öyle ki yavuz onca ordu ve ağırlıkla
tüm çölü geçti de memlükler artık köşeye sıkışınca savaşa tutuştular
Osmanlıyla!Osmanlı onların da defterini dürdü hepsini tahtıyla devletiyle
ünvanıyla birlikte tarihe gömdü!
Yavuz tam haçlıların üzerine
yürüyecekken hastalandı ve gazi ruhu cennete uçtu!Onun işini oğlu kanuni
devraldı ve avrupaya haçlılara saldırdı!macarları defalarca hoplattı!
Yavuz alevi de kesti sunni
de kesti ,kürtte kesti Türkte kesti! kim nifak hainlik ve adilik peşindeyse
topunun defterini dürdü! eğer bunu başaramasaydı adi safevi artıkları gibi
soyadınızın sonunda -ov takısı ile asimile olup,Türkiye diye bir devlet te
olmazdı yerine Anadolu da yunanistan bulgaristan ermenistan rusya iran uzantıları
ve kürdistan olurdu ve Yavuz gibiler
sayesinde ismini cismini bilmek zorunda kalmadığımız ingilizin fransızın bir
çok sömürge uydu devleti olurdu!
GERÇEKLER ACIDIR!
Şah ismail Türkte yavuz piç
mi?kuyruk acıları bu! ????devşirme????? osmanlı haçlı veledini alıp haçlıya
karşı kullanıyor, bizim şah adisi kürdü alıp alevileştirip türke karşı
kullanıyor hahahah bir de devşirme diyorlar millette ne kuyruk acısı var
arkadaş bu ülkenin haini nankörü bitmez! Öz be öz Türk Yavuz a karşı kendi kürt
asıllı ,anaannesi rum olan her daim türk kanı akıtmış olan şah ismaili üstün
getirmeye kahraman yapmaya kalkanlar türk değil hain kancık birer çifuttur! Biz
Türk İslam birliğini Turanı sağlamaya çalışırken bu kancık çaşıtlar şah İsmail
gibi bir bölücü bozguncu nifakçı kalleş haini kahraman öz türk hatta başbuğ
gibi göstererek bu meczup şahları gibi her daim türk ün azılı düşmanı olan
batılı
Haçlı kafirlerin
köpekliklerini yapmaktan halen daha geri durmuyorlar!
Meczup mendebur müptezel
nifak başı şah ismail gerçekleri;
-Şirvan seferinden dönülürken,Sunni
Türkler ,Sünnilerin pis olması bahanesiyle Şah’ın emriyle denize atıldı.(Bkz. Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s.62;
Cevâhirü’l-Tevârih, s. 115)
-Şirvanşah Halil’in mezarı
açılıp kemikleri yakıldı.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi
Nizamşah, s. 13; Ahsenü’-Tevârih, s. 66; Fütûhat-ı Şahî, s. 145 vd; Zeyl-i
Habibü’s-Siyer, s. 58-59.)
-Tebriz’de Şiiliğin resmi
mezhep ilan edilmesinin tepkiyle karşılanması üzerine Şah İsmail: ‘’Kimseden
korkmuyorum. Allah ve On İki İmam benimledir. Eğer bir söz söylenirse kılıcımı
çeker ve kimseyi sağ bırakmam.’’ dedi.(Bkz. Cihangüşa-yı Hakan, s. 147.)
-Ezana ilaveler yapıldı.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer,
s. 66; Ravzatü’s-Safeviyye, s. 154; Kısasü’l-Hakanî, c. I, s. 36;
Ahsenü’-Tevârih, s. 86.)
-İlk üç halifeye lanet
okunması emredildi.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi
Nizamşah, s.16; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 64, 73.)
-İlk üç halifeye lanet
okumayanların katledilmesi emredildi.
(Bkz. Hülasatu’t-Tevârih, s.
72-74; Ahsenü’Tevârih, s. 85-86; Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 119; Lubbü’t-Tevârih, s.
394; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 16-17; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 40-41; Zeyl-i
Habibü’s-Siyer, s. 65; Alemârâ-yı Abbasî, c. I, s. 47.)
-Safevi ve şiilere zulmeden
Sünnilerin intikam ateşinde yakılmaları emredildi.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer,
s. 66.)
-Azerbaycan’da pek çok kişi
öldürüldü.
(Bkz. Zeyl-i Habibü’s-Siyer,
s. 66; Ravzatü’s-Safeviyye, s. 154)
-Şiiliğe sadakatinden şüphe
duyulan kişiler her zaman gizlice takip edildi.
(Bkz. Tekmiletü’l-Ahbâr, s.
55; Zeyl-i Habibü’s-Siyer, s. 66.)
-Asta kalesi aman dileyip
kaleyi teslim ettilerse de kale halkına ve Türkmenlere katliam yapıldı.(Bkz.
Tarih-i Elfî’de ve Tarih-i İlçi-yi Nizamşah’ta 30000 kişinin katledildiği
kayıtlıysa da rakamın abartılı olduğu ortadadır. Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s.
24-27; Tarih-i Elfî, s. 322; Hasan Rumlu 10000 kişinin katledildiğini
yazmaktadır. Ahsenü’-Tevârih, s. 101, 108-109.)
-Türkmenlerin reisi
Cihanşahlu Murad Bey kazığa geçirilerek yakıldı.
(Bkz. Cevâhirü’l-Ahbâr, s.
121-123; Alem-ârâ-yı Abbasî, c. I, s. 49-51; Tarih-i Elfî, s. 322; Hülasatu’t-Tevârih,
c. I, s. 83; Tekmiletü’l Ahbâr, s. 42; Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 24-27.)
-Yezd şehrinde katliam
yapılarak en az 7000 kişi öldürüldü.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi
Nizamşah, s. 32.)
-Ebruh hakimi Muhammed Kere
kadın-erkek akrabalarıyla birlikte yakıldı.
(Bkz. Lubbü’t-Tevârih, s.
400; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 43, 44; Alem-ârâ-yı Abbasî, c. I, s. 51;
Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 122-123.)
-Şah İsmail in babası Şeyh
Haydar’a karşı savaşanları belirlemek için yapılan soruşturmada pek çok Türkmen
öldürüldü.(Bkz. Lubbü’t-Tevârih, s. 401; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 44; Alem-ârâ-yı
Abbasî, c. I, s. 53; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 87.)
-Şah İsmail,Her daim Türkmen şehri olan
Bağdat’a girince Sunni Türkmenlere katliam yaptı.
-İmamı Azam’ın türbesini
yıktılar mezarını açıp kemiklerini yaktılar.
(Bkz. Tarih-i İlçi-yi
Nizamşah, s. 37.)
-Özbek lider Türk Şeybek
Han’ın başı kesildi kafa derisi yüzülüp II. Bayezid’e gönderdi ve kafatasına
altın kaplanarak ayyaş Şah’a kadeh yapıldı.(Bkz. Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 128;
Tarih-i İlçi-yi Nizamşah, s. 54-55; Ahsenü’-Tevârih, s. 161, 163;
Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 113.)
-Özbek Türkü Şeybek Han’ın
eli kesilerek Mazendaran hakimi Aka Rüstem Ruzefzun’a gönderildi.(Bkz. Tarih-i
İlçi-yi Nizamşah, s. 54; Ahsenü’-Tevârih, s. 163; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s.
114.)
-Herat’ta Hafız Zeyneddin
ilk üç halifeye lanet etmeyeceğini söyleyince feci şekilde öldürüldü.(Bkz.
Tarih-i Reşidî, s. 366-367; Fütûhat-ı Şahî, s. 349; olaya bizzat tanık olan
Zeyneddin Mahmud Vasıfî, Bedayiü’l-Vekâyi, Tahran 1350/1972, c. II, s. 248-249.)
-Herat Şeyhülislam’ı
Seyfeddin Ahmed On iki imam adına hutbe okumayı ve halifelere lanet etmeyi
reddedince Herat pazarında yakılarak öldürüldü.
(Bkz. Tarih-i Reşidî, s.
367; Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 50; Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 128; Tarih-i İlçi-yi
Nizamşah, s. 55;Ahsenü’-Tevârih, s. 163; Hülasatu’t-Tevârih, c. I, s. 113;
Fütûhat-ı Şahî, s. 349.)
-şah ismail in anaannesi
despina hatun adlı bir rumdur!Osmanlı padişahların rum slav kadınlarla evlenip
şehzade doğurmalarını Türklüğe yediremeyen kancık Türkçü geçinen çaşıtlar
ananannesi rum olan Şah isamili öz be öz türk kabul eder hatta aynı haltı yiyip
rum despina ile evlenen akkoyunlu Uzun Hasan ı dahi överler Osmanlıyı ise bundan
ötürü yererler! Türkler ataerkil aile yapısına aitken töre olarak ataerkil
külte sahipken Osmanlı padişahları ve oğulları nasıl devşirme kırma karma melez
sayılıyor da soyu kürt olan sırf anne tarafından türk olan o kız begümün de
annesi rum iken nasıl şah İsmail öz be öz türk oluyor koduğumun Türkçü geçinen
soytarıları sizi!bu soysuz itler türkçü görünen haçlı kafir ermeni rum
artıklarıdır bunlar hain birer çifut ve kancık dedelerini domaltan Osmanlıya
karşı kuyruk acıları ilerleyerek mabadlarına vurmuş rektumlarının acısıyla
birde Türkçü geçinerek Osmanlı Türk devletine o kancık kanları ile güya
saldırıp intikam alma derdindeler ama başarılı olamayacaklar!
-Şah İsmail ve safevisi nin
kökleri moğollara dek bilinirdi !Safevi sülalesine ismini veren ata Şeyh
Safiüddin İshak Erdebili nin kürt olduğu Alevi şii safevi kaynağı Safvat
al-Safa adlı tarikat yazmalarında dahi yazar!Yine Karakoyunlu Cihanşah ın vakıf belgelerinde şah İsmail'in dede tarafından sülalesinin hakim olduğu safevilerin sunni kürt olduğu yazar!Tuğluklu Hükümdarı Firuz şah Tuğluk(zerrin Külah) ta bunu doğrular.Ayrıca Firuz şah ın lakabı 'zerrin külah' da 'kırmızı başlık' veya 'kırmızı şapka' anlamına geliyordu şah ismailin 'kızılbaş'ları da buradan gelir! ayrıca şah ismailin safevi atalarının seyit olduğuna dair hiç bir yazılı kaynak ve şecere yoktur!Taraftar çekmek insanları kandırmak için kendilerini böyle tanıtmışlardır!
4. kuşak torun şeyh cüneyt, türk devleti Akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ın kızıyla evlenince safeviler türkleşme eğilimi gösterdiler.Anneannesi rum olan şah ismail de anne tarafından türkmen prensi olarak anıldı!Kökleri ise kürttü!Ataerkil külte sahip Türklerde şah İsmail nasıl türk oluyor bu çelişkileri görsün koduğumun Türkçü geçinen çifutları!
4. kuşak torun şeyh cüneyt, türk devleti Akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ın kızıyla evlenince safeviler türkleşme eğilimi gösterdiler.Anneannesi rum olan şah ismail de anne tarafından türkmen prensi olarak anıldı!Kökleri ise kürttü!Ataerkil külte sahip Türklerde şah İsmail nasıl türk oluyor bu çelişkileri görsün koduğumun Türkçü geçinen çifutları!
- Şah ismailin kürt aşiret tarikatçı
dedesi şeyh Cüneyt dini etkisi le Uzun Hasanı etkiledi onun saygı sevgi ve
güvenini kazanarak kızıyla dahi evlenme fırsatını buldu!lakin bu ikiyüzlü şeyh
in amacı hainlik ve ihanetti!bundan sonra din ve tarikat zümresini terk edip
şahlık ve sacaş zümresine geçen safevi tarikatı Akkoyunlu devletine ve Uzun
Hasan a ihanet edip isyan ve terör estirdiler!Akkoyunlu devleti lideri Uzun
Hsan rum eşi despina nın etkisi ile Osmanlıya karşı haçlıyla iş birliği yapmış
ve saldırmış lakin mahvolmuştu Otlukbeli savaşı sonrası rezil ve pişman olan
Uzun Hasan ve devleti çöküşe geçti bundan faydalanmaya kalkan uzuzn hasan ın
kızı begümle evli tarikat şeyhi damadının safevi mürtileri silahlanıp baş
kaldırdılar!akkoyunlular ile safevi tarikatçı müritleri arasında kanlı
mücadeleler başladı! Safevi tarikatı sapkın ideolojisi ile mürit ve güç kazandı
lakin akkoyunlular bunları büyük ölçüde temizledi şah İsmail in babası hain
haydar öldürüldü ve daha beşikte olan şah ismaili aradılar lakin safevi sapkın
mürtiler onu kaçırıp sakladılar ve bir süre sonra Akkaoyunlu devletinin
zayıflamasıyla gücü eline alan Şah ismail
kendisinin türkleşmesine ve ana tarafından türkmen prensi olarak
anılmasına neden olan Akkoyunlu türk devletine saldırarak onu yok etti! Ayrıca safevi
şah ismail özellikle özbek türkü şeybek veya şeybanilere uzun süre üstünlük
kuramadı ve antlaşmazlık mücadele ve savaşlar uzun yıllar boyunca sürdü şah
ismail özbeklere karşı ağır katliamlara girişti!aslında en büyük katliamı şah
ismail hem türklüğünü hem de medeniyetlerini ve devletini çalıp bir de üstüne
konduğu öz türk şirvanşahlara karşı yaptı!
-Şah İsmail Kürtlerin
Aleviliğini sunniliğe karşı korumuş ve sunnileşmeye karşı kürtleri
alevileştirmiştir!Bu Türkerlin de Alevileşmesine zemin hazırladı!Mantıklı olan
budur! Türklerin İslamla karşılaşması ve Müslüman oluşunun şii ve Alevilikle
alakası yoktur suni ve ehlisünnet
çizgisinde Türkler Müslümanlığa geçtiler!şiilik ve Aleviliğin kökleri ise
bambaşkaydı! alevilik ne türklüğün nede islamın özünde yoktur!aleviliğin eski
türk inanç ve kültürü şamanizmle de alakası yok! alevilik yukarı mezopotamya ve
orta asya da ışık insanları denilen ateş yakıp alevine dua eden mecusiliğe
benzer gelenekleri olan putperest ve barışçıl bir küçük topluluğa
aittir!aleviliğin ataları afgan peştu hint kökenli çingenemsi toplayıcılık ve
ekici- besicilikle geçinen ,savaşçı -askeri özellikleri olmayan bu nedenle
barışçıl takılan bir topluluğa aittir.
Türk moğol ve çinli obaların
akıncı saldırgan talancı askeri özellikleri gelişmiş savaşçı gelenekleri
doğrultusundaki orta asyada ki savaşçı çağa karşı bu topluluklar bundan uzak
kalmaya çalıştı ve türklerin yoğun olduğu orta asyada bile aleviler
azınlıktı!bu peştu afgan hint tibet kökenli alevilerin ataları kendileri gibi
azınlık olan ve savaşçı özellikleri olmayan sivil kürt aşiretleri ile kaynaştı
ve alevilik kürtlerde yayıldı!dediğimiz gibi safevi aşireti kürttü aleviliği de
buradan gelir!neyse bunlar detaylı konular! kürtler aslında sayısal olarak
geniş bir kavim lakin askeri anlayış zayıf ve öbekler halinde dağılmışlar aralarında
birlik yok bu nedenle Kürtler suni ehlisünnet islamın Türkler de ve sonra
Moğollarda yayılmasıyla sunilik etkisi ile sunileştiler.bunların nedeniyle
kürtlerde önemli bir sunni şaafi geleneği anlam ve önem kazanmış!
şah ismail ne türklük ne de kürtlükte değil
mezhepçi bir fanatizmle şii alevi inancı destekliyordu!zaten kürt asıllı safevi
aşireti de aslında önceden sunni idi daha sonra şia yı ve Aleviliği köklerine
yakın bularak Şiileştiler! böylece sunni şaafi türkmenler yanı sıra kürtlere de
ağır baskı zulüm ve katliamlar yaptı!bunun sonucunda sunni ve şaafi kürtler
safevi şahın zulmünden bıkarak Osmanlı safında yer alırken şii alevi kürtler de
şah ismailin safında yer aldı! şah ismailin baskı ve sindirme politikası ile
yayılmacı tavrı özellikle kürt bölgelerde ciddi bir alevileşme potansiyeli
doğurdu!kürtlerin atalarının da buna yatkın olması bu gerçeği doğurur! safevi
şah ismail kürtlerin alevileşmesinde en büyük etki ve katkıyı sağlamıştır bunun
tartışması bile olamaz! eğer şah ismail ve safeviyi göz ardı ederseniz
kürtlerdeki şiileşme ve alevileşmenin de bu kadar hızlı ve büyük olamayacağını
ve kürtlerin ezici çoğunlukla sunni ve şaafi olmuş olacağını görürsünüz!bugün
alevi şii yordam rus komunizmine ortak olmuş aynı paralelde ilerlemektedir ve
pkk dhkpc ve tikko gibi komunal terör
örgütleri ile rusla ermeniyle iranla ve hatta abd ile birlik olup halen daha
Türke ve Türkiyeye karşı nifak bozgunculuk bölücülük terör ve katliam
peşindeler ataları şah ismail gibi!
-Şah İsmail, türk kanı
taşıyan annesi Alemşah Halime Begüm'ü sunni türkler başta olmak üzere halka
yaptığı zulüm işkence , katliamlara ve adaletsizliğe karşı çıktığı için kendi elleriyle öldürmüş
rum kanı taşıyan şerefsiz bir anne katilidir!şah trüklüğünü genetik olarak
borçlu olduğu varlığı dahi kendi elleriyle boğmuş nankör bir köpektir!
-şah ismail her daim haçlı
batıya karşı yüzünü dönmüş ve varlığı ilerleyişi her daim haçlı avrupanın
aleyhine olan Osmanlı yı sırtından hançerlemeye kalkışmıştır!mezhepçi bir
tutumla nifak ihanet ve kalleşlik
yordamı şah ismailin savaş taktiğidir!
-şah ismail Osmanlı ya karşı
bizzat kendisi o zamanki haçlı ordusunun en büyük gücü macar kralı Lajos a mektup yazıp Osmanlıya karşı
işbirliği teklifini bizzat kendisi yapmış ve macar kralını tebrize davet
etmiştir!bu ittifak çağrısı karşılık bulmuş macar kralı iştirak etmiştir! bunun
devamında haçlıların en önemli deniz gücü ispanya kralı 5.Carlos heyet
göndermiş daha ileri zamanlarda da portekiz kralı da bir keyet göndermiş
böylece haçlı-safevi ittifakı pekişmiştir!lakin çaldıran ile bu pis adi kafir
ittifak başlamadan imha edilmiştir! lakin asıl hedefi haçlı kafir avrupa olan
Yavuz gibi güçlü zeki akıllı yetenekli bir türk başbuğu safevi gibi bir
dansözle oyalanmış meşgul edilmiş ve türk ün avrupaya ölümcül darbesi
geciktirilmiş oldu bundan sadece haçlılar karlı çıktı!Yavuz dan sonra kanuni
zamanında haçlılar büyük zorluklar çekse de şah ismail in orospuluklaYavuz u
oyalayıp saf dışı bırakmasıyla kanuni nin darbesini bir nebze karşılama fırsat
ve takatini buldular!ondan sonra osmanlı duraklamaya geçti ve haçlılar da
yükselişe geçtiler!Hain şahın haçlılarla işbirliği çabalarına dair;
1- Orta Çağ'da, birden fazla
olmak üzere, başını Türklerin çektiği güçlü Müslüman düşmanlarının tehdidi
altında kalan Hıristiyan güçler, çok çabuk ve kesin bir intikam elde etme
konusundaki ümitlerini çok uzakta bulunan ve pek az bilinen Doğu
topraklarındaki bir yöneticiye bağlamışlardır. Düşsel Prester John etrafındaki
efsaneler bir tarafa bırakılırsa, bu tür ümitler, önce Moğollar, daha sonra da
Timur nezdinde beslenmiş, fakat çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleşme imkanı
bulamamıştır. Aşağı yukarı dini terimlerle ifade edilseler de çok açık
jeopolitik kaygılardan kaynaklandıkları için bu ümitler tam olarak yok olup
gitmemişlerdir.
(bkz. Jean Richard, "D'Âl^igidâi a 'azan:
la continuite d'une politique franque chez les Mongols d'Iran", in L'Iran
face â la domination mongole, (der.) Denise Aigle, Tahran, Institut français de
recherche en Iran, 1997, ss. 57-69. Timur'a gönderilen Avrupalı özel
temsilciler arasında en ünlü olan konusunda bkz. Beatrice Forbes Manz and
Margaret L. Dunaway, "Clavijo", içinde Encyclopaedia Iranica, cilt V,
ss. 692-693. Rönesans ve daha sonraki dönemlerde Avrupa kültüründe Timur
konusunda şu eserdeki birkaç makaleye bkz. La civiltâ timuride come fenomeno
internazionale, (der.) Michele Bernardini, Oriente moderno, nuova serie, 15,
1996, cilt II, ss. 203-339.)
2- Osmanlı korkusu ve onları
bir şekilde durdurabilme ümidi de birçok Avrupa haçlı devletini İranla temasa
girmeye sevk etmede kesin bir rol oynamıştır. Bu yüzden Safevi-Venedik
diplomatik ilişkilerinin işbirliği boyutu asla göz ardı edilemez! (bkz. Carlos
Alonso, O. S. A., "A los origenes de las relaciones entre la Santa Sede y
Persia (1571-72)", içinde Dalla Chiesa antica alla Chiesa moderna, (der.)
M. Fois S. J., V. Monachino S. J. ve F. Litva S. J., Rome, Universitâ
Gregoriana Editrice, 1983, ss. 215-216, 218.)
3- Yayılmacı Osmanlı gücünün
en çarpıcı mağduru şüphesiz Venedik Cumhuriyeti'ydi ki onun Dükası, IV. Haçlı
Seferi sırasında (1204) İstanbul'un fethedilmesiyle Bizans İmparatorluğu
topraklarının "dörtte üçünün Lordu" haline gelmişti. 15. yüzyıl
boyunca Osmanlı yönetimine karşı gerçekleştirilen bir dizi başarısız savaşlar
(1423-1430, 1463-1479, 1499-1503), Venedik'in Ege ve aşağı Adriyatik
denizlerindeki sömürge İmparatorluğu'nun büyük kısmının kaybedilmesine neden
olmuştu. 1463-1479 Savaşı sırasında Venedik ile başka bir Orta Doğulu yönetici
olan Akkoyunlu Uzun Hasan arasında Osmanlılara karşı bir ittifak kurma amacı
taşıyan diplomatik temaslar gerçekleştirildi. Karşılıklı elçilerin gidip
gelmesi savaş başladıktan hemen sonra uygulamaya kondu, fakat bu çabalar ancak
Giosafat Barbaro'nun Uzun Hasan nezdinde büyük elçi olarak atandığı 1473 yılında
somut sonuçlar ortaya çıkmasını sağladı.(şah ismailin ana tarafından dedesi
Uzun Hasan ın eşi rum prensesi despina hatun un (şah ismailin anaannesi) etkisi
ile Akkoyunlu devleti Osmanlıya karşı haçlılarla iş birliğine girişti)
Barbaro, bazı ordu donanım
malzemesi, birçok daha küçük çaplı ateşli silah, barut ve başka askeri
malzemeyle birlikte 200 Venedik askeri taşıyan küçük bir filoyla Venedik'ten
ayrıldı. Usta bir topçuyla birlikte daha fazla silahın ise daha sonra
gönderileceği varsayılmaktaydı. (O zamanlar hâlâ bağımsız bir krallık olan)
Kıbrıs'ta konuşlanmış olan filo, Karaman ve Akkoyunlu kara ordularıyla birlikte
hareket ederek Anadolu'nun güney sahillerindeki bazı Osmanlı sahil kalelerini
ele geçirdi. Ancak başlangıçtaki bazı başarılardan sonra Uzun Hasan, Başkent'te
II. Mehmed (Fatih)tarafından yenilgiye uğratıldı (11 Ağustos 1473/Otlukbeli
zaferi), böylece Akdeniz'e ulaşmada ve Venedik kuvvetleri ve onların topuyla
buluşmada başarısız oldu.( bkz. Berchet, La Repubblica di Venezia e la Persia,
Turin, Paravia, 1865, ss. 9-10.)
4- sonuçta Barbaro, kendi
sekreteri ile Venedik Cumhuriyeti'ne gönderilmiş olan Akkoyunlu büyükelçisinin
(Hacı Muhammed'in) Kürtler tarafından öldürüldüğü tehlikeli bir yolculuktan
sonra Uzun Hasan'ın sarayına ulaşmayı başardı. Saraya vardığında Türkmen
yöneticisine Venedik'in savaşı devam ettirmeye kararlı olduğu yolunda güvence
vermek üzere gönderilmiş olan Paolo Ognibene'nin orada olduğunu gördü. Onun arkasından
da Ambrogio Contarini geldi. Ancak üç diplomatın çabaları Uzun Hasan'ı
Osmanlılara karşı savaşı yeniden başlatma konusunda ikna edemeyecekti.
İstanbul'daki Venedik büyükelçisi tarafından İran'a gönderilen Giovanni
Dario'nun özel göreviyle birlikte (1485), Serenissima ile Akkoyunlular
arasındaki diplomatik temas sayfası kapanmış oldu. (bkz.Ibidem, ss. 22, 150-153
(Dario'nun hâlâ mevcut iki mektubu); Woods, The Aqquyunlu, s. 146 ve n. 33 s.
279.)hatta iyice yaşlanan Uzun Hasan ölüm döşeğinde iken pişmanlıkla
varislarine’osmanlı ile asla savaşmamaları’ konusunda vasiyet bıraktı!ama fazla
sürmeden kızından olan şah İsmail adlı torunu bu vasiyeti
dinlemeyecekti!müslüman türk kanı akıtmaktan ve haçlılarla ittifak kurmaktan
çekinmeyecek bu iblis şah İsmail, Uzun Hasan ın kızını ,sahip olduğu güç ve
zenginliğin tek nedeni olan annesi Begüm ü dahi kendi Elleriyle boğarak öldüren
nankör bir köpekti!
5- işte 1501 yılında Doğudan
kurtarıcı niteliğinde olmasa da yeni bir potansiyel yardımcı ortaya çıktı: I.
Şah İsmail. 1499-1503 Savaşı'nın tam ortasında onunla ilgili olarak Venedik'e
ulaşan ilk haberler, onu olağanüstü bir genç kral (şah)olarak tanımlamaktaydı.
(bkz. Shah Ismail I nei "Diarii" di Marin Sanudo, (der.) Biancamaria
Scarcia Amoretti, cilt I, Rome, Istituto per l'Oriente, 1979. Batıda Şah İsmail
"efsanesi" konusunda bkz. Palmira Brummett, "The Myth of Shah
Ismail Safavi: Political Rhetoric and 'Divine' Kingship", içinde Medieval
Christian perceptions of Islam, (der.) John Victor Tolan, New York ve Londra,
Garland Publishing, 1996, ss. 331-359.)
6- Safeviler Venedik'le
hızlı bir şekilde ilgilenmeye başlamışlardı ve iki tarafın temsilcilerinin
birbiriyle temas etmesi için fırsat da doğmuyor değildi. Örneğin,
Venediklilerin İranlılara Halep'te kırmızı elbise (1504), Şam'da da ipek ve yün
(1507) sattıklarını bilmekteyiz.10 1505 yılında Şam'daki konsolos Bortolo
Contarini, elinde Şah İsmail'den Dükaya yazılmış bir mektupla Venedik'e doğru
yola çıkmış olan Karamanlı hazinedarın (İtalyanca metinde "casandar")
kendisini ziyaret ettiğini kendi Senatosuna bildirdi; Contarini daha sonra
mesajın bir kopyasını ve çevirisini de gönderdi. (Contarini'nin ilk mektubu
tarihsizdir, ikincisi ise 24 Ağustos 1505 tarihini taşımaktadır. Sırasıyla 29
Kasım ve 15 Aralık 1505'te Venedik'e ulaştılar: bkz. ibidem, s. 84.)
7-Şah ismailin mektubu Ocak
1506'da Venedik'e ulaştı (hazinedarla birlikte mi, yoksa hazinedar olmadan mı
ulaştığı belirtilmemiştir): Mektupta Şah, Venedik'e duyduğu sevgiyi dile
getirmekte ve "Venediklilerin Sultanına" kendi zaferlerinden
bahsetmekteydi.
(Berchet, Venezia e la
Persia, s. 24. Mektubun metni için bkz. ibidem, s. 158; "Diarii", ss.
91-92.)
8- Safevilerin İstanbul'daki
büyükelçisi isteklerinde daha somut olandı: Venedikli Nicolö Giustinian'a
İran'dan Venedik'e hangi yoldan özel temsilci gönderilebileceğini ve Venedik'in
İran'a top sağlayıp sağlayamayacağını sormuştu (1507). Eylül 1508'de, Napoli di
Romania'nın (Güney Yunanistan'daki Nauplia'nın) Venedikli valisi, derviş
şeklinde kendini kamufle etmiş olan Şahın özel temsilcisiyle görüştü;
temsilcinin verdiği bilgiler arasında Şah İsmail'in Venedik'in ve
Hıristiyanların dostu olduğu ve yakında Osmanlılara saldıracağı bilgisi de
vardı.( bkz.ibidem, s. 100.-155.)
9- Mart 1509'da, Safevi ve
Karamanlıların özel temsilcileri bir Venedik gemisiyle Venedik'e geldiler. 9
Mart'ta, Safevi büyükelçisi, usta kuruculardan top vermelerini isteyen ve
Safevi ordusunun Osmanlılara karşı gerçekleştirdiği kara saldırısına Venedik
donanmasının destek vermesini talep eden Şah'tan gelen bir mesajı Collegio'ya
verdi. Collegio, Serenissima'nın Şah için duyduğu iyi duygular konusunda özel
temsilciye güvence verdi, fakat Uzun Hasan'ın yenilgiden sonra Osmanlılara
tekrar saldırmadığı ya da saldıramadığı gibi, Venedik'in, en güçlü Avrupalı
yöneticilere karşı savaş içinde olmasından dolayı o an için Şah'ın isteklerini
karşılayamayacağını bildirdi. (bkz.Berchet,La Republica Di Venezia e la Persia, ss. 25-26;
"Diarii", ss. 161 -164. İki özel temsilcinin geleceği Şam'daki
Venedik konsolosunun (4 Mart 1508 tarihli) mektubuyla daha önceden
duyurulmuştu, bkz. ibidem, ss. 134-135. Collegio, görevleri arasında yabancı
büyükelçilere bilgi vermek de olan bir hükümet organıydı.)
10- Gerçekten Safevi özel
temsilcisi bundan daha uygun olmayan kötü bir zamanda gelemezdi, Venedik zaten
Cambrai Ligi şeklinde bir araya gelmiş olan temel Avrupa güçlerine karşı bir
savaş vermekteydi. 14 Mayıs 1509'da Fransızlar Agnadello'da Venedik ordusunu
yendiler, bir ara Venedik'in varlığını devam ettirmesi bile şüpheli duruma gelmişti,
genelde ise Lig 1511 yılında dağılıncaya kadar Venedik'in askeri durumu oldukça
tehlikeli bir hal arz etmeye devam etti (fakat savaş ancak 1517 yılında sona
erdi).
Safevi büyükelçisi, yine
hiçbir pratik sonuç elde edemeden nazik ve umut verici vaatlerle sözlerle
baştan savıldıktan sonra bir Venedik gemisiyle şehirden ayrıldı ve Venedik
konsolosu Pietro Zeno ile görüştüğü Şam'a vardı. Bu temaslar Venedik
Cumhuriyeti ile Memluk Devleti arasında ciddi bir diplomatik olayın ortaya
çıkmasına neden oldu. 15 Temmuz 1510 tarihini taşıyan Şam kaynaklı bir mektup,
iki Venedikli tüccarın Halep valisi tarafından tutuklandığını haber
vermekteydi. Bu iki kişi, daha önce iki Safevi temsilcisi ve Şahın mektuplarını
taşıyan bir Kıbrıslıyla birlikte Tebriz'den geri dönerken Birecik'te tutuklanan
üç "genç Frankın" ustalarıydı. (Bkz."Diarii", ss. 170-171.
)Safevi temsilciler kısa sürede serbest bırakıldı.( Ibidem, ss. 173-174.
Surier'in arkadaşının da Kıbrıslı olduğu belirtilmiştir: bkz. ibidem, s. 208.
)Kıbrıslı ile bir arkadaşı ise Kahire'ye gönderildi. Famagustalı olan Nicolö
Surier (Kıbrıslı), Safevi büyükelçisi Kıbrıs ve Venedik üzerinden Tebriz'e
giderken ona eşlik etmiş ve dönüşte Şah'ın Venedik ve onun Orta Doğu'daki bazı
temsilcilerine gönderdiği mektupları yerine ulaştırma görevini üslenmişti:
mektuplarda Şah ismail, Venedik'in kendisini donanmasıyla desteklemesi
durumunda karadan Osmanlılara saldıracağı yolunda güvence vermekteydi.
(Bkz.Surier'in adı birkaç değişik şekilde yazılmıştır: bkz. ibidem, ss. 171
-172, 173-174, 181. O, "Kıbrıslı drogman" olarak tanımlanmıştır, yani
muhtemelen Kıbrıs'ın Venedik yönetiminin hizmetinde olan bir tercümandı: bkz.
ibidem, s. 175. O da "drogman" olarak adlandırılıyordu ve Şah'ın özel
temsilcisiydi. Dönmesi Kıbrıs'taki Venedik otoriteleri tarafından her an
beklenmekteydi ve 1510 yılının ilk aylarında yazılan dört mektupta adı
geçmektedir: bkz. ibidem, ss. 167-169. Seyahati konusunda bkz. ibidem, 170-171,
181-182, 208. Şah'ın mektupları konusunda bkz. ibidem,, ss. 172, 173-174. )
Surier, Şam'daki konsolos
Zeno'yu Safevi büyükelçileri için sunuş mektupları hazırlamakla ve onlara
"iyiliklerde bulunmakla" suçladı. Sonunda Sultan'ın gazabını teskin
etmek için Mısır'a bir büyükelçi gönderildi, Sultan da Venedik'i her tür suçlamadan
temize çıkartıp Şahın özel temsilcileriyle temas kurma konusunda yalnızca
konsolos Zeno'yu sorumlu tuttu. Daha sonra Zeno da Sultan tarafından affedildi
(1512).
(bkz.Tüm olay hakkında aynı
zamanda bkz. Setton, The Papacy and the Levant, cilt III, ss. 2533; Lucchetta,
"L''affare Zen'", ss. 109-219 (özellikle ss. 126-174); Berchet,
Venezia e la Persia, ss. 26-27; "Diarii", ss. 190, 208, 210.)
-Osmanlı nın avrupa
haçlısından destek ve silah aldığını iddia etmek adilik şerefsizliktir!Osmanlı
nın varlığı başlı başına haçlı avrupanın aleyhinedir bunu herkes bilir!Osmanlı
haçlı avrupanın dini ve milli kalbi olan İstanbul u feth etmiş Trabzon u
kurtarmıştır!ve Trabzon da şehzade Yavuz ile nifağı kırmıştır!böyle bir ülkenin
osmanlının avrupa dan destek aldığını söylemek adilik ve şerefsizlik yanı sıra
ağır gerizekalılıktır!asıl safevi ler yukarıda defalarca açıkça yazdığımız gibi
haçlılara bizzat baş vurarak Osmanlıya karşı birlik olmayı davet
ettiler!Osmanlıyla savaşan memlüklere bile haçlılar işbirliği teklifi yapmışlar
ve akıllarını çelmişler memlükler mankurtlaşmışlardı ama safeviler orospu bir
ruhla bizzat kendiler kafire küffara ve türk ün ezeli düşmanı haçlıya gidip
kucağına kendi isteği ile oturmuştur!
-Osmanlı da top ve tüfek
vardı evet çünkü ezeli düşmanı kafir haçlılarda da top ve tüfek
vardı!Safevilerdeki mezhepçi yobazlığın ve mağara ayılığının suçlusu osmanlı
olamaz!Onca Türk başbuğu ve liderleri türk başbuğları boşuna mı Türk bilimde
fende teknolojide ileride olmalı diyor ve bunun için uğraşıyorlardı dünyayla
rekabet edebilmek için??neymiş safevide kılıç kalkan varmış ta Osmanlı da top
tüfek varmış! Safeviler kalsaydı günümüz 21. y.y. da halen daha kılıç kalkan
oynarlardı!
-Şah ismailin savaş taktiği
daima kalleşlik nifak bozgunculuk ve katliam üzerine oldu! safevilerin
kazandığı zaferler her daim savaş öncesi rakibi karıştırmak nifak yaymak
bölücülük yapmak ve önce rakibi bu şekilde zayıflattıktan sonra da sahada pusular
ve tuzaklar kurarak terörist gerilla taktiği ile kazanmaya çalışmak zaferden
sonra ise rakibi iyice silmek için çoluk çocuk yaşlı sivil yakıp yıkıp katletmekten
geçer!aynı kafir haçlı zihniyeti gibi!Şah ismail bu taktiği Osmanlıya karşı da
uygulamak istedi isyanlar çıkardı ihanet nifak pusu tuzak komplo ve haçlı
kafiri düşmanla işbirliğine girişmekten asla çekinmedi lakin Yavuz gibi bir
deha karşısında bu kalleş taktik tutmadı ama verdiği zararlar bugüne dek geldi!
her daim Osmanlı toprağında nifak bozgunculuk
ve isyanı planlayıp destek veren şah ismail Yavuz un tepesini attırdı Yavuz
safevi topraklarına ordusu ile girdiği halde kancık şah ortalarda görünmüyordu!
yavuz safevi devletini baştan başa kat ettikçe etti şah ismail ise gerisin
geriye kaçtıkça kaçtı! bu kaçış esnasında küffar ve münafık bir taktikle
Osmanlının geçeceği yollarda pusular attı tuzaklar kurdu Ama Yavuz ve Osmanlı
Türk ordusu asla geri adım atmadı .Safevi kancığı şah ismaili sonuna dek takip
etti ve deplasmanda artık kaçacak yer kalmayan köşeye sıkışan safevileri ve şah
ismaili domaltıp yok etti!sonra bu ordu dönüp taa suriyeye gidip uçsuz bucaksız
çölü geçerek sürekli kaçmakta olan memlük ordusunu yakalayıp onu da ortadan
kaldırmıştır memlükte tüfekte vardı topta ve asıl memlükler bu silahları
Osmanlıya karşı iş birliği yapmış haçlılardan almıştı ama onların da kaderi
safeviler gibi oldu!burada top tüfek muhabbeti yapıp Osmanlının zaferini küçültmeye
kalkışıp konuyu başka taraflara çekip kendi kancıklıklarını hainliklerini ve
münafık bozgunculuklarını örtbas etmeye kalkanları artık tarih yemiyor ve
unutmuyor!
-şah İsmail mezhepçi yobaz
kalleş zalim bir çıban başıydı!tartışmasız tüm devlet ve savaş politikası da bu
karakteri doğrultusundaydı!bu adamı türk diye ön plana almak türke
hakarettir!Biz Türkler her daim Türk İslam turan birliğini hedeflerken bölücü
nifak başı mezhepçi kalleş bir hainin gerçek bir türk ve lider olarak
gösterilmesi kökü dışarıda olan halen daha haçlı kucağında hoplamakta olanların
Türkçü Turancı diye ajanlık ve nifak peşinde koştuğunun kanıtıdır!
-Başbuğ Yavuz Sultan selime
ve Osmanlıya mezhepçi diyenler onu kalleş kancık şah İsmail gibi zannediyorlar
galiba! Osmanlı ve yavuz mezhepçi değildi.Osmanlı ordusunun neferleri Bektaşi
iken ,alevi olduğunu iddia eden şah İsmail in safevi kızılbaşlarını tepeliyordu
yavuz!
Ve memlükler sunni ve türk kökenli
bir devlet iken haçlılarla işbirliği yaptığı için Türk komutan Yavuz un
hışmından nasibini alıyorlardı!
Kimse büyük devlet adamı,
profesyonel diplomat ve askeri deha Yavuz u ,yobaz çadır şeyhi
Ayyaş parti alem düşkünü
embesil geri kalmış kalleş nankör adi şah İsmail köpeği ile kıyaslayamaz!
Büyük Türk hakanı Başbuğ
Yavuz Sultan Selim Han uzun boylu, iri kemikli ve geniş omuzlu atletik heybetli
bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlaktı. Yüce bir himmet, sağlam azim, vakar, geniş
tasavvur, keskin zeka, ileri görüşlülük, çabuk kavrama, tahminde isabet, fıtri kahramanlık,
her türlü silahı mükemmel bir şekilde kullanma, harp mahareti ve büyük
değişiklikler yapma kabiliyeti, süratli manevra yapma, mukavemet etmede kuvvet,
güçlüklerden yılmama gibi her bir kahramana iftihar vesilesi olacak pek çok
üstün meziyetlere sahipti.
Ayrıca tavizsizdi ve hırslıydı!
İhanete kaypaklığa korkaklığa adiliğe münafıklığa tahammülü yoktu! Devlet ve islam
birliği için kan akıtmaktan asla çekinmezdi! Buna karşın iyiye doğruya masuma
karşı boynu telden incedir ve yumuşak bir kişiliğe sahiptir! Bilime de alimlere
de derin saygı besler ve destek verirdi! Alimleri bilim adamlarını asla
yanından ayırmaz devletin ordunun medeniyetin ilerlemesi için olmazsa olmaz
koşul olarak kabul ederdi.Bir seferde yanından ayırmadığı alimin atının
ayağındaki çamur Başbuğ Yavuz un üstüne sıçramış ve elbisesini kirletmişti!bunu
gören alim başbuğ un hiddetini bilerek korktu lakin başbuğ yavuz;’ alimin
ayağından üstümüze sıçrayan çamur bile bizim için şereftir demiştir’ bu onun
hırsının ve hiddetinin ego barındırmadığı konusundaki binlerce örnekten en
basitidir!
İslamiyete bağlılığı ve dini
yayma ve din yolundaki bid’atleri yok etme yolundaki gayret ve himmeti son
derece yüksekti. En büyük ideali Müslümanları ve İslam devletlerini bir bayrak
altında toplamak ve islamı yaymaktı. Bu amaç doğrultusunda safevi ve memlük
nifaklarını temizledikten sonra çok istediği hayalini kurduğu batı ya döndü ve
haçlı seferine çıktı lakin seferin başında şirpençe hastalığına yakalanarak
gazi ruhu cennete uçtu!
Onun ölümüyle haçlılara
karşı Türk seferleri bir süre durdu ve daha sonra Onun muhteşem bir hale
getirdiği ordu ve hazine ile oğlu kanuni Süleyman ile başlayabildi! Aslında
kanuniye verilen muhteşem Süleyman lakabının muhteşemliğinin nedeni babası
Yavuz dur!Yavuz devletini 8 yıl gibi kısa bir sürede kat be kat büyüttü bu
sadece coğrafi stratejik ve ticari bir genişleme değil bir kültür anlayış ve
vizyon etkisini de beraberinde getirdi! Hazine de hiç olmadığı kadar
zenginleşti! Hazine ordunun devletin teknolojik ve medeni olarak gelişmesi için
kullanıldı!Osmanlı da hazineyi en çok kim geliştirmişse kapısında onun mührü
asılı kalırdı ve bu mühür Osmanlı yıkılıp Türkiye cumhuriyeti kurulana dek
hazinenin kapısında Yavuz a ait olarak asılı kalmıştır!Hem stratejik genişleme
hem de halifeliğin ve Kudüs te dahil olmak üzere Mekke ve Medine kutsal
toprakların Osmanlı Türk başbuğunun nüfuzuna geçmesi Osmanlıyı manevi anlamda
da çok etkili bir konuma sevk etti! Osmanlının Yavuz zamanında coğrafi resmi
sınırları gelişmiş lakin manevi sınırları tüm dünya kıtalarına sirayet etmiştir!ve
Osmanlının coğrafi sınırları ve adı günümüze dek gelemese bile bu manevi etkisi
günümüze dek gelmiş ve geleceğe dek sürecektir!
BAŞBUĞ YAVUZ SELİM İN
KİŞİLİĞİNİ VE KARAKTERİNİ GÖSTEREN OLAYLAR VE SÖZLER
-Günde 3 saat uyku uyuyup
tahta kaşıkla tek çeşit yemek yermiş.. herhangi bir saray halkından ayırt
edilmeyecek kadar sade giyinirmiş.. bunun sebebini soranlara da şöyle demiş:
"vezirlerin ve beylerin
süslü giyinmeleri padişahlarına saygıdan ileri gelir. biz kime şirin görünmek
için süslü giyinelim ki? bizim padişahımız Allah vücudun dışına değil içindeki
cevhere bakar."
-Ridaniye savaşı sırasında
sina çölü nü geçerken yavuz bir ara atından iner.bunu gören piyadeler de at dan
inerek yola devam ederler.ordu bir müddet sonra çok yorulur ve sorarlar
nedenini.yavuz der ki:
"önümde peygamber efendimiz
(s.a.v) yürüyerek rehberlik ederken ben at a binmekten haya ederim"
-Bir gün ,çoğu zaman seferde
at sütünde olduğu için az sayıda bulunabildiği sarayda ,çok az gördüğü oğlu
Süleyman ı süslü ve gösterişli giysiler içinde bulmuş ve demiş ki;
‘’Ey oğlum bakıyorum da
anana giyecek bir şey bırakmamışsın!’’
- ''Osmanlı devleti’nin
kılıcı parladığı müddetçe zalimlerin boynu daima eğik gezecektir.Lakin, Allah
korusun, bu kılıç ne zaman ki kınına girer de paslanmaya başlarsa, işte o zaman
kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün gelir bize yukarıdan bakmaya başlarlar.
''
- Yavuz Trabzon da şehzade
iken kılık değiştirip nifak odaklarını gözlemlerdi.Büyük bir cesaretle derviş
kılığında şah İsmail in safevisinin baş kenti Tebrize kadar gitti.Yavuz çok iyi
santranç oynardı ve şah İsmail de bu konuda kendisini çok beğenirdi!Yavuz sağda
solda kahvede santranç oynayıp herkesi tek tek yendi ve bu Şah İsmail in
kulağına dek gitti. Bunu duyan ve kendine çok güvenen şah İsmail o dervişi
yanına getirmelerini istedi. Yavuz derviş kılığında herkesin gözü önünde şah
ismaili mağlup etti. Bunun üzerine egosu incinen şah ;’’tevazu olarak ta bir
şah ın mat edilmeyeceğini bilmez misin densiz’’ diyerek elinin tersi ile derviş
kılığındaki Yavuz a bir tokat atar.lakin bu başarısını da 1 kese altınla
ödüllendirir.Bu keseyi alan derviş kılığındaki Yavuz un ağzından şu sözler
dökülür;
‘’sanma şahım herkesi sen
sadikane yar olur.
herkesi sen dost mu sandın
belki ol ağyar olur.
sadıkane belki ol al alemde
serdar olur,
yar olur ağyar olur serdar
olur didar olur.’’
Aldığı altın kesesini de bir
taşın altına saklayıp Trabzon a döner!Ve kısa bir süre sonra Çaldıran da Yavuz
şah ismaili mahveder işte tokat öyle atılmaz böyle atılır der! Ve sakladığı
altın kesesini de feth ettiği ve artık kendi toprağı olan tebrizdeki o taşın
altında bulup yakın arkadaşı Hasan Can a hediye eder!
- ‘’padişah-ı alem olmak
bir kuru kavga imiş
bir veliye bende olmak
cümleden ala imiş.’’
-Ridaniye zaferi sonrası
halifelik kendisine geçince Mekke ve medine emiri tarafından kendisine sunulan
"sahib ul-haremeyn" unvanını saygısızlık sayarak onu "hadim
ul-haremeyn" olarak çevirterek almış, kendisini mekke ve medinenin sahibi
değil hizmetçisi olarak görmüş büyük hükümdar,büyük şahsiyet koca Yavuz Selim
Han.
- Safevi hükümdarı şah
İsmail tarafından hediye edilen kıymetli mücevherlerle dolu sandıktan kötü
kokular yayan insan pisliği çıkması üzerine, şah ismaile yine kıymetli
mücevherlerle dolu bir sandık hazırlatıp, içine en güzel kokulara sahip en
nadide lokumlardan döşetip, içine de; -
herkes yediğinden ikram eder!"
diye pusula yazıp gönderen
zeka ve diplomasi üstadı Başbuğ Yavuz Selim.
-Geçme namert köprüsünden ko
aparsın su seni
yatma tilki gölgesinde ko
yesin aslan seni
-Asabiyeti ile bilinen
osmanlı padişahıdır. mısır seferi sırasında, otağına girdiğinde, direğe
iliştirilmiş bir not bulur. notun üzerinde ''derdi olan neylesin?''
yazmaktadır. yavuz bir süre bu notun buraya nasıl konmuş olabileceğini düşünür.
çadırın dışında korumaları gün boyu nöbet tutmaktadırlar. yazıyı tekrar
inceleyen yavuz sultan selim, yazının zarif harflerle yazılmış olmasından ve
mürekkebin kağıda fazla geçmemiş olmasından yazıyı yazanın bir kadın olduğunu
anlar. sefer zamanı olduğu için, hizmetli olarak orada bulunan yalnızca bir kaç
kadın vardır. yavuz düşünür taşınır ve yine aynı direğe ''derdi neyse
söylesin'' yazarak cevabını bırakır. ertesi gün bir not daha bulur.
''korkuyorsa neylesin?'' yavuz buna da cevap verir; ''hiç korkmasın söylesin''.
bunun üzerine otağın temizliği ile ilgilenen mısırlı kız, otağdan ayrılmayıp
yavuz sultan selim'i beklemeye başlar. nihayet yavuz çadırına döndüğünde kızı
görür ve ''buyrunuz, söyleyiniz'' der. o sırada kızcağız ağzını açıp,
efendim...ben demeye kalmadan yere yığılır ve ölür. bunun üzerine yavuz sultan
selim bu cesaretli kadın için güzel bir kabir yaptırmaya karar verir. ve bu
notlar bir şiir halini alır.
derdi olan neylesin?
derdi neyse söylesin.
korkuyorsa neylesin?
hiç korkmasın söylesin.
-"milletimde ihtilâf ü
tefrika endişesi
kûşe-i kabrimde hatta bî
karar eyler beni;
ittihadken savlet-i a'dayı
defa çaremiz,
ittihad etmezse millet,
dağdâr eyler beni’’
-Mısır seferinden dönüşte
yol üzerinde at ile giderken etrafında bulunan ulema sınıfından bir zât (sair
olur kendisi) yanlışlıkla atını çamur dolu bir çukura sürer ve sıçrayan çamur
padişahın kaftanına bulaşır, bunun üzerine yavuz durur ve herkes adamın kellesi
gidecek diye beklerken Başbuğ Yavuz selim Han şöyle der; "bu kaftanı ölümümde
tabutumun üstüne koyun "
-Yavuz dan şah ismaile;
"karanlıkta rahat
arayana er demek caiz değildir. devlet denen sevgiliyi ancak kılıç
dudaklarından sararmadan öpebilenler kucaklar"
-Ölüm döşeğindeyken
doktorlar kendisine: -"hünkarım, artık hakk'a kavuşma vaktiniz
yaklaştı" dediklerinde cevabı şu olmuştur: -"bre siz beni hakk'tan
cüda mı sanırsınız!"
az zamanda çok işler
başarmıştı. onun gölgesi bütün cihanı kaplamıştı.
sultan selîm devrinin güneşi
idi. ikindi gölgesi uzar ama zamanı kısadır.
bazı hükümdarlar, tahta
çıkmak ve tâç giymekte övünürlerdi,
halbuki onun tahtı ve tâcı,
böyle bir hükümdâra ait oldukları için övündüler.
onun gönlü kılıcın çaldığı,
borunun çağırdığı bir düğünde eğlenirdi.
...
öldü sultan selîm, eyvah
göçüp gitti.
artık ona hem kılıç, hem
kalem ağlasın.-ibni kemal
Kazanan eninde sonunda
Türk-İslam ülküsü olacak!bu kaçınılmaz!!ya bu olacak ya da hiç bir şey!
KÜNYE
Tür;Araştırma,Biyografi,Makale
İçerik;Tarihi,Politik,Stratejik
Kaynak;Araştırma
Dönem;Mart 2018
Güncelleme; Yok