Yaz
tatili bitmiş liseye başlamıştım…dersler farklılaşmış hayatta farklı bir yön
almıştı…çevremde de yeni arkadaşlarım ve yeni bir ortam oluşuyordu…özellikle sürekli
beraber gezen 5 kişilik bir arkadaş grubuyduk lisede….5 tane metal müzik
dinleyen, mistik- karanlık olaylara düşkün ve tuhaf batıl-inançlara sahip
gençler….onlarla takılırken ve muhabbet ederken bazen o eski evde yaşadığım o
tuhaf olaylar aklıma gelirdi…o evi yaklaşık 1 yıldır görmüyordum…ortaokul
bitince de ne o patikayı kullanmış nede oralara gidebilme fırsatını
bulabilmiştim…artık liseye başlamıştım ve okula hemen apartmanın önündeki
duraktan geçen otobüsle gidiyordum…ortaokulda samimi olduğum 3-4 arkadaşımla
aynı lisede okumasam da halen aynı mahalledeydik ve ara sıra görüşüyorduk….onlarda
pek o eski okulun ve evin olduğu bölgeye gitmemişlerdi…
-hani
okulun son günlerinde o eski eve gitmiştik hatırladınız mı…
-evet
hatırladım iğrenç bir gündü…
-evet
berbat bir gündü yamaca tırmanırken ayağım çamur birikintisine girmişti…vıcık
vıcık çoraplarla ve ıslak süet ayakkabılarla eve gidince annemden bayağı bir
fırça yedim…
Diğer arkadaşta;
-evet
uğursuz bir gündü….zaten o evin hikayesini biliyorsunuzdur…uğursuz olması
normal….
-şu bebek
yiyen cadı mı….
-hehehe ne
yemesi yakarak kurban eden kocakarı….
-hehehe
evet önce kızartıp sonra yiyen kocakarı….
-tam öyle
denemez..hikayeyi bilmiyor musunuz…
-demek ki
tam bilmiyoruz..anlatsana…
-‘’benimde
çocukken ninemden duyduğum hikayeye göre..neneme de bu hikayeyi nenesi anlatmış
ve hikayenin baş rollerindeki kadın yıllarca hep aynı kocakarıymış….nesiller
değişir…insanlar doğar ve ölürmüş ama o kadın asla ölmezmiş….evi köyün çok
uzağındaymış…ormanın ortasında bir yerde….insanların uğramadığı yolların
gitmediği uzak anlamsız ve gereksiz bir yerde….bu nedenle kimse oraya
gitmezmiş…yolu düşmezmiş…hikayeler anlatıldıkça merak edip oraya birkaç insan
gitmiş ama kargalardan ve börtüböcekten başka hiç birşeyle karşılaşmamış…yolun
zorluğu ve uzaklığı nedeniyle bir daha da kimse gitmemiş…zamanla köy şehir
olmuş patikalar cadde olmuş ve hikayelerde efsane…taa ki nüfus artmış şehir
genişlemiş okulun yapılmasıyla çocuklar gidip gelirken taş attığı bir harabe
durumuna gelmiş bugün…
-ee
hikaye ne onu anlat … tarih-coğrafya dersi ver demedik …
-hmm..öyle
olsun bakalım….bu yaşlı kadın moloch adlı bir karanlık cine taparmış….bu cine
adaklar adayıp karanlığın gücünü elde etmeye çalışırmış….özellikle de
ölümsüzlüğü….kadının adı Rachel miş…ve çok eski zamanlarda sapkın bir dine
inanan büyücülükle ilgilenen bir topluma aitmiş…binbir türlü iğrençlik
ahlaksızlığın yanı sıra dehşet verici bir gelenekleri varmış…bebek kurban
etmek…artık sapkınlıkta ve sapıklıkta son noktaya gelen bu kabileye Allah
cezasını vermiş ve depremin etkisiyle yıkılan yapılar ve yapılardaki hiç
sönmeyen kocaman ve derin şöminelerde ki ateşlerin yarattığı yangınlarla çoğu
helak olmuş…. Çok azı ise ise kaçıp kurtulmuş….tabii dağılmışlar! Bir çoğu aynı
işi sürdürmeye kalkmış ve bulundukları yerlerde öldürülmüşler! Sadece biri bu
işi çeşitli yollarla sürdürmeyi başarmış; ‘Rachel!’
Rachel
bunu farklı bir yol benimseyerek başarabilmiş; o direk sapkın inancı ve vahşi
ayinlerini açıkça uygulamak yerine ,gizli ve maskeli bir yol tutturmayı
düşünmüş! Bir tür şifacı hatta kötü ruh kovucu muskacı kılığına girerek
insanların bulunduğu toplumun içinde tehlikeden uzak kalmayı başarmış hatta
saygı duyulan biri haline bile gelmiş! Bunu yaparken adını bile değiştirmiş!
Ona 'Hayriye bacı' derlermiş!
-eee
sonra?
-sonrasını
ben de tam bilmiyorum! Bir çok değişik uydurma son yazmışlar!ama hikaye burada
bitiyor aslında en çok söylenen ve anlatılan son o kadının bu şekilde halen
daha yaşamını sürdürüp günümüze dek geldiğidir!
-bence
çok klişe bir hikaye! Böyle çok hikaye var ! filmleri bile yaptılar baydı artık
hep aynı senaryo falan!
Yaşlılar
da çocukları korkutup uslu durmaları, evden uzaklaşmamaları ve yabancılara
güvenmemeleri için bence bunu anlatıyorlardır her zaman ki gibi!
Muhabbet
böylece son buldu ! ertesi gün okul var ve bir günde 3 yazılı vardı!notların
üstünden geçip hazırlanmak için eve döndüm ve biraz çalıştıktan sonra yattım!
Birkaç
yazılı haftasından sonra stres azalmış biz biraz rahatlamıştık! Ve muhabbetler
yine karanlık cinli perili olaylara akmaya başladı!ve aklıma birkaç hafta
önceki o eski mahalle arkadaşlarıyla yaptığım muhabbet geldi ve o hikaye! Klişe hikaye
evet! Herkes bir şeyler anlatıyordu ve bunlar da klişeden öteye gitmiyordu
zaten! Bir klişe de ben anlatayım dedim muhabbet olsun diye!
-H…; bana
ilginç geldi doğrusu!
-C…:
bence klişe amerikan filmleri gibi!
-H…; o ev
hala duruyor mu?
-Evet
duruyor ama çok eskidi artık ve bizim çocukluğumuzdaki kadar popüler de
değil! Yeni nesil başka şeylerle uğraşıyor artık! Ayrıca belediye o bölgeyi ve
okul yolunu düzenleme çalışması yaptı yeni bir yol açtılar eski yolu da kimse
pek kullanmıyor artık gidip te oraya taş
atmaya bile tenezzül etmiyor kimse!
-H…:
benim ilgimi çekti !hafta sonu biz bir ziyaret edelim mi o evi?zaten sınavlar
geçti yapacak çok şey de yok! Hem uzun zamandır kimse uğramıyormuş ! Biz bir
uğrayıp halini hatırını sorarız asırlık Hayriye teyzenin hahaha!
Herkes
gülüştü ve bu fikir herkese cazip geldi! Sınav yoğunluğu ve stresine böyle
heyecanlı maceralı bir gezinin iyi geleceği düşüncesiyle herkesin kafasına
yatmıştı bu hafta sonu bizim mahallede buluşup o eve gitmeye karar verdik,hem
de gece! Daha heyecanlı olur diye gece yarısı gitmeye karar verdik!böylece
cumartesi akşamı buluşmaya karar verdik!
Hafta
sonunun gelmesine 2 gün vardı ve 2 gün boyunca hep bu ziyaret konuşuldu! Uzun
sıkıcı ve stresli okul günlerinden sonra bir değişiklik yaşamak adına hepimiz
cumartesiyi heyecanla bekliyorduk !
Ve
Cumartesi akşamı geldi çattı! Mahalledeki durakta diğerlerini beklemeye
başladım herkes otobüsten indi en son S… da geldikten sonra H… ,C… ,S… ,A… ve
ben olmak üzere 5 arkadaş gizemli karanlık eve doğru yola çıktık!
Yol
boyunca şakalar kız muhabbetleri falan derken o bölgeye yaklaştık! Karanlıktı
yol boyunca seyrek ama çalışan aydınlatmalardan faydalanmıştık ama bu bölgede
eve yakın aydınlatmalar sönüktü sadece uzağındaki ve biraz çaprazında duran
aydınlatma direğinin lambası çalışıyordu ve oda titreşip duruyor sadece eve
doğru inen iyice otla taş çamur ve çöp karışımı bir yığın ile kaplanmış artık
kullanılmamaktan kapanmış ama yine de hatları belli olan patika yolu
aydınlatıyordu!Bunu hatırlıyordum o patika eve doğru gidiyordu ama ileriye
bakınca hiçbir ışık göremiyordum!o noktada belli ki aydınlatma yoktu ve ev
karanlıkta hiçbir şekilde seçilemiyordu.
Titreşip
yanıp sönen sokak lambasının ışığında patikayı yavaşça indik! İlerledikçe ondan
uzaklaştıkça lambanın ışığı iyice azaldı biz de zaten elimizde olan el
fenerlerinin ışığını daha da açtık! Yürüdükçe eve yaklaşıyorduk ileri ve yukarı
doğru sonuna dek parlaklığı ve menzili açık feneri tutuyorum ama evi göremiyorum!Lakin
farklı bir duygu içerisindeyim içimde bir ürperme var! Sanki birileri bazı
gözler karanlıkta bizi izliyor gibi hissediyorum! Bunun etkisiyle gözüm sürekli
etrafımda sağa sola bakıyorum ateş böcekleri var! Işıkları yanıp sönüyor! Bize
bakıp kırpılan ışıklı gözler gibi ve bunun benim psikolojimi etkilediği
kanısına varıyorum ve diğerlerine bakıyorum onlar da yer yer fısıltıyla
konuşarak yer yer düşmemek için bastıkları yere bakarak ve gözleri bende beni
takip ederek varılacak noktaya ulaşmayı düşünüyorlar!
Ama bende
farklı düşünceler var ! Sanki zihnimde geziniyorlar! Sanki sadece diğer grup
arkadaşların gözleri değil başka gözler de beni takip ediyormuş gibi bir hisse
kapılıyorum! Bunu her insan gibi daha önce kısa süreli birkaç kez yaşamıştım ama
bu sefer farklı bir türlü bu his geçmiyor ve patika boyunca ilerledikçe daha da
artıyor.Sanki beni izleyen gözlerin de arttığını hissediyorum ve bunun
etkisiyle gözüm önümdeki yol haricinde sürekli etrafa sağa sola ve arkamdan
gelen ekibe kayıp duruyor.Etrafta bizim fenerlerden hariç tek ışık kaynağı
olarak ateş böcekleri var ve İlerledikçe o his yoğunlaşıyor ve bununla paralel
olarak tedirginliğim artıyor ve etrafa bakınmalarım sıklaşıyor,ateş
böceklerinin ışığı altında sanki silüetler görüyorum.Bana ne olduğunu
anlamıyorum.diğerlerine bakıyorum sessizler ama benim kadar tedirgin
gözükmüyorlar,onlar sakin bir gezideler ben ise sanki tuhaf ve boğucu bir
girdabın içindeyim! Sağa sola bakmaya devam ediyorum ve ateş böceklerinin
ışıklarının o kısa tetiklenmeleri arasında tuhaf gölgeler gözüme çarpıyor.
Adımlarım yavaşladı dikkatim arttı bunun etkisiyle daha yavaş hareket
ediyorum!Bu esnada birkaç ateşböceğinin yoğun olduğu böylece ışıklarının da
fazla olduğu bir noktada karanlık bir silüet ve bana doğru bakan bembeyaz 2
büyük parlak yuvarlak gördüm.Bu 2 büyük yuvarlak ışık kesinlikle ateş böceklerinin
ışığından daha büyüktü ve o ateş böceği değildi, o 2 dairenin ışığı
parlaklığı ateş böceklerinin ki gibi aydınlatıcı ve etrafa yayıcı değil içe
doğru derin ışığı emici dipsiz bir çukur gibiydiler! O anda durmuşum ve o 2
ışıklı daireye kitlendiğimi fark etmedim!
Taa ki H…ın
sesiyle kendime gelene dek;
-‘’ne
oldu çarpıldın mı?bir noktaya odaklanıp heykel kesilen kediler gibi kaldın
öyle! Ne o yoksa yolu mu karıştırdın?Bizi burada boşuna dolandırmıyorsun değil
mi?’’
Bu sesle
gözüm bir an H... a kaydı!ve arkasında dikilen kocaman 3-4 metre uzunluğunda
bir gölge bir anda hızla aşağı doğru basılıp yok oldu! Şaşkınlık içinde ağzım
açık kaldı sesim çıkmadı öyle kala kaldım!
Bunu
gören H...;’ ne oldu lan! tanıyamadın mı beni ?’’ dedi! Bu sesle yine kendime
geldim!Hemen gözümü o 2 büyük daireye doğru çevirdim lakin ortada yoktu! Bir hayvan
mıydı yada bir kedi sincap yada fare olabilir miydi?belki! ama H… ın
arkasındaki neydi anlamadım! Belki de heyecandan hayal görmüştüm.Zifiri
karanlık ve az ışık bana gölge oyunları oynuyordu! Bu kendi kendime yaptığım
açıklama akabinde H... ın da yeni yeni anlamaya başladığım laflarını da
düşünüp eve giden yolu çok ta iyi bilmediğimi fark ettim! Uzun zaman olmuş ve
buraları otlar kaplamıştı!etraf değişmişti ama patikanın varlığı az çok belli
oluyordu ve bu patikanın eve doğru gittiğini biliyordum!şimdi de öyle
olmalıydı!
‘’hey!’’
Bir anda
kendime geldim!
‘’Hey! ne
oldu uçtun mu yine ?on kere bağırdım duymuyormusun!’’
Bu H… nın
sesiydi.
‘’ne
takılıp kaldın orada? Gelsene biz girişi bulduk!’’
H…nın sesinin
geldiği tarafa baktım!Anlaşılmaz gölgeler arasından elini ve başını uzatmış
bağırıyordu.Sol elindeki feneri ile sadede yüzü parlıyor kafası sol kolu
görünüyordu,geri kalan her şey simsiyahtı.Sanki siyahlığı ,o dipsiz karanlığı
yırtıp arasından bana sesleniyormuş ve ışık tutuyormuş gibiydi.Ona doğru
yönlendim!
Yanına
geldiğimde de değişen pek bir şey yoktu,el fenerlerimizin ışığına rağmen ışığı
sınırlayıp boğan katı kesin ve yoğun bir karanlık! Yanına varmış olmama rağmen
H… bu karanlığı yırtan bir sıyrığın arasından
Uzattığı
başı ve sol kolundan ibaretti halen ve ben de onun peşinden yeniden içeri geri
girdiği bu sıyrıktan içeri girdim!
İlk
hissettiğim sanki ‘’ben kimim?’’ diye
elleri ile gözlerimi kapatan yoğun karanlık ve iliklerime dek işleyen burun
direğimi sızlatıp ciğerlerime dek içimi serinletecek derecede aşırı soğuyan bir
hava oldu.Sonra gözüm ışığa biraz alışması ile ileride çok küçük yer yer
hareket eden birkaç nokta halinde ışık hüzmeleri gördüm.Elimdeki feneri ileri
doğru yönlendirmeme rağmen hemen önümde ilerleyen H… ı zar zor görüyordum!
Bastığım yerler kaygan ve kımıl kımıldı,feneri yere doğru tutuyordum nereye
bastığımı görmek için ve türlü böcekler sürüngenler ve haşeratların ani
hareketlerini görüp hissediyoum.Eskiden olduğu gibi burada bu yaşam çeşitliliği
ve yoğunluğu hiç değişmemişti ama bunun o sıyrıktan girmeden önce ormanda ve
patikada olmadığı kadar yoğun olması ve böyle devam etmesi halen şaşırtıcıydı!
Birkaç
adım daha sonra o yer yer hareket eden ışık noktalarının yanına vardık.Bunlar
diğerlerinin fenerlerinden yayılan ışıktı ve halen daha ortamdaki yoğun
karanlığın sınırlandırması ile küçük ve aydınlığı kesin hatlarla kısıtlanarak boğulmuş
noktalar halindeydiler! Diğerlerinin yanına vardığımızda ellerindeki fenerlerle
önünde dikildikleri yapıyı farklı açılarda ışıklar tutarak merakla keşfetmeye
çalıştıklarını gördüm!
Ben de onlara
katılıp fenerimi yapının üzerinde gezdirdim.Kararmış yer yer yıpranmış çizik
çizik delik deşik ahşap blokların yan yana uzandığı dokusunu gördüm yapının
lakin yukarılara doğru ışığı tuttuğumda ışık sınırlanıyor ve üst katları
göremiyordum!aklıma deminki haşerat yoğunluğunun eskiden yaptığımız ziyaretten
beri hiç değişmeden devam etmesi gibi o yoğun sisin de halen daha bu bölgede
yapının etrafına ve bu bahçede bir tür siyah tül gibi bu eski gizemli evi sarıp
ışık kaynaklarımızı ve göz menzilimizi boğduğunu ve bu eski garip evi sırlarıyla
birlikte tuhaf bir biçimde gizlemeye çalışmaya devam ettiğini düşündüm!
‘’ne oldu
?’’ H… nin sesi bu derin anılarımı dağıttı!
C… ‘’Evin
kapısını bulduk galiba ama açamadık!’’ diye cevap verdi.
Ben de
kapıya doğru yaklaştım ve feneri üzerinde gezdirdim.
İlginç
şekiller tuhaf harfler , o tuhaf motiflerden oyma kapı kulbu..
Ve biraz
yukarıda da o soğuk donuk yüzünü ekşitmiş, ağzını nefes almaya çalışır gibi
büzmüş,
Göz
bebekleri olmayan ,o ürpertici oyma metal bebek yüzü! Aynen eskiden olduğu gibi
orada duruyordu!
Kulağımda
yankılanan ;
‘’ne yani
kilitli mi?’’
‘’başka
bir giriş yok mu?’’
‘’birkaç
tane pencere var fazla yüksek değil ama parmaklıkları çok kalın ve sağlam
görünüyor’’
‘’buraya
boşuna mı geldik yani?’’
‘’kapıyı
kıralım’’
Cümleler
eşliğinde,kafam karmaşık düşüncelerle ve canlanmaya başlayan anılarla dolu
halde feneri bir süre daha kapının üzerinde gezdirdikten sonra pencerelere doğru
tuttum o tuhaf motiflerle örgülü kararmış burgulu kalın parmaklıklar
arkasındaki ışıksız zifiri karanlığı ışığı üzerine içerisine tutmama rağmen
içerisi görünmüyordu! Lakin pencerelerin bir tanesindeki bizim eskiden kalma
eserimiz olan siyah camlarındaki kırık halen daha duruyordu aklıma parmaklarıma
değer o tuhaf soğuk pürüzlü doku geldi ve ;
‘’pencereden
içeri bir bakalım!’’dedim!
H….ve S…
ellerini aşağıda birleştirdiler ve hafif eğik bir pozisyonda durdular ben de bu
etten basamağa basıp pencereye doğru uzandım!pencere eskiden olduğu gibi yüksek
gelmiyordu,epey bir büyümüş olduğumu
hissettiren kısa bir kıyaslama eşliğinde fenerimi pencereden içeri tuttum camlı
kısımdan içerisi hiçbir şekilde görünüyor cam ışığı bir bıçak gibi kesip
engelliyordu resmen !
Camların
isten kararıp ışığı içeri sokmadığını düşündüm ve hemen çocukluğumun eseri
olan o kırığa yönelttim fenerimin
ışığını!
Lakin cam
olmayan kırık aralıktan içeriye tutmama rağmen durum değişmedi ışığı kesen bir
set vardı resmen ve bu karanlık set gizemli bir perde şeklinde arkasının içerinin
görünmesine izin vermiyordu!ışığı tutup bir şeyler odaklanmaya çalışırken ışığı
kesen setin bir anda hareket ettiğini gördüm ,bu set kıpırdadı ve arkasından
anlık loş bir ışık huzmesi gözüme çarptı akabinde set tekrar geri yatıp
görüntüyü kesti ve saklamaya çalıştığı sırrı bir anlık unutkanlık sonrası
gizlemeye devam etti her şey yine kapkaranlık ve kapalı oluverdi!
Şaşkınlık
ve şok içinde feneri içeriye tutup yine
aynı şeyin tekrarlanmasını ve o setin içerisi hakkında o hayalgücünü aşan
sırların loş ipucundan biraz daha vermesini bekledim ama olmuyordu ! Ayağımın
altındaki eller titremeye ve gittikçe alçalmaya ve kısa mesafeli yükselmelerle
dengede durmaya çalışmaya başlıyordu.H… ve S… nin beni kaldırmak için gittikçe
zorlanmaya başladıkları ve yoruldukları belliydi ancak henüz seslerini
çıkarmıyorlardı!
Son bir
kez daha feneri çatlaktan içeri tuttum aynı karanlık ve kararlı set oradaydı!
Kafam
karmakarışık halde indim! Etrafımda;
‘’ne
gördün ?’’
‘’bir şey
var mı içeride?’’
‘’ben de
bakacağım içeri’’
Cümleleri
arasından sıyrıldım.Aklıma bir anda çocukken ziyaret ettiğimiz bu karanlık evin
yine kapısından dönmemizi ama son bir bakışımda sanki kapının aralanmış olduğu
hissini tekrar yaşadım anılarımla birlikte kapıya doğru tekrar yaklaştım ve o
tuhaf kulbu kavrayıp ileri doğru ittim!
Bir
tıkırtı duydum kuvvet veren kolum bir rahatlama ve akabinde tutuğu kulpla
birlikte ileri doğru kontrolsüz bir çekilme hissi yaşamaya başlarken
,konuşmalar bir anda kesildi ve yerini aşırı derecede kulak tırmalayıcı bir gıcırtı
aldı!
‘’Kapı
açılmıştı!!!evet açılmıştı yine!!
Kontrolüm
dışında da açılmaya devam ediyordu ,durduğum yerde sağ ayağımı bir adım ileri
atıp isteğim dışında açılmaya devam eden kapıdan kurtulmak için kulbu bıraktım!
Kapı gıcırtılar çıkarıp gerideki duvara çarpana dek açıldı!
Kapının
eşiğinde elim havada kalakalmıştım ,hep birlikte eşikten içeri doğru
şaşkınlıkla gözlerimizi kırpmadan dikilip kaldık!
İlk başta
gözlerimizi dağlayarak yorarak ve rahatsız ederek ama aşırı derecede gerçekçi
olarak şahit olup dikkatimizi çeken şey ‘aydınlık’ oldu! Çok göz alıcı bir
aydınlık değil kesinlikle loş bir aydınlık ama ormanda patikada bahçede kapının
arkasında dışarıda asla olmayan zıt ve yadsınamaz ama nereden geldiği kaynağının
neresi olduğu anlaşılmayan bir aydınlık söz konusuydu,evet loş bir aydınlık
,düşük seviyeli bir ışık ama bunca zamandır zifiri kör karanlığa alışmış
gözlerimizi kamaştıran bir aydınlık yayıldı içeriden üzerimize doğru!
Gözlerimiz
alışıpta yoğuşmalar ve kamaşmaların oluşturduğu tozlu perde gözlerimizden yavaş
yavaş kalkmaya başladığında ise yerini alan duyu olarak öne çıkan çok eski
zamanlardan gelen tanımlanamayan baharatlı yoğun anılardan yayıldığı anlaşılan kadim tarihi koku eşliğinde şaşkınlık içerisinde
kaldık! Evin sahanlığı ve giriş salonu eski bir üslupla sade bir dizayn ve
eşyalar olabildiğince düzgün duruyordu! Tamamı ahşap mobilyalar eski lakin ince
bir toz tabakası dışında hiç yıpranmamış gibiydi! Kapkara eski bir köz
yığınının içerisinde halen daha durduğu temizlenmemiş bir şömine,duvarlarda
monte edilmiş,üzerinde sararmış erimiş halde taşlaşmış mumların halen daha
durduğu mumluklar ve is içinde kalmış asılı sönük kandiller, yine duvarlarda
buradan kapı eşiğinden tam ayrıntıları sezilmeyen ama dünya üzerinde hiçbir
yere benzemeyen manzaraların yer aldığı tuhaf tablolar,çok eski ahşap ve
üzerinde tuhaf oyma ve işlemelerin olduğu yine üzerinde tuhaf şekil yazı işaret
ve sembollerin olduğu ilginç çerçeveler,
içinde ne olduğu dışarıdan bakınca anlaşılmayan isli camlarla kaplı ,kapıları
kapalı tuhaf bir anlayışla yapılmış çekmece ve gözlerle dolu salonun bir
duvarını neredeyse tek başına kaplayan devasa eski ahşap bir dolap ,üzerinde
tuhaf şekilde duran insan ve hayvan bibloları taşıyan masalar sandalyeler ve
bir kanepe ile bunları yer yer örten sararmış üzerinde lekeler görülen küçük
işlemeli örtüler ,salonun dört bir köşesinde kahverengi lekelerle kaplanmış yer
yer kırmızı turuncu pişmiş toprak rengi belli olan vazolar içindeki kurumuş
toprağın içinden körelmiş ve karamış bir biçimde uzanan ne olduğu artık
anlaşılamayan ölmüş yanık çatlak kuru bitki kalıntıları ve yine ahşaptan oyma
üzerinde tuhaf şekiller ve burgular bulunan hemen dikkat çeken zamanı durmuş
büyük bir saat mobilya..vb. Evin yıllarca ziyaret edilmeyen unutulmuş eskimiş
püskümüş dış kabuğunun içerisinde burada sanki burada birileri yaşamaya devam
ediyormuş gibi bir izlenim veriyordu!
ve ışık!
burada en
ufak bir ışık kaynağı yoktu!lakin alt katı aydınlatan ve kasvetli depresif
boğuk ve soğuk manzarasını gözler önüne seren gizemli bir aydınlık söz konusuydu
,bu ışığın kaynağı sol tarafta yukarı doğru çıkan eski püskü lakin sağlam
görünen ahşap bir merdivenin ulaştığı ama aşağıdan konumu ilerisi görülmeyen
üst kattan geldiğini gördüm!buradan yayılarak eski merdiven ana merkez olacak
biçimde en yakınından başlayarak aşağısını alt katı salonu ve mobilyaları
gölgeler arasından 2 boyutlu olarak aydınlatıyordu!
İçeriye
girdim ,arkamdan diğerlerinin geldiğini ahşap zeminde ayaklarımızın çıkardığı
gıcırtı yoğunluğundan anladım ,her adım farklı gıcırtılara neden oluyordu ahşap ve eski zeminde ! Kulağım bu gıcırtı senfonisindeydi ama gözlerim merdivenin
yukarısındaki katta ve ilerisindeki ışık huzmesinde takılıp kalmıştı ve
gözlerimi merdivenin eski ahşap basamaklarından ayıramıyordum!
Adımların
neden olduğu gıcırtılar gittikçe azaldı diğerlerinin konuşmaları
anlamsızlaşmaya ve sesler boğuklaşmaya başladı! Ben ise merdivene doğru
ilerledim ve basamakları tek tek çıkmaya başladım! Her adımıma değişik bir
gıcırtı notası eşlik ediyordu ve şu anda tek duyduğum şey bu notaların
oluşturduğu ahşap müzikti! Bu ahşap müzik basamaktaki son adımımla bitti ve
diğer adımım sedirden sert bir kilimle temas ederek suskunlaştı!
2.
kattaydım.burası ışığın kaynağına yakın olduğu için komple aydınlanmıştı! Ve
ışık burayı aydınlatıp aşağıya doğru kısmen yayılıyordu ve zemin kattaki
eşyaları okşuyordu!aslında bu bir temel kat değildi daha çok asma bir kat gibiydi!
Sahanlığı dardı! Merdivenin son basamağından adımınızı attığınızda karşınıza
bir kapı geliyordu,üzerinde basit bir sap bulunan sararmış sade eski ince tahta blok bu kapı
kapalıydı ve kilitliydi üzerinde herhangi bir anahtar deliği yada kilit yoktu
ama birkaç zorlamaya rağmen açılmıyordu ya sıkışmıştı yada içeriden
kilitlenmişti!! Bu ürpertici düşünce kalımı kurcalarken ışık beni tekrar
çağırmaya başladı.Sağ tarafta duvar ile kısıtlıydı ,kat sol taraf doğru
uzanıyordu ve o yöne doğru bakınca 2 kapı daha gördüm.ışığın kaynağının ortada
duran yarı açık kapının
aralığı olduğunu gördüm. Işık bu ürkütücü ve gizemli kapı aralığından yayılarak bu
asma katı tamamen yansıtırken, burayı aşarak aşağısını alt katı salonu ve
mobilyaları gölgeler arasından 2 boyutlu olarak aydınlatıyordu! Bu ortadaki
arkasından ışık yayan yarı aralık kapı dışında ileride kapalı 3 . bir kapı
olduğu daha seçiliyordu.O kapıdan itibaren ise asma katın diğer bitiş duvarı
başlıyordu .Lakin bu duvara basit ince tahta bir merdiven dayanmıştı.Bu
merdiven dikkat çekici biçimde sade parlak vernikli ve düzgündü.Diğer her şeye
göre daha yeni görünüyordu ve yukarı çatıya açılan bir kapağa doğru uzanıyordu!
Kapalı
kapılar ve kapaklar ardındaki birçok gizem ve meraklı düşünceler beynimde
dolanıyordu ama beni çeken göz bebeklerimi ısrarla okşamaya devam eden ışığın
kaynağıydı!Bu da şu an soluma doğru biraz ötede duran yarı aralık şu ortadaki
kapının arkasındaydı! Yaydığı ışık dışında Bu kapı neden aralıktı hem?
Evin
diğer tüm kapıları kapalı iken!
Kapıya
doğru yaklaştım! Orjinalinde beyaza boyalı olan lakin zamanla sararmış ve
üzerinde derin lekeler yayılmıştı.Bayağı kalın tahta bir plaktan yapılmış bu
kapı ,demir sac kirişlerle sağlamlaştırılmış metal çivilerle desteklenmişti.Bu
haliyle evin diğer kapılarından farklı bir tarzı yansıttığı kesindi.Kapıda
tutamak tokmak ,kulp,sap..vb hiçbir şey yoktu.Sadece yine metal perçinlerle
monte edilmiş yuvarlak metal bir parçanın ortasında bir anahtar deliği ile eski
tip bir kilit merkanizmasına sahipti!
Kapının
teknik detaylarını inceleme derdinde hiç değildim lakin diğer tüm kapılardan
farklı olan bu kapının bu dizaynı muhatabının kesinlikle ilgisini çekiyordu ama
ardındaki ışıkla gelen gizem kadar değil,kapıyı araladım!
İçeri
girdiğimde kasvetli boğuk küçük bir oda ve küçük mobilyalarla donatılmış bu
eski karanlık gizemli evin belkide en aydınlık odası ile karşı karşıyaydım!
Gözüm odaya adım atmamla iyice şiddeti artmış olan ışığın etkisi ile yoğuşuyor
kamaşıyordu! Bir süre sonra ışığın kaynağını aradı gözlerim! Bu ışığın kaynağı
Eşiğinde
durduğum bu tuhaf kapının her iki yanında duran benim de sağımda ve solumda göz
hizamda yanıp durmaya devam eden 2 eski kandilden yayılıyordu! Aklıma gelen ilk
soru; Bu ışıklar ne zamandan beri ne için yanıyordu?dışarıdan bakınca neden
görülmüyordu ve bu ışıkları kim yakmıştı?
Pek görüş
sıkıntısı çekmeden kandilin hareketli ışığının odada yarattığı ışık
dalgalanmaları ve gölgelenmelerin eşliğinde,eşikten ayrılmayarak, odanın içinde
göz gezdirmeye başladım!
Küçük
eski püskü beşikten bozma eski bir üsluba göre yapılmış üzerindeki kırmızı
beyaz dantelli işlemeli yastık döşek ve örtüleri derin kararmış sararmış küflü
lekelerle dolu halde, üzerine yer yer yırtık ve delikleri görünen dev bir
örümcek ağına benzeyen yine tozlu ince grileşmiş bir tül gerilmiş sanki asırlar
önce üzerinden son kez kalkılmış ama düzeltilmeden öylece bırakılmış bir çocuk yatağı dikkat çekiyordu ışığın açısında
bulunduğundan çok iyi aydınlanma imkanı bulan bu eşya bu haliyle olabildiğince
ürkütücüydü!
Bunun
dışında bitişik duvarda eski ve orta büyüklükte bir ahşap kahverengi sandık
dikkat çekiyordu! Bu sandık boyutlarına kıyasla odadaki diğer her eşyaya oranla
biraz daha büyük görünüyordu! Üzerinde sararmış tığ işlemeli bir örgü düzgün
bir biçimde duruyordu !kapağını açmak için bir sap yada kilit ilk etapta
görünmüyordu,belki de tığ işlemeli örtünün altında kalmıştı! Sandığın yaslandığı
duvarın birkaç adım ilerisinde çapraz üzerinde ise sararmış farklı bir yöne
bakan açıyla asılmış üzerinde lekeler bulunan tuhaf bir çerçeveye sahip üzerinde
çizikler olan eski bir ayna duvarda siyah bir telle yamuk duran kararmış ve
duvarda yol açtığı deliğin etrafı çatlak ve kararmış çivi vasıtasıyla asılı
duruyor ve yine duvarın ilerisine doğru üzerinde güneşe benzer Z şeklinde ışınlar
yayan bir göz tasviri tuhaf şekiller ve yazılarla birlikte çerçevesiz ve
sararmış eski köşeleri yırtık bir kağıda bilinmeyen bir zamanlarda ortamlarda
ve niyetlerle yazıldığı haliyle duvara çivilenmişti!
Bunun az
ilerisinde, odanın diğer köşelerine göre nispeten daha az ışık alan duvarında boylu
boyunca bir pencere vardı.Simsiyah bir pencere ,kapkaranlık! Bulunduğu küçük
odanın boyutuna nispeten oldukça uzunlamasına duran bu yüksek Pencereye
dikkatlice baktım lakin dışarıdan gelen ne bir yıldız ne de ay ışığı
yoktu.Simsiyah bir pencere orada dışarıya açılan bir geçiş kapısı gibi
uzunlamasına duruyordu!
Kafamda
sorular artarak çoğalmaya başlamıştı! Yıldızsız ve ay ışıksız bir gecemiydi?
Sanki saatlerdir buralardaydım ve Şafak daha sökmemişmiydi? Belki pencere
camları eskimiş isten karamış dışarının ışıklarını yansıtmıyordu diğerlerinde
olduğu gibi ve bu durum içeride yanan kandillerden yayılan aydınlığın
dışarıdan bakılan bu pencereden görülmesine de olanak vermiyordu belki de!
Bu
sorular aklımı kurcalarken odanın son duvarına gözüm kaydı; Pencerenin
yanındaki bu duvar yer yer çatlamış boyası dökülmüş, İsten karamış ve evin
şimdiye dek hiçbir köşesinde görmediğim bakımsız,köşelerinde örümcek ağları
bulunan bomboş bir duvar ve bu duvarda altta dikkat çeken tek bir şey vardı;
küçük şömineye benzer burgulu tuhaf semboller bulunan metal işlemeli kararmış köşeliklerine
tutturulmuş zincirli şamdanların içindeki mumlar nispeten sanki yeniymiş gibi
beyazlığını korumuş bir oyuk vardı.İçinde karanlıkta tam seçilmeyen allı karalı
grili bir kütle yığını ve ters açıyla da olsa odada kapının 2 kenarında asılan
kandillerden aldığı ışıkla parlayan yine üzerinde tuhaf kabartmaların bulunduğu
gümüş bir tas kısmen bu yığına batmış ve lekelenmiş olarak görülüyordu!
Olağan
olarak önce sandığa yöneldim tabii! Sandığa doğru ilerlerken önünden geçtiğim
düzensiz yatağa göz attım ;lekeli dağınık yatak ve üzerinde gerilmiş eski püskü
tül ürperticiydi! Yatağın örtüleri arasında
Ahşaptan yada
deriden oyma köşeli bir eşyanın ucu görünüyordu ama tam olarak ne olduğunu
görüp anlamak için örtüyü kaldırmak gerekiyordu ama şu anda sandığın içinde
olabilecekler daha çok ilgimi çekiyordu ve bu dağınık eski yatak gerçekten de
çok iticiydi!
Ahşap
Sandığa yaklaşıp diz çöktüm ve üzerindeki tığ işlemesi örtüyü kaldırdım; Sandık
basit düz tahta bloklardan yapılmıştı ama bombe kapağı yine o benzer tuhaf gizemli
semboller ve burgulu oymalar ile kaplıydı ama açmak için bir kol yada kulbu
yoktu! Yine demir yuvarlak bir parça ve ortasındaki anahtar deliğinden ibaret
bir kapaktı aynı odanın kapısı gibi! Kapağın alt çıkıntısından kavrayıp açmaya
çalıştım!ama kapak açılmadı sandık kilitlenmişti! Açmak için uğraşmak hatta belki
de kapağını kırmak gerekecekti!
Diğerleriyle
birlikte yapılacak olan alet edevat gerektirecek bu zahmetli ve zaman alacak
işi sonraya bırakıp ayağa dikilip ilgimi çeken diğer şeye doğru odanın öteki
tarafındaki pencereye doğru bakmaya karar verdim!
Odanın
öteki tarafına doğru adım atarken ayağımın altındaki yumuşak dokuyu
hissettim!baktığımda üzerinde yine tuhaf harflerden oluşan Z şeklinde ışınlar
saçan bir keçi gözü gördüm,etrafında duvardaki eski yırtık kağıda benzer
yazılar ve semboller bulunan bir tür hayvan postuna elle dikilip üretilmiş bir
tür halıydı bu! Bu derinin üzerinde kahverengileşmiş lekeler,mavimsi tuhaf
damarlanmalar ve soluk turuncumsu gedikli tuhaf bir tür sıcak damga mühür
dikkat çekiyordu! Herkesin görmek isteyebileceği belki de çok eski olan bu ölü dokusu
pütürlü ve kuru Halıya bir süre daha göz gezdirdikten sonra tekrar pencereye doğru yürümeye başladım !
Pencereye
birkaç adım daha yaklaşırken üzerinde eski aynanın asılı olduğu duvarı paralel
geçerken aynanın karşısında durup aynaya baktım! Çiziklerle dolu aynada yüzümün
yansıması kırk kırık dalgalı görünüyordu! Sola cepheden vuran ışığın da
etkisiyle aynada yüzümün görüntüsü çok tuhaf ve ürpertici bir hal almıştı!
Aynadaki
bu görüntüm gerçekten berbattı ve eski aynanın karşısında daha fazla kalmaya
hiçte niyetim yoktu!
Pencereye
doğru bedenimi dönerken başım hala sola dönük yavaş adımlarla ilerlerken bu
sefer yine o tuhaf göz resmiyle göz göze geldim ,duraklamayarak ve deriden kilimle
benzerliklerini onaylayarak pencereye iyice yaklaştım!
Pencere
uzunlamasına yüksek ve dardı ,pervazları demirden ve kararmış bir
haldeydi.sabit bir pencere !havalandırma nedeniyle açılma imkanı olmayacak
biçimde sabit camlı bir pencereydi!Yüzümü cama doğru yaklaştırıp dışarıya doğru
bakmaya çalıştım ama simsiyah pencere camı dışarıya dair en ufak bir ip ucu
dahi vermiyordu!
Bu evi
çocukluğundan beri biliyordum,üst kattaydım! Görüldüğü kadarıyla başka katları
yoktu sadece yukarıda bir çatı katı aralığı olmalıydı. Bu binanın pencere
camlarını onca zamandır onca çocuk birbiriyle yarışırcasına onca taşla
paramparça etmişti.Alt katın dip camları menzil dışında kalabildiğinden kısmen
sağlam kalabilmişti ama çok iyi hatırladığım kadarıyla evin üst bölümlerinde
yukarıdaki pencerelerinde pek sağlam cam kalmamış olmalıydı! Bu pencere bunca
zamandan çocuktan ve taştan nasıl kurtulmuştu?Yoksa bu pencere evin farklı bir
cephesinde mi kalmıştı ?Bu durumun gözden kaçması biraz zordu çünkü evin tüm
cepheleri patikadan aşağıda kaldığından ve çevrelendiğinden göz önündeydi .Bunu
anlamanın bir tek çaresi vardı ve bu gizemi çözmenin tek bir yolu! Bu
pencerenin camı dışarıdan taşla kırılmadıysa bunu içeriden yapacaktım! Böylece
bunca gizem arasından en azından birisi şimdi açıklığa kavuşmuş olacağı gibi çocukluğumda
diğer çocuklarla bu evin kırılmamış kalan herhangi bir tek camını kırarak bu
yarışın en son ve tek kazananı olmuş olacaktım! Cama sağ avucumun ayasıyla
birkaç darbe indirdim ama kırılmadı,sonra tekme attım yine kırılmadı,lakin elim
ağrımıştı ayak parmağım sızlıyordu! Bu cam bu kadar sert olabilir miydi? Yoksa aslında gözen kaçmayıp onca taş darbesi almasına rağmen sağlam kalmasını bu tuhaf sertliğine mi borçluydu?
Elimi cam
kırıkları nedeniyle kesmek yada ayağımı incitmek niyetinde hiç değildim,zaten
3. tekme neticesinde ayak baş parmağım fena ağrıyordu ve ağrısı da geçmiyordu
belki de parmak çatlamıştı! Bunun için camı kıracak bir cisim gerekiyordu,diz
çöküp ayak parmağımı ovuştururken aklıma
hemen yan taraftaki yıpranmış bakımsız örümcek ağları sarkan sıra dışı garip
duvarın altındaki küçük şamdanlı şöminenin içinde gördüğümü düşündüğüm gümüş
tas geldi;başımı ani bir hareketle o taraf doğru çevirip gözlerimi aşağı doğru
sabitledim!
Duvarın
dibindeki etrafı isten karamış Siyah demir köşeliklerle çevrilmiş küçük şömineyi
gördüm! Kapıdan yayılan ışığın ışınlarına paralel kaldığı için dış yüzeyi şamdanlar ve mumlar ayrıntılı görülüyor ama
şöminenin oyuğu tam seçilemeyecek biçimde içeride ve karanlıkta kalıyordu !
Ancak gümüş kabartmalı tas içine kısmen gömüldüğü yığına rağmen açıkça
görülüyordu işte aradığım şey buydu!
Şöminenin
bulunduğu yan duvara yönümü döndüm ve ayağa dikilmeden birkaç emekleme adımla
duvara yaklaşıp şömineye doğru eğildim! Yusyuvarlak gümüş kabartmalı tas allı
karalı grili kütleli bir köz yığını içine yarı gömülmüş halde duruyordu! O sırada
şöminenin demir köşelerine monte edilmiş şamdanlar gözüme çarptı !Tas
yuvarlaktı lakin şamdanların köşeli bir profili vardı pencerenin camını kırmak
için daha etkili olabilirdi lakin şamdan sağlam metal perçinlerle metal
köşebentlere monte edilmişti ve sağlam zincirlerle bağlıydı! Şamdanı sökmek
için bir kaç kez çekiştirdim ama çok sağlamdı ayrıca şamdanı söksem bile metal
köşebentlere kaynaklı tek parça zincirlerin kısalığı şamdanın pencereye kadar
uzanmasına engel olacaktı! Bundan vazgeçip şansımı gümüş Tasla denemeye karar
verdim!
Böylece
şöminenin içine yöneldim! Tası almak için içine gömüldüğü yığını karıştırmaya
başladım elime tuhaf sert düzensiz cisimler
tozlar ve kumlar geldi! Bunun ne olduğunu merak ettim ve tasla beraber
bu yığını dışarı doğru çektiğimde,yer yer karamış siyahlaşmış ancak beyazımsı
sarımsı dokusu kısmen belli olan
üzerinde yeni çıkmaya başlamış birkaç diş bulunan küçük bir çene kemiği
,kendisine bağlı birkaç kaburga kemiği eklentisinin halen daha durduğu bir omur
parçası,uzunlamasına ve yassı ince
kömürleşmiş yanmış kararmış parçalanmış kemik parçalarından ibaret korkunç
bir çorba geldi önüme! Şok geçiriyordum
bir an kala kaldım ve dizlerimin üstüne çöktüm,kafamda düşünceler cirit
atıyordu! Bu bir şömine değildi bu aslında bir tür sunaktı!
Bir süre
sonra kendimi toparladım ve tası bu ürpertici vahşet dolu yığının içerisinden hızla
çıkarıp aldım! Bu tas ta aslında kutsal bir kaseydi ve içerisinde kurbanların
kanını taşımıştı,hemde masum bebek ve küçük çocukların kanını! Sinirlerim
bozulmuştu,ellerim titriyordu terlemiştim! Neyin içerisinde bulunduğumu neye
şahit olduğumu bilmiyordum!Bir an önce buradan çıkmak istiyordum!Lakin gücüm
kalmamıştı sanki bir şey enerjimi emiyordu,ruhum canım tüm bedenimin zerrelerinden bir bir çekilip
alınıyordu! Ortamdaki hava bir anda iyice ağırlaşmıştı!Gittikçe gözüm kararıyor
nefesim daralıyordu! Kendimi toplamam hava almam gerekiyordu! Yerden kalkacak
gücü bulamıyordum,dizlerimde derman kalmamıştı! Kendimi toparlamam
gerekiyordu,nefesim daralmıştı,nefes almam gerekiyordu.Şu camı kırıp dışarısı
ile ilk bağlantımı sağladıktan ve o soğuk havayı içime çekip ciğerlerimi
serinlettikten sonra kendimi toplayıp buradan çıkacağım!
Son bir
gayretle yarı sürünme yarı emekleme hareketi ile tekrar cama doğru yaklaştım!
Tuhaf kabartmalı gümüş tasla cama vurmaya başladım!Buna bile zor güç buluyordum
kaslarımda! 2 kere cama vurdum kırılmadı son kez tüm gücümü toplayıp gümüş
tasla pencere camına ağır bir darbe indirdim ve camda çatlaklar ve yumurta
büyüklüğünde bir delik açıldı.Bu 3. son darbeyle iyice güçsüzleşmiş
parmaklarımın arasından tas fırlayıp arka tarafa kapıya doğru savruldu!
Tüm gücüm
bitmişti artık , elimden fırlayıp arka tarafta çınlayarak tahta zeminde seken
gümüş tasın sesi duyabildiğim son ses oldu! Bu ses kesildiği anda arkamda bir
enerji yoğunluğu bir kıpırtıyla birlikte sol kulağımın dibine doğru esen hafif
bir yel eşliğinde bir fısıltı hissettim! Hemen başımı geriye doğru çevirdim ani
bir hareketle önce yerde duran gümüş tasa gözüm çarptı! Lakin parlaklığı ile
gözümü alan tasın dışında önünde durduğu 2 tarafında kandiller yanan kapının
eşiğinde duvar pervazının arkasından başını uzatmış bana bakan bir silüetin
hızla kapıdan geriye çekilip kaybolduğunu gördüm!
Şok
içindeydim,hiç halim kalmamıştı! Sarhoş gibiydi beynim ve tüm bedenim
uyuşmuştu! Sanki yüksek doz anfetamin etkisindeydim! Beynim bana oyunlar mı
oynuyordu! Bu hale neden gelmiştim! Hiçbir madde yada alkol almamıştım enerjimi
emen bir anda beni sömürüp bitirmeye çalışan şey neydi?
Bir süre
gözümü odanın açık kapısının eşiğine dikip baka kaldım,herhangi bir görüntü
yoktu,gölge yoktu,varlık yoktu,ses yoktu ,hiçbir ses yoktu ,tüm sesler
kesilmişti,gelen giden kimse yoktu! Diğerleri ,diğer çocuklar neredeydi? Buraya
yalnız çıkmıştım ötekiler aşağıdaydı hiç biri merak edip yukarı kata buraya
benim gibi ışığı takip edip gelmemiş miydi? Kafamda yankılanan binlerce soruyu
artık aklım almıyordu!
Ortamın
havası iyice ağırlaştı,soluklarım yavaşlıyor kalp atışlarımın hızlandığını
hissediyorum.Kulağımda alçak frekans tiz bir çınlama dışında etrafa doğaya
yaşama dair tek bir ses işitmiyorum!Yerde yığılmış halde son enerji kırıntıları
ile başımı ileri doğru uzattım! Yüzümü cama doğru yaklaştırdım, gözümü gümüş
kase ile camı delip açtığım etrafından derin çatlaklar yayılan deliğe dayadım!
Evet!
Dışarıyı
görüyorum!
Gecenin
son demlerindeki o maviliğin sönük ve donuk ışığından yardım alarak,
Bahçenin
bir kısmını ve çıplak dalları kurumuş kasvetli ölgün birkaç ağaç görüyorum!
Camdan
açtığım deliğin konumu gökyüzünü ve daha geniş bir alanı görmemi engelliyor!
Dışarıda
hafif bir aydınlık var ama pencerenin camları simsiyah!
Dışarıyla
tek bağlantım pencerenin alt camının köşesine açtığım bu oyuk!
Bu oyuğa
iyice gözümü dayıyorum!
Otlarla
yabani bitkilerle sarılmış ,floradan oluşmuş bir set haline gelmiş bahçe
sınırlarını oluşturan duvarları ve belli belirsiz kalan ama buradan yukarıdan
bakınca yoğun ağaç gövdeleri arasında kolayca fark edilebilen bahçe çıkışını
görüyorum!
Bir şey
enerjimi emiyor hissediyorum!
Arkamda
yine hareketlenmeler seziyorum!
Hızla
atan kalbimi hissediyorum ama kalp atışlarını duyamıyorum!
Kulaklarımda
çınlayan tiz ses karıncalanırken arka tarafından yine fısıltılar ve çok
derinden çok arkalardan ve çok içerilerden gelen kısık bir piyano sesi
işitiyorum sönmekte olan ruhumda!
Bu
Fısıltıların vokal yaptığı piyano melodisi eşliğinde S… ın bahçe kapısına doğru
gittiğini görüyorum.
S… ın
hemen arkasından C… ve A… şakalaşarak bahçe kapısına doğru ilerliyorlar!
Bunlar
bahçe kapısından çıkıp sararmış karışmış yüksek bitki setlerinin ve ağaç
gövdelerinin arkasında kayboldular!
Sonra H… ı
gördüm O da yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyordu ve arada bir arkasına bakıp
bir şeyler söylüyordu!
H…bahçe
kapısına yaklaştı ve dışarı çıkmadan hemen önce bir kişinin daha arkasından
bahçenin kapısına, dışarıya doğru yürüdüğünü gördüm!Çok tanıdık biri bu!
H… de
bahçeden çıkıp gözden kayboldu ve bu tanıdık kişi bahçe çıkışına yaklaşıp aniden
durdu!
Bir süre
bekleyip sırtını döndü!
Geriye
eve doğru dönüp yukarıya doğru yüzünü çevirdi!
Ve
gülümsemeye başladı!
Bu arkasında
çöktüğüm karanlık pencereye ,bana doğru bakıp gülen yüz ;
''benim yüzüm!''
Avazım
çıktığı kadar bağırmaya çalışıp ama sesimi çıkarıp ulaştıramadığım Ben!
Ve
gözlerini delikten bakan gözüme dikip bir süre daha gülümsedikten sonra tekrar
önüne dönüp bahçe çıkışından çıkarak gözden kaybolan ben!
Beni
benden alıp beni benimle baş başa bırakan Ben!
KÜNYE
Tür;Yaşam,düşünce
İçerik;olaylar,hisler
Kaynak;
Yaşam Hikayesi
Dönem; Aralık
1996
Güncelleme;
Yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder