TÜRK-İSLAM GENÇLİĞİNİN DEJENERASYONU İLE EMBESİL BİR TOPLUM AMACI GÜDEN MANKURTLAŞTIRMA TAKTİKLERİNE KARŞI MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR DURUŞ
Asya nın uçsuz bucaksız sarı-özek bozkırının yerlileri olan naymanların topraklarını işgal etmek için, onlara savaş açan baskınlar düzenleyen Cücenler, bu savaşlarda esirler ele geçirirler. Bu esirleri normal bir insanın dayanamayacağı işlerde kullanmak isterler. Daha önceleri ele geçirdikleri esirler, hem esareti kabul etmemeleri hemde bu işlere dayanamayıp baş kaldırdıklarından, Cücenler yeni bir yönteme başvururlar ve bu yöntem, insanlık tarihinin tartışmasız en vahşi olayıdır.
Cengiz Aytmatov un romanlarıyla literatüre giren ve tüm dünyanın böylece haberdar olduğu bu yönteme mankurtlaştırma denir….bu acımasız yöntem aynı zamanda bir efsaneyi doğurmuştur..bu efsaneye Nayman Ana efsanesi denir…bu efsanede anlatılmak istenen ana fikir,günümüzde faşist ve işgalci ülke ve yönetimlerin,harici ve dahili hainlerin nasıl insanları milli manevi değerlerinden kopardığını ,uygulanan yöntemlerin kafa yapısının benzerliği ve özellikle Türk-İslam gençliğinin çağdaşlık ilericilik yalanlarıyla nasıl zihnine, tarihine dek sömürüldüğüne dair gerçekleri de ortaya koymaktadır…
MANKURTLAŞTIRMA YÖNTEMİ VE HAİN AMACI
Ele geçirilen esirlerin başları tıraş edilir ve tek tel kalmamış bir hâle getirilir. O sırada, orada kesilen devenin taze derisinin boyun kısmı ile saçları tıraş edilen kölenin başı sarmalanır. Sonra ,esirlerin dayanılmaz acıdan dolayı attıkları çığlıkları duymamak ve deve derisinin nufüzunu ve kafa derisiyle kaynaşmasını kolaylaştırmak için, esirler uzak yerlerde kızgın güneşe bırakılır. Etrafı çevrilmiş saç, dışarı doğru değil, beyne doğru uzadıkça esirin kafatasının içi saç tutamlarıyla dolar,deve derisinin kafa derisine yapışması nedeniyle dışa doğru uzayamayan saçlar tersine dönüp içeri doğru uzar ve beyne batarak beyni sıkıştırır, esir zihnini ve hafızasını kaybeder. Bu uygulamalarda çoğu esir acı içinde kıvranıp ölür, kimi esirler salt cüssesiyle kalır. İşte bu kalanlar, Cücenler için büyük bir servet, eşsiz bir kazançtır. Bir mankurt on normal köleye eşittir, bir mankurt öldürmenin cezası, bir normal canla ödenir.
kimsenin yapamayacağı işlerde kullanılan bu mankurtlar, sadece beden olarak vardır ve sadece sahibi onlara söz geçirebilir. Sahibinin sözünden çıkamadığından, nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilemediğinden, sahibi için hiçbir tehlike arz etmez. Ayrıca atasını, anasını, yurdunu ve tarihini, bir daha hatırlamamak üzere unuttuğu için; bir mankurt anasına, atasına, çocuğuna kavuşmak istemez.O artık, her haliyle bir yabancıdır ve sahibinden başka herkes için tehlikedir. O kadar ki bir mankurt, kendisi için yüreği yanan annesini gözünü kırpmadan öldürebilir. Nitekim, öyküde bir mankurt olan Colaman, kendisini yıllarca düşünen ve yıllar sonra bulan Nayman ana'yı, gözünü kırpmadan öldürmüştür. Bunun tek sebebi, annesinin aklını çelmek istemesi üzerine, Colaman'ın efendisinin sözünden çıkma korkusudur.
Cengiz Aytmatov "mankurt" kavramını şahane bir öykünün arasına yerleştirmiş ki çağın da en büyük sorunlarından birine ışık tutmuş. Bu olay, katliamlardan, soykırımlardan daha acımasız ve vahşicedir. Bir insanın hafızasını elinden almak; bir insanın anılarını, tarihini, atasını, anasını zihninden silmek!..
Milli bilinç yoksunu, beynini yıkayan sahibine hayranlık besleyen ve bu hissiyatla kendi milletine ve değerlerine savaş açan mankurtlar etrafımızda istemediğimiz kadar var. "sahibine hayranlık" kavramı yerini zamanla itaat etmeye bırakır. Kişi haberi olmadan sahibinin kültürüne kayar ve onların istediği gibi düşünür ve yaşar, onlar gibi konuşur, o yapay topluma kendisini adapte etmeye çalışır. Buna karşın kendi kültürüyle çatışır ve kendi kültürünün düşünceleriyle, kendi milletinin konuşmasıyla, kendi toplum yapısıyla savaşır hale gelir.Dedesinin, nenesinin konuşmasıyla, düşünceleriyle ve yaşayış biçimiyle dalga geçenler; milli kültürden, milli kahramanlardan, milli tarihten,törelerden,inançlarından bahsedenlere boş gözle bakanlar ve bu bahseden kişileri gezmek, tozmak varken bu meselelerle uğraştıkları için uçmuş olarak niteleyenler de ,yobazlıkla suçlayanlarda bu mankurtlardan başkası değildir.
Millet olarak siyasi, sosyal sebeplerle inanılmaz savaşlar vermiş, inanılmaz kayıplar yaşamış; tarihin en büyük kahramanlarını çıkartmış, dünyaya hükmetmiş; bilim ve ilim alanında büyük adamlar yetiştirmiş ve bu konularda önemli yol kat etmişiz. Buna rağmen milli konulardan uzak olmak, toplumsal olaylara tepki vermemek bir mankurtluk belirtisidir. Bu mankurtlarda milli hafızanın yok olduğunun da kanıtıdır. Tarihimizi,kültürümüzü,maneviyatımızı ve milletimizi küçümsemek ancak aklı elinden alınmışlara mahsustur.
Aile içi sorunların çoğalması, bir çocuğun ana-babasını öldürecek kadar gözü dönmüş olması milli gelenekte yeri olmayan bir durumdur ve insanlık dışıdır.Uyuşturucu ve alkol bağımlısı,cinsellik düşkünü yaşamın gidişatından ve gelecekten zerre kaygı duymayan ve bunları düşünmeyi reddeden,günlük çıkarlarının derdine düşmüş bir insan, zihinsel yetisi elinden alınmış bir mankurt değil de nedir?
küçücük dünyalarında, gerçeklerden uzak, ucuz bir sevdaya kapılmış, sonu olmayan davaların peşine düşmüş, benliğinden uzaklaşarak kendini el kapılarında arayan ve bütün dünyayı bundan ibaret sanan,böyle olmakla çağdaş ilerici olduğuna inanmış bir çocuğa hangi ananın, atanın yüreği yanmaz?
bu durumda, çağlar öncesini anlatan öyküdeki mankurtla bugünkü mankurtun arasında bağ kurmak gerekir ki, büyük benzerliklerin olduğu aşikardır. hatta aradaki fark, mankurtlaştırma yönteminden ibarettir. yani farklı yollardan gidilmektedir. Dün türlü işkenceler kullanılırken ,bugün medyanın başını çektiği sosyolojik, psikolojik yöntemler kullanılıyor.
Aslında sadece ana baba değil, düşman elinde kendi milletine düşman olan bu mankurtlara millet olarak yanmaktadırlar.
NAYMAN ANA EFSANESİ
Kırgız ve kazak Türklerinden oluşan nayman kabilelerine sıkça saldıran Cücenler, bir gün bir Kırgız köyüne baskın Düzenler ve Nayman ana nın 19 yaşındaki oğlu Colaman ı esir ederler…
Bu ayrılığa dayanamayan Nayman ana oğlunu yıllarca aramış fakat bir iz dahi bulamamış.Acısını yüreğine gömmüş,gözü gökte yıllar yılı beklemeye başlamış.Derken bir gün bir tüccar tesadüfen Nayman ana'nın misafiri olmuş.Misafir yemiş içmiş,havadan sudan konuşulmuş.Derken develerden ve deve ticaretinden söz açılmış.Tüccar deve otlatan yiğit ve yakışıklı bir köleden söz açmaya başlamış ki, Nayman ana hemen kulak kesilmiş, sezdirmeden dinlemiş ve karar vermiş ki bu kendi oğlu.
Nayman ana,Ak maya adlı devesini hazırlamış,yanına katık almış ve yine hiç kimseye sezdirmeden bozkırın yolunu tutmuş.Onlarca deve sürüsünü görmüş,çobanları uzaktan incelemiş ama oğluna bir türlü rastlayamamış.Tam umudunu kesmek üzereyken büyük bir deve sürüsüne rastlamış.Çobanı uzaktan uzun uzun gözlemiş ve anlamış ki bu çoban onun oğlu Colaman.Devesini sürüdeki develerin arasına bırakmış ve oğlunun yanına gitmiş.Oğlunun gözlerinin içi ifadesizmiş.Kafasında sıkı sıkıya duran o deve derisi ve çevreye ilgisiz bakışları hemen dikkat çekiyormuş. Nayman ana ısrarla oğluna kendisini tanıtmaya çalışır. Ona adını, kendi adını, babasının adını boş yere tekrarlayıp durur. Ama oğlu geçmişine ilişkin en ufak bir şey hatırlayamamaktadır. Birkaç gün daha oğluna geçmişini hatırlatmak için yanına kadar sokulan Nayman ananın her seferinde oğluna söylediği şudur:”senin atan (baban) Dönenbay. sen Dönenbay’ın oğlusun!”
Derler ki Dönenbay kuşu Kağızma'da öten İshak kuşu gibi hala ötüp durmakta imiş kırgız bozkırlarında.
Nayman ana hasretle kavuştuğu oğlunun kendisini tanımamasından dolayı burkulan kalbiyle şu ağıtı yakmıştır;
ah oğul!
düşmanlar belleğini kökünden söküp attıkları, başına deve derisi sararak kuruyan derinin yavaş yavaş büzülmesiyle, kerpetenle ceviz kırarcasına beynini sıkıştırdıkları kafana görünmeyen bir çember geçirip, kanla karışık korku gözyaşlarıyla yuvarlaklarını dışarı fırlattıkları ,sarı özekin dumansız ateşinde ölüm öncesi susuzluğun seni canından bezdirdiği ,dudağını ıslatacak bir damla suyun gökten düşmediği zaman ,herşeye yaşam veren güneş, senin için dünyadaki ışıklar arasında karanın karası, kötünün kötüsü, gözlerini kör eden bir ışık olmadı mı?
ah oğul!
sen acıdan kıvır kıvır kıvranırken, avaz avaz çığlıkların bozkırda yankılandığı, geceler-gündüzler boyu çırpınarak ,haykırarak Allah a seslendiğin gökyüzünden umutsuzca yardım beklediğin kahredici azaplar sonunda boşalan kusmuklar, ıstırap kasılmalarıyla gövdenden dışarı akan pislikler, irinler içinde debelendiğin, bu pis kokular arasında bir yandan sinekler yer, bir yandan yavaş yavaş aklını yitiririken tükenip gittiğin zaman, hepimizi yaratan, yarattıktan sonra da dünyada kendi başımıza yürüten Allah ı, kalan bütün gücünle lanetlemedin mi?
ah oğul!
karanlığın örtüsü,işkencenin sakatladığı aklını ağr ağır dışarıya kapadığı zorla elinden alınan belleğin geçmişle bağlantısını geriye dönülmez bir şekilde kopardığı yaban hayvanları gibi çırpındığın sırada, annenin bakışını ,yaz günleri oyun yerin olan dağın dibindeki akan derenin şırıltısını, unuttuğun harap olmuş bilincinde, kendi adın babanın adı kayıplara karıştığı, aralarında büyüdüğün insanların yüzü, sana utangaç utangaç gülümseyen kızın adı, zihninden silinip gittiği, anımsamamanın uçurumuna yuvarlandığın zaman seni karnında filizlendiren, sonrada böyle bir gün için dünyaya getiren annene lanetlerin en büyüğünü yağdırmadın mı?
Rus emperyalizminin yoğun baskısı altında kalan Aytmatov un çalışmaları Sovyetlerin dağılması ile başta çok sayıda Türki cumhuriyetin bağımsızlığını kazanmasıyla anlam kazandı….fakat,diğer Türki cumhuriyetlerde de olduğu gibi Kırgızistan da gençlik halen daha İslam ı ve Türk kültürünü yaşamayı bilmiyor…Rus kültürünün etkisinden kurtulmuş değildir ve yönetiminde halen daha rusyanın etkisi sürmektedir…Bu durumda mankurtlaştırma faaliyetinin Efsanede de anlatıldığı gibi geri dönülmesi zor ve onarılamaz yıkımını gözler önüne sermektedir…
Neredeyse tam anlamıyla bağımsız kalabilen tek Türk ülkesi olan Türkiye de ise medya ,azınlıklar ve dejenere kesim in nerden geldiği belli olmayan büyük paralar ve imkanlarla, emek harcadıkları propogandalar ve kadrolaşmalarla yaymaya çalıştığı Türk-islam gençliği üzerindeki yoğun mankurtlaştırma ve statükoya hizmet eden embesillere, beyinsiz zombilere dönüştürme çabası ile hain emellerine bir nebze ulaşmışlardır…. şeref,onur,namus, adalet,merhamet,dostluk,yardımseverlik, Allah sevgisi,Peygamber sevgisi, vatan sevgisi,şehitlik onuru….vb. erdemleri içinde barındıran Türk töresi ve İslam maneviyatı, içki,kumar masalarında serbest aşk ve çağdaşlık masallarıyla unutturulmak istenmiş,Türk gençliğini de kendilerine benzetip kendi hain emellerinin ve çıkarlarının birer kölesi olan embesillere dönüştürmek hedefini gütmüşlerdir….Türk-İslam ordusunun ve şehitlik kavramının,Şanlı tarihimizin,şerefli kültürümüzün,kutsal inancımızın içi boşaltılıp etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır….
KÜNYE
Tür;Arastırma,deneme,makaleİçerik;Politik,Tarih,edebiyat
Kaynak; C.Aytmatov- Nayman Ana Efsanesi
Dönem;Şubat 2008
Güncelleme; Yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder